Yazının başlığına çok önceden karar verildi. Seçim sonuçlarını tahmin edebildiğimizden değil elbette. Asıl yenilginin bırakalım ikinci turu, seçim sürecinin çok daha öncesinde yaşandığını düşündüğümüz için…
Seçim süreci kimi temel soruları geri plana itmişti. En önemlisi şuydu: AKP’den neden kurtulmak istiyoruz? Yalnızca Erdoğan’dan ve onun tavırlarından duyduğumuz rahatsızlık mıydı mesele? Ya da basitçe bir değişim isteği mi? Elbette hayır.
AKP’den kurtulmak istedik çünkü gericilikten bıkmıştık. Tarikatların ülkenin dört bir yanını sarmasının zararlarını hep birlikte görmüştük. Laikliğin ayaklar altına alınmasının en temel yurttaşlık değerlerini nasıl aşındırdığını, tebaaya dönüşümü hissetmiştik.
AKP gitsin dedik çünkü Türkiye’nin emperyalistlerin oyun tahtasına dönmesi kanımıza dokunuyordu. Washington’da, Brüksel’de, Oslo’da alınan kararlarla geleceğimiz belirleniyor; Suriye’ye yapılan kalleşçe saldırıya ülkemiz alet ediliyor, göçmen sorunu kucağımıza bir bomba gibi bırakılıyordu.
Yeter artık dememizin sebebi belliydi. Cumhuriyet’in bin bir zorlukla kurduğu fabrikalar, limanlar, hepimizin ortak değerleri haraç mezat satılmıştı. Sosyal haklarımız bir bir budanmış, asgari ücrete tamah eder hale getirilmiştik. O da iş bulabilirsek…
Şimdi birbirimize karşı dürüst olalım. Hazır çok yanlış bir ezber olan “muhalefete muhalefet edilmez” düsturu aramızdan çekilmişken içtenlikle yanıtlayalım. Millet İttifakı ve onun adayı AKP’nin kimisini bizzat yarattığı kimisini ise daha da derinleştirdiği bu sorunlara karşı gerçekten bir yanıt üretti mi? Koca bir hayır.
Helalleşme diyerek gericiliğin kazandığı mevzilerin korunacağı sözünü verdiler. ABD, İngiltere, Almanya gezerek emperyalistlere bağlılık gösterisi yaptılar. “Ekonomi biliminin kuralları” derken kastettikleri sermaye çevrelerinin çıkarlarını savunma taahhüdü dışında bir şey değildi.
Biz yenildik. Ancak 28 Mayıs’ta değil, gerçek sorunlara gerçek çözümler öne süren bir iddiayı seçimlere taşıyamadığımız zaman yenildik. Seçim yenilgisi olabilir. Önemli olan emekçi halkın seçimlerden güçlenerek çıkmasıydı. Yapamadığımız bu oldu. İktidar ve muhalefetin el ele verip yurttaşlarımızı oyalamasına engel olamadık. Yeterince güçlü olamamak bizim eksikliğimizdi. Söz olsun, en kısa sürede bu eksikliği gidereceğiz.
Umut edecek bir şey her zaman bulunur. En karanlık dönemde bile ufacık bir kırıntı varsa insanlar ona tutunur. Ancak gerçek bir çıkış örgütlenemez ise bu umut mutlaka istismar edilir. Millet İttifakı ve onun dışarıdan destekçisi olan Emek ve Özgürlük İttifakı tam da bu rolü oynadılar.
Asıl yenilgi, resmi yenilgiye bu şekilde kapı açmış oldu. AKP’den bıkmış kitleleri sahte umutlarla oyaladılar.
Anayasa’ya aykırı adaylığa ses çıkartmayın dediler. Parasıyla vatandaş olan yabancı zenginlerin oy kullanmasını görmezden geldiler. Her türlü devlet ve sermaye gücünün seçimlerde iktidar lehine kullanılmasını son ana kadar sineye çektiler. Tepki gösterene yanıt hazırdı: “Suyu bulandırma, kazanıyoruz”.
Kur krizi ve ardından AKP’lilerin yaptığı vurgun herkesi sarsmışken halkın eylemliliğini durdurdular. Onlara göre tepki göstermek AKP’ye yarardı. Dişler sıkılmalı, seçim beklenmeliydi. Muhalefetin Merkez Bankası bağımsızlığı temelli neoliberal yaklaşımı çökerken AKP dış kaynak ile seçim ekonomisini yüzdürmeye başlamıştı bile.
Sermaye düzeninin korunması dışında hiçbir kritik konuda net fikirler beyan edemeyen düzen muhalefeti halkı denklemin dışında tutmak konusunda uzlaşıyordu. Bu konum; toplumda biriken öfkeyi ve enerjiyi AKP’yi geriletecek, hukuksuzlukları daha seçim süreci başlamadan engelleyecek tek gerçek gücü bastırmak anlamına geliyordu. AKP’den kopmaya hazır tepkili kitlelerin sorunsuz ve neredeyse firesiz bir biçimde iktidarın ortaklarına kaydırılabilmesi bu sayede mümkün olabildi.
Öğrenmesini bilene yenilgi iyi bir öğretmendir. Şimdi önümüzde yeni bir fırsat var. Yerel seçimlerin basıncı henüz başlamadan yol almamız, halkın örgütlü gücünü artıracak bir hattı kurmamız mümkün.
Devrimcilerin kendi çözüm önerilerine daha fazla güvenmeye, kendi politikalarını dayatacak araçlarını geliştirmesine ihtiyaç var. Tüm “evde kal” çağrılarına rağmen sandıkları korumak için canını dişine takan, en ufak bir umut kırıntısına bile sıkı sıkıya sarılan yurttaşlarımız devrimci siyasetin karşılık bulacağını kanıtlıyor.
AKP karanlığına karşı hiçbir kurtarıcı gelmeyecek. Bizim kurtarıcımız bu halk ve yerli yerinde duruyor. Önemli olan onun doğru ve örgütlü bir biçimde mücadelede yer alabilmesini sağlamayı başarabilmek. Devrimcilerin hedefi ve iddiası budur.
Görevimizi yerine getirirsek seçim sonuçları ne olursa olsun biz kazanırız.