Emre Köse
Savaş alkışlanacak bir şey değil elbette. Fakat burada Moskova’nın veba ile kolera arasında bir tercih yapması icap etti. Ve Ukrayna’ya dönük askeri müdahale, nükleer savaştan çok daha az riskli bir tercihti. Ki Rus halkının da düşüncesi bu yönde.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’in Münih Güvenlik Konferansı kürsüsünden nükleer silah edinme niyetini açık açık beyan etmesi aslında Moskova açısından, askeri harekata giden yolda önemli kırılma noktalarından biriydi.
Her nasılsa, Zelenskiy’in konuşmasında bu türden bir tehdidin olup olmadığı tartışma konusu oldu. Hatta “öyle bir şey yok, var diyen Kremlin propagandacısıdır” gibi laflar da döndü.
Zelenskiy’in konferansta yaptığı, yaklaşık 50 dakika süren konuşmasının 14.00 ile 15.30 dakikaları arasında, bariz şekilde ülkeyi nükleer silahla donatma niyetini belirttiği görülebilir.
Bu durum, Zelenskiy’in Budapeşte Muhtırasından çekilmek istedikleri yönündeki sözlerinden anlaşılıyor. “Tehdit yok” denmesi, mevzubahis anlaşmanın ne olduğundan ya da muhtevasından haberdar olunmamasıyla ilgili.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasına müteakip Belarus, Kazakistan ve Ukrayna, Sovyetlerin bu topraklara nükleer silah konuşlandırmış olması nedeniyle nükleer güç oluverdi. 1994’te imzalanan Budapeşte Muhtırasında bu ülkeler, nükleer silahlarını Rusya’ya teslim etmeyi ve gelecekte de nükleer silah edinmeyeceklerini taahhüt ettiler. Karşılığında da Rusya, ABD ve Birleşik Krallık’tan belirli güvenlik garantileri aldılar.
Muhtırayla alakalı ilk tartışma 2013’te yaşandı; anlaşma uyarınca garantörler bu ülkeler üzerinde ekonomik baskı kurmama sözü vermişti; fakat ABD Hazinesi, Belarus’a yaptırım uygulayarak anlaşmayı ihlal etti. Konu hakkındaki tepkilere ABD’nin Minsk Büyükelçiliği’nin verdiği yanıt şuydu:
“Belarus hükümetinin, ABD yaptırımlarının güvenlik garantilerine ilişkin 1994 Budapeşte Muhtırasını ihlal ettiği yönünde tekrarladığı iddialar asılsızdır. Muhtıra yasal olarak bağlayıcı olmasa da, bu siyasi taahhütleri ciddiye alıyoruz ve insan hakları ya da nükleer silahların yayılmasının önlenmesi endişeleriyle uygulanan herhangi bir ABD yaptırımının muhtıra kapsamında Belarus’a verdiğimiz taahhütlerle tutarsız olduğuna veya bu taahhütlerimizin altını oyduğuna inanmıyoruz. Yaptırımlar, ABD’nin avantajına olmaktan ziyade Belarus’ta insan haklarını korumayı ve kitle imha silahlarının yayılması ve diğer yasadışı faaliyetlerle mücadele etmeyi amaçlıyor”.
Batı’nın “kurallara dayalı düzen” dediği şey bu. Washington, açıklamada hiç çekinmeden anlaşmanın “bağlayıcılığı olmadığını” iddia etmiş. Buna kurallara dayalı düzen değil, bilakis marabası olmayı reddedenin evini ve tarlasını kundaklayan uluslararası derebeylik düzeni demek daha doğru olur.
Açıklama, daha sonra büyükelçiliğin sitesinden kaldırıldı ama web arşivinden erişilebilir.
19 Şubat 2022’deki Münih Güvenlik Konferansı’nda Zelenskiy, Ukrayna’nın bu muhtıradan çekileceği tehdidinde bulundu. Kiev’in [ve ayrıca Belarus ve Kazakistan’ın] anlaşmada altına imza attığı tek taahhüdün nükleer silah edinme çabasına girişmeme olduğu hakikati göz önüne alınırsa Zelenskiy, gayet açık konuştu.
Ukrayna’nın nükleer kapasitesi
Ayrıca bu boş bir tehdit değil. Sovyet döneminde Ukrayna’da bulunan enstitüler nükleer silah çalışmaları yürüttü. Ukrayna topraklarında balistik füze üretim tesisi vardı. Ve Ukrayna’da halihazırda nükleer silah üretme kapasitesine sahip bir dizi santral ve tesis mevcut. Yani Kiev yönetimi, kısa süre içinde nükleer silah edinebilecek tüm imkanlara sahip.
Ukrayna’nın nükleer atık depolama tesisi, Çernobil santralinin olduğu yerde. Dolayısıyla çabucak “kirli bomba” imal edebilirlerdi. Rus paraşütçülerin harekat başlar başlamaz Çernobil bölgesini ele geçirmesinin nedeni de buydu. Ukrayna’nın kirli bomba imal edebilmek için nükleer atık depolama tesislerini sağlama alması gerekiyordu. Bu bombanın birkaç gün içinde üretilebilmesi mümkün. Tek yapılması gereken nükleer atıkların füze başlığına monte edilmesi.
Diğer yandan Ukrayna’nın Rusya’ya saldırma planı olup olmadığı meselesi var. Bunun yanıtı Ukrayna’nın askeri doktrinine bakılarak alınabilir.
Ukrayna’nın askeri doktrini
2014’teki Maydan darbesinden sonra eski Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko, Rusya’yı Ukrayna’nın “baş düşmanı” olarak kodladı ve Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin 2020 yılına kadar NATO standartlarıyla uyumlu hale getirileceğini duyurdu.
Sözgelimi doktrin, 2015’te yürürlüğe girdi. 24 Mart 2021’e gelindiğinde Zelenskiy, “Kırım’ın İşgalden Kurtarılması ve Yeniden Entegrasyonu Stratejisi”ni yürürlüğe koydu. Bankova’nın yayımladığı basın bülteninde şu ifadeler var:
“Bu belge, Kırım’ın işgali ve yeniden entegrasyonu yoluyla uluslararası olarak kabul görmüş sınırlar içinde Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve devlet egemenliğini yeniden tesis etmeyi amaçlayan diplomatik, askeri, ekonomik, enformatif, insani ve diğer niteliklerdeki bir dizi tedbiri tanımlamaktadır”.
Kırım’ın Rus toprağı olup olmadığı tartışılabilir ama Putin’in bunu hukuki zeminde çözdüğü gerçeği, konunun artık kapandığını söylemekte. NATO ve ileri karakolu Ukrayna inkar etse de giden gitti. Ve bunu tersine döndürmek isteyen her kim varsa savaş riskini de göze almış demektir.
Zelenskiy, yürürlüğe koyduğu bu belgeyle Kırım hususunda Rusya’ya aleni biçimde savaş ilan etti. Kiev yönetiminin Kırım’a saldırmaya girişeceği uzak bir ihtimal değildi, ki belge de “askeri nitelikteki tedbirlerden” bahsediyor. Savaş ilanı daha açık nasıl yapılır bilemiyorum.
Bir gün sonra, 25 Mart 2021’de Zelenskiy, Ukrayna’nın yeni askeri doktrinini yasalaştırdı. Belge, Ukrayna’nın NATO’nun güvenlik mimarisine entegre edilmesini öngörüp, Kırım’ın askeri yollarla geri alınması çağrısını yineliyor.
Bunlar ne anlama geliyor?
Kiev’in Rusya’ya saldırma niyetini bağıra bağıra ilan ettiği kuşku götürmez. Ukrayna, kısa vadede nükleer silah üretme kapasitesine sahipti ve Zelenskiy de tüm dünyanın gözü önünde nükleer silah edinme niyetini açıkça belirtti.
Kırım’ın Rusya’nın parçası olup olmadığı konusunda hemfikir olunmayabilir. Ancak Kırım için nükleer savaş başlatmanın gereği var mı yok mu, orası kuşkulu. Bu yalnızca Ukrayna’nın nükleer silah üretip üretmemesiyle ilgili de değil. Kaçınılmaz netice bu olacaktı.
Ortada Rusya’nın “varoluşsal tehdit” olarak algılaması gayet mantıklı bir resim var. Moskova, pekala Ukrayna’nın nükleer silah imal etmesini izleyip sonra harekete geçebilirdi. Yaşanacak yıkımın bundan çok daha geniş çaplı olacağına hiç şüphe yok.
Üstüne Rusya, güvenlik garantilerine dair uzun zamandır Batı ile karşılıklı müzakere yürütüyordu ve 2021’in aralık ayına gelindiğinde bu sürecin sonuç vermeyeceği anlaşıldı. Bunların hiçbiri yaşanmadan, o zamana kadar masada bir şeylerin çözülmesi mümkündü, Moskova’nın son ana kadar bütün yolları denediği tartışılamaz bile.
Savaş alkışlanacak bir şey değil elbette. Fakat burada Moskova’nın veba ile kolera arasında bir tercih yapması icap etti. Ve Ukrayna’ya dönük askeri müdahale, nükleer savaştan çok daha az riskli bir tercihti. Ki Rus halkının da düşüncesi bu yönde.