Geçtiğimiz hafta ABD’de yaşanan mali paniğin yankıları sürmeye devam ediyor. 2008 yılında gerçekleşen Washington Mutual’in iflasından beri en büyük iki banka iflası peş peşe meydana geldi; önce Silikon Vadisi Bankası (SVB), hemen ardından Signature Bank Federal Tasarruf Mevduatı Sigorta Şirketi’nin (FDIC) denetimine geçti. Domino taşları birbirini devirirken kripto para piyasasında faaliyet gösteren Silvergate de iflas kervanına katıldı. Bu yazıda ABD’deki banka iflaslarının analizini yapacağız.
Faiz artışlarıyla gelen çöküş
ABD Merkez Bankası FED’in enflasyondaki sert yükselişe karşı Mart-2022’de başlattığı faiz artışlarıyla birlikte politika faizi sıfır bandından yüzde 4.50-4.75 aralığına kadar yükseldi. İnatçı enflasyon karşısında gerçekleştirilen sert faiz artışları bir süredir ABD ekonomisinde yumuşak iniş hayallerini suya düşürmüş, resesyon beklentilerini güçlendirmişti. Herkes FED’in sıkılaşma hamlelerinin bir noktada ekonomide hasar yaratacağını tahmin ediyordu. Tahminler gerçekleşmeye başladı; ABD 2007-8 krizinden beri ilk kez mali panik yaşıyor.
SVB’nin öyküsü üzerine çokça yazıldı. Kısaca ve basitçe şöyle:
2019’daki başarısız sıkılaşma manevrasından sonra FED’in pandemi döneminde kısa vadeli faizleri sıfır bandına çekmesiyle ABD bankaları uzun vadeli Amerikan devlet tahvillerine olağanüstü ilgi gösterdi. Bugün ABD’de bankaların menkul kıymet varlığının 5.5 trilyon dollar olduğu hesaplanıyor. Esasen Silikon vadisindeki teknoloji startuplarına ve risk sermayedarlarına hizmet veren SVB, kısa vadeli mevduat yükümlülüklerine karşılık uzun vadeli ve düşük getirili devlet tahvillerine yatırım yapmış birçok bankadan biriydi.
FED’in politika değişikliğine giderek faiz arttırımlarına başlaması nedeniyle bankanın menkul kıymet varlıklarının rayiç değerlerinde ağır kayıplar yaşandı. Diğer yandan faiz artışları temettülerin daha yüksek bir orandan iskontalanmasına neden oldu ve bu da teknoloji şirketlerinin piyasa değerlerini düşürdü. Hisse değerleri düşen teknoloji firmaları sermaye piyasalarından mali kaynak yaratmayı maliyetli buldu ve operasyonel giderlerini karşılamak için bankalarında tuttukları mevduatlara yöneldiler. 42 milyar doları bulduğu tahmin edilen mevduat çekilişiyle karşılaşan SVB’nin kasasında bu denli büyük bir talebi karşılayacak kadar rezervi bulunmuyordu. Bunun üzerine bir açıklama yayımlayarak SVB elindeki 21 milyar dolarlık menkul kıymeti zararına sattığını ve 2.25 milyar dolarlık hisse satışı yaparak bilançosunu toparlayacağını duyurdu. Bankalarının likidite sıkıntısı yaşadığını gören teknoloji firmaları panikle mevduatlarını çekmeye başlayınca zaten yetersiz rezervle çalışan SVB bu kez mevduat çekilişlerini durdurduğunu açıkladı. Bir anda borsadaki hisse değeri yüzde 60 düştü; önce halka arz işlemleri askıya alındı, ardından da bankaya ait hisselerin alım satımı durduruldu ve bankanın iflası ilan edildi. Banka artık ABD’de mevduatları sigortalayan ve mali kuruluşları denetleyen bir kurum olan FDIC’nin denetiminde. Bundan sonra bankanın varlıkları tasfiye edilerek mudilerine ve alacaklılarına olan yükümlülükleri ödenecek.
Sistemik riskin boyutları
SVB’nin 209 milyar dolar varlık büyüklüğüyle ABD’nin en büyük 16. bankası olduğundan hareketle küçük ve bölgesel bir bankada yaşanan sorunların sistemin geneline sirayet etmeyeceği yorumları yapıldı. SVB’nin ölçeğinin ABD standartlarına göre küçük olması bir bankacılık krizini tetiklemeyeceğine kanıt olamaz; zira mali krizler tarihi zincirin en zayıf halkadan kırıldığının örnekleriyle doludur.
SVB sıradan bir banka değil; binlerce şarap üreticisinin bankası olmasının yanı sıra Silikon vadisindeki teknoloji startuplarının yarısı SVB’nin müşterisi. SVB’nin iflasının, Çin’in teknolojik yükselişini durdurmak ve ABD’deki yarıiletken üretimini artırmak isteyen ABD Başkanı Joe Biden’ın yürürlüğe koyduğu sanayi politikalarını olumsuz etkileyeceği aşikâr.
İflasın ardından HSBC’nin SVB’nin Birleşik Krallık’taki operasyonlarını hissesini 1 pounddan aldığını öğrendik. Demek ki, ABD’de bölgesel bir banka olan SVB’nin Birleşik Krallık’ta operasyonları bulunmaktadır; SVB’nin sadece ve sadece Amerikan ölçü birimine göre küçük olduğunun altı çizilmelidir.
SVB’nin iflasının sistemik risk yaratıp yaratmayacağı sorusuna verilecek en iyi yanıt, sürecin katalizörü olan FED’in mevcut politikalarına devam edip etmemesinde saklıdır. Dolar faizi yükseldikçe spekülatif varlıklarda büyük devalüasyonlar gerçekleşmektedir. Bu yüzden sıkı para politikasının yol açtığı ilk kayıplar kripto para piyasalarında yaşandı. Bu sektördeki ilk iflas, Sam Bankman-Fried’in FTX bankasıydı. FTX’i geçtiğimiz hafta Silvergate takip etti.
Yüksek faizlerin neden olduğu değer kayıpları Marx’ın hayali sermaye olarak tabir ettiği menkul kıymetler piyasasına da sıçramıştır, FDIC’ye göre ABD bankacılık sisteminin menkul kıymet portföylerindeki kombine zararın büyüklüğü 2022’nin son çeyreği itibariyle 620 milyar doları bulmaktadır. Sıkı para politikasında ısrarın mali sektörde ciddi bir likidite kıtlığı yaratma tehlikesi çok yüksektir.
Amerikan devletinin krize müdahalesi
Ekonomi yorumcuları SVB’nin arz ettiği riskleri küçümsese de, Amerikan hükümeti geçtiğimiz haftasonu mesaiye kalarak süreci ciddiye aldığını gösterdi. Başkan Biden ekranlara çıkıp paranız güvende mesajı vererek paniği yatıştırmaya çalışırken Hazine bakanı Janet Yellen mudilerin taleplerini karşılamak için çalıştıklarını ifade ediyordu.
SVB ve Signature’ın iflasının kesinleşmesiyle birlikte bankacılık sektöründeki paniği engellemek adına FED, Hazine ve FDIC bir araya gelerek krize müdahalenin yol haritasını belirlediler. Buna göre; FED sadece devlet ve kurum tahvilleriyle mortgage’a dayanan menkul kıymetleri nominal değerleri üzerinden teminat kabul ederek bankalara likidite sağlayacak. Bunun anlamı şu; üstünde 100$ yazan bir tahvilin değeri faizlerin artmasıyla birlikte sözgelimi 90$’a düşmüş durumda. Rayiç bedeli 90$ olan bir kağıdı teminat olarak alıp 100$’lık bir rezerv imkânı sağlayan FED aradaki farkı bankalara sübvansiyon vermiş ve örtük olarak miktarsal genişleme yapmış oluyor. Enflasyonla mücadele adına şahin pozu veren ve bilanço küçülteceğini ilan eden FED mahçup bir şekilde bilançosunu büyütüyor. Aksi takdirde mevduat sahiplerinin bankaların önünde mevduat çekmek için kuyruğa geçmesinden korkuyor.
Haftasonu açıklanan bir diğer tedbire göre; yasal düzenlemelere göre sadece 250 bin dolara kadar mevduatlar federal sigorta kapsamındayken Washington Post’un haberindeki ifadeyle, ‘teknoloji firmalarının, risk sermayedarlarının ve Kaliforniya’daki zengin kimselerin varlıklarını korumak maksadıyla’ SVB ve Signature’daki mevduatların tamamına güvence getirildi, zira SVB’deki mevduatların yüzde 96’sından fazlası yüksek montanlı mevduatlardan oluşuyor. Bu garantilerin yol açacağı maliyetin vergi mükelleflerinin sırtına bindirilmeyeceğini duyan sıradan Amerikalıların içi rahatlamış mıdır, bilmiyoruz; ama bildiğimiz bankalara salma salınarak bu işlemler finanse edilecek.
Kısacası, bankalara likidite sağlanarak bu paniğin atlatılması bekleniyor. Ancak bankalara likidite sağlanırken bankaların sigorta primini ödemedikleri yüksek montanlı mevduatlara da federal güvence getiriliyor. Bu teknik bir düzenlemenin ötesinde, beraberinde ahlaki çöküntüyü de getiren bir tedbirdir; bunun altının çizilmesi gerekiyor. Olası bir paniği önlemek adına devletin tüm mevduatları garanti kapsamına alacağını bilen bankaların maksimum getiri peşinde her türden riskli spekülasyona girişmesinin önü açılmaktadır. Mali parazitizm her krizle beraber önündeki sınırları bir bir yıkmaktadır.
Sistem yozlaşmışsa, elitler de yozdur; son bir yılda hiç hisse satışı yapmayan SVB CEO’su Greg Becker’in bankayı iflasa götüren zarar açıklamasından iki hafta önce elinde bulundurduğu 3.6 milyon dolarlık hissesini sattığı ortaya çıktı. Şirket içi bilgileri kullanarak şirkete ait hisseler üzerinde alım-satım yapmak yasalarca katı bir şekilde yasaklanmıştır ve ağır cezalara tâbi bir suç teşkil etmektedir. Becker’in bu suçtan yakayı sıyıracağını bilmeyen yoktur.
Bu krizin ayyuka çıkardığı bir diğer garabet ise, Barney Frank’in SVB ile birlikte batan bir diğer banka olan Signature Bank’ın 2015’ten beri yönetim kurulu azalığını yaptığı bilgisi oldu. Lehman Brothers’ın çöküşünden sonra finans sektörünün aşırılıklarını budamak amacıyla çıkarılan 2010 tarihli Dodd –Frank yasasının müellifi olan Frank’in bankası bizzat kendi yazdığı yasayla tasfiye edilecek. Mali aşırılıklara mali reformlarla ket vuracağını zanneden safdil ilericilere dönüp sormanın yeridir: Peki, düzenleyicileri kim düzenleyecek?
Faiz savaşları ve $ hegemonyası
Yaşamakta olduğumuz mali paniğin arkaplanında FED’in faiz artışlarının olduğunu gördük. Peki, FED yaşanan panik üzerine izlediği politikaların yanlış olduğunu kabul edip geri adım atar mı?
Goldman Sachs’a göre ‘bankacılık sisteminde son zamanlarda oluşan stres’ nedeniyle Mart ayında faiz artışı yapılmayacak. Refinitiv’e göreyse yatırımcılar FED’in faiz artışı pas geçmesiyle çeyrek puan atttırması arasında ikiye bölünmüş durumda.
Oysa daha geçen haftaya kadar, Ocak ayı enflasyonunun yüzde 6.4 gelmesiyle birlikte yüzde 2’lik enflasyon hedefinin çok uzağında kalan FED’in 21-22 Mart’ta gerçekleştirilecek toplantısında faizleri yeniden 50 baz puan arttırması bekleniyordu. Geçtiğimiz hafta Amerikan Kongresi’nde para politikasının geleceği hakkında konuşan FED Başkanı Jerome Powell, düşük gelen işsizlik verisiyle yüksek seyreden çekirdek enflasyona atfen, ‘Son ekonomik veriler beklenenden güçlü geldiği için politika faizinin nihai seviyesi muhtemelen öngördüğümüzden daha yüksek olacak,’ şeklinde konuşmuştu. Geçtiğimiz Aralık ayında düzenlenen toplantıda FED yetkilileri federal fonlama faizinin tepe noktasını yüzde 5.1 olarak öngörmüşlerdi. Powell’ın açıklamasından sonra 2-yıllıkların getirisi yüzde 5’in üstüne çıkarak 2007’den beri en yüksek seviyeye çıkmıştı. S&P 500 endeksi yüzde 1.5’ten fazla değer kaybı yaşamış, altı büyük para birimine karşı oluşturulan dolar endeksi yükselişe geçmişti.
FED’in şahin duruşu sonrasında piyasalar dolara sempatiyle yaklaşırken, Demokrat senatörler Powell’a hiç de hoş davranmıyordu. FED’in izlediği politikaların yaratacağı bir resesyonun 2024’te Donald Trump’a yeniden Beyaz Saray kapılarını açacağından endişe duyan Demokratlar Mekkeli hacılar misali Powell’ı taşa tutuyordu. Demokrat senator Elizabeth Warren, ‘Tek çözümün milyonlarca işçiyi sokağa atmak olduğunu iddia ediyorsunuz o halde’ diye bağırarak işsizlik oranınındaki artışın FED’in de öngördüğü biçimde yüzde 1’i geçmesi halinde bunun resesyona yol açacağını dile getirmişti. Powell Warren’ın resesyon öngörüsünü doğrulayarak ‘İşimizi yapmasak ve enflasyon yeniden yükselişe geçse çalışanların durumu daha mı iyi olacak?’ diye cevap vermişti. Böylelikle ekonomik daralma yaşanmadan enflasyonun gerilemesi senaryolarına dayanan yumuşak iniş beklentileri en üst ağızdan reddedilmişti.
SVB’nin iflası sonrası FED’in faizlere dokunmayacağı beklentisiyle yatırımcılar ve fon yöneticileri ellerindeki bankacılık hisselerini satıp Amerikan devlet tahvillerine dönük satın alma dalgası başlattı. Pazartesi günü 2-yıllık hazine tahvilleri 1987’den beri bir işlem gününde gerçekleşen en büyük faiz düşüşüne (%0.59) tanık oldu ve yüzde 4 seviyesine geriledi, 10-yıllıkların getirisi ise yüzde 3.54’e geriledi. FED’in sıkılaşmayı rölantiye alacağı beklentisiyle Amerikan doları Japon yeni ve İsviçre frankına karşı yüzde 1 değer kaybı yaşadı, dolar endeksi yüzde 0.6 geriledi. Altın dolara karşı değer kazanarak ons başına 1870 $ seviyelerinden 1917 $’a kadar yükseldi. Bu da FED’in düşürmek için çabaladığı enflasyonun geri geleceği anlamına geliyor.
Özetle, FED’in önünde iki yol var. Birinci yolda, FED faiz artışlarına devam eder ve bankacılık sektöründe yaşanan paniğin ekonominin bütününe sirayet etmesi işten bile olmaz; 2023’ün ikinci çeyreği itibariyle Amerikan ekonomisi resesyona girer ve bu sayede enflasyon kontrol altına alınır, dolar değer kaybı yaşamaz ve küresel hegemonyasına bir sonraki krize kadar devam edebilir.
İkinci yolda FED faizlere dokunmaz ve hatta bir miktar indirime bile gidebilir. O zaman enflasyonun kontrolden çıkacağı beklentisiyle spekülatörler ellerindeki dolarları satıp güvenli liman olarak altına sığınmak için birbirleriyle yarışırlar ve küresel dolar hegemonyası kucağında bir kez daha 1970 model stagflasyon krizini bulur.
Bunlar FED’in önündeki seçenekler. Bir de pandemi-sonrası grev ve sendikalaşma dalgasıyla uyanan Amerikan işçi sınıfının önünde yozlaşmış, asalaklaşmış, sömürüden ve krizden başka bir şey vaat etmeyen kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurma seçeneği var. FED’in kararlarına fazla odaklanıp devrimci gelişmeleri kaçırma hatasına düşmeden gelişmeleri aktarmaya ve sistemin çelişkilerini teşhir etmeye devam edeceğiz.
Sait Çakır