Salı, Temmuz 8, 2025
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
No Result
View All Result
ideo
No Result
View All Result

Beştepe’nin Mecelle’yle sınavı

Barış Zeren Barış Zeren
7 Temmuz 2025
Yazı
Beştepe’nin Mecelle’yle sınavı

Kâzım Karabekir Paşa Mustafa Kemal’le arasında arzuladığı işbölümünü tarif ederken, mealen “ben geminin pervanesi olmak istiyordum, dümen yine onda kalsın” diyordu. Karşıdevrimci koalisyonda da benzer bir işbölümü var.

Beştepe’nin CHP’yi tasfiye hamlesi Temmuz’un ilk haftasonu yeni bir safhaya girdi. CHP belediyelerine yönelik genişletilmiş operasyon dalgasından değil, Özgür Özel’in 6 Temmuz günkü yanıt konuşmasından söz ediyorum. Bu, mim konması gereken bir konuşmadır. Beştepe’nin artık pervasızlıkta çığır açmış belediye operasyonlarına karşı Özel, “Türkiye bir yol ayrımında…” diyor ve perdeyi açıyordu. Gerici cenahın bütün sinir uçlarına basarak, Erdoğan’ın sandığı iptal etmek istediğini, buna karşı kitleleri sokağa çağırabileceğini, milletin sandığı Mustafa Kemal ve İsmet Paşa ruhuyla, nasıl kurduysa öyle koruyacağını, hatta Erdoğan’ın aklını başına almaması durumunda diktatorya heveslilerinin Mısır’daki Meydan’ı izler gibi gelişmeleri izlemek durumunda kalacağını ilan etti; Erdoğan’a “Allah’ın korkağı” diyerek onu sandığa çağırdı. Adını koymak gerek: Böyle bir konuşmanın CHP tarihinde bir muadili varsa o da Tahkikat Komisyonu rezilliğini üreten Menderes istibdadına karşı İsmet İnönü’nün “bu yolda devam ederseniz, sizi ben bile kurtaramam” söylevidir.

Konuşmanın karşı tarafta nazik bir yere temas ettiği, özünün özellikle ilk tepkilerde geri plana atılmasından anlaşılıyor. Erdoğan’ın yakın kadrosundan Hayati Yazıcı’ya göre Özgür Özel “değişmez tercihi haline geldiği gözlenen uslubuyla ‘kafamda fikir yok, küfür dolu’ der gibidir.”

Yine Erdoğan’ın değişmez çemberinden Ömer Çelik de sandık kavgasına odaklanmıştır: “Cumhurbaşkanımızın siyasi hayatında, ‘sandık’ en kıymetli yol arkadaşıdır. Özgür Özel’in içinde olduğu siyasi gelenek ise tarihi olarak sandığa hasım muamelesi yapmıştır.”

Beştepe’nin TGRT’sine üslenmiş Kılıçdaroğlu ekibinden Barış Yarkadaş tedirginliğini daha açık ortaya koyuyor:

“Sayın Özgür Özel lütfen daha sakin, daha mantıklı daha birleştirici, herkesi kucaklayıcı ve güven verici konuşmalar yapsın”.

Sonradan Özel’e yönelik soruşturma dışında Beştepe teknokrasisinin “sokak vesayeti” diye bir suçlama uydurarak Özel’i yanıtlamaya çalıştığını görüyoruz.

Aslında genel olarak siyaset piyasası Özel’in konuşmasının vurgusunu gözden kaçırdıysa bunun nedeni, birincisi, Türkiye’de tarih derinliğinin yitirilmiş olması, ikincisi, Türk siyasetinde kafayı kuma gömmenin hâlâ geçer akçe sayılması ve üçüncüsü, ettikleri sözlerin ağırlığını taşıyamayacak politikacılara alışılmış olmasıdır. Tabii bu üçüncü madde nedeniyle kimse kimseyi suçlayamaz. Öyle ya, daha dün Anayasa devrimimizin “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganlarını atan Meral Akşener altılı masa kulislerinde buharlaşmadı mı? Ama bu kez ağızdan çıkmış sözlerin nesnel bir karşılığı olduğunu kabul etmek gerekiyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den geldiği için değil, 19 Mart’tan beri, gençliğin başını çektiği bir toplumsal tepki dalgasını bilfiil yakasında hisseden, hatta bu dalga sayesinde olağanüstü kurultayda İsmet İnönü’den sonra parti içinde en hâkim genel başkan konumunu kazanan Özgür Özel’den geldiği için. Aynı dinamik nedeniyledir ki Özel, 6 Temmuz uyarısıyla kitleler nezdinde kendisini de sınava sokacak bir siyaset çıtası koymuştur.

Beştepe, operasyonları neden yaydı?

Tayyip Erdoğan’ın 26 Haziran’da İstanbul dışındaki CHP belediyelerinde de “durum felaket” dediği açıklamasını izleyen Temmuz operasyonu aslında Beştepe’nin CHP’ye yönelik hücumunda bir taktik değişikliğini ifade ediyordu. Bir politikacı için ne hazin ki, genel başkanlığı kaybettiğinden beri bu ana hazırlandığı anlaşılan Kılıçdaroğlu bu değişikliği kavrayamamış ve 30 Haziran arifesinde –kamuoyunda “mutlak butlan” davası denen– iktidarın CHP’ yönetimini tasfiye ile CHP’yi bölme hamlesini hâlâ geçerli saymıştı. O kadar ki, gazeteci Saygı Öztürk’ün köşesine taşıdığı üzere, Kılıçdaroğlu, kendisini ziyarete gelen ve Beştepe operasyonuna karşı destek isteyen CHP heyetine bırakın desteği, açıkça meydan okuyordu. Merkezin CHP yönetimini iptal edecek bir mahkeme kararını tanımaması ihtimaline karşı bile “Genel Başkan neredeyse genel merkez orasıdır” diyor, alternatif bir merkezden CHP adına imzalar atacağını ilan ediyor, yani iktidarın CHP’yi bölme planını uygulayacağı sinyalini veriyordu. Ne var ki, 2010 yılından beri Kılıçdaroğlu’na itirazını istikrarla sürdürmüş biri olarak benim bile hayal gücümü aşan bu işbirlikçilik, yargı operasyonuyla CHP’nin başına geçirilmeyi kendine yedirebilen bu ihtiras, Beştepe nezdinde çoktan zeminini yitirmişti.

Beştepe yargısı 30 Haziran’da CHP merkezini bölünmeye götürecek kararı veremedi, çünkü her şeyden önce siyasal hazırlığının yetersiz olduğu ortaya çıktı. Mahkeme açısından dosya hazırdı ve Kılıçdaroğlu çevresi bir karar bekliyordu; 30 Haziran’da değilse de, adli tatilden önce. Ama tıpkı 19 Mart Darbesi’ne karşı görülen muhalefet dinamiği burada da işledi: Cumhuriyetçi toplumsal kesimlerden başlayan tepki dalgası CHP merkezini de sardı. Kılıçdaroğlu’na yönelik teşhir faaliyeti bir anda sosyal medyayı ve televizyon yorumlarını kapladı. Eski CHP başkanlarından oluşan idare-i maslahatçı camia bile aleyhte bir mahkeme kararına, –dolayısıyla Kılıçdaroğlu’na– karşı etkin biçimde direneceklerini duyurdular. Kılıçdaroğlu her ne kadar “üç aya kadar unuturlar” hesabıyla partide bir azınlık diktasını göze aldığını gösterdiyse de, CHP içinde bir ikili iktidar yaratamayacağı belli olmuştu. 26 Haziran’dan itibaren Beştepe, merkezini dağıtamadığı CHP’yi çevreden, belediyelerden kuşatmaya girişti.

Burada Beştepe’nin hazırlıksız olduğu daha temel bir nokta da kendini göstermiştir: CHP bölünmeye itilseydi ne olacaktı? Beştepe, kendisini kabullenmediğini ısrarla ortaya koyan toplumun en az yüzde ellilik bir kesimini, gurultuları giderek daha yüksek duyulan derin kaynayışı CHP olmadan nasıl yönetecekti? Bu anlamda CHP’yi bölmek, daha önce operasyonlarla merkez sağı, İslamcıları ya da milliyetçileri bölmekle aynı şey olmayacaktı. Elinde kalacak Kılıçdaroğlu’nun diğer bölme operasyonlarından elinde kalan Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş ya da Devlet Bahçeli kadar işe yaramayacak olması da cabasıdır.

Bahçeli’nin mecelle açılımı

Kâzım Karabekir Paşa Mustafa Kemal’le arasında arzuladığı işbölümünü tarif ederken, mealen “ben geminin pervanesi olmak istiyordum, dümen yine onda kalsın” diyordu. Karşıdevrimci koalisyonda da benzer bir işbölümü var. Devlet Bahçeli, batıp çıkan Beştepe gemisine sürekli yön, güç, enerji devşirecek açılımlar icat ediyor. CHP kuşatmasında da B Planı, Bahçeli tarafından Temmuz’un ilk grup toplantısında dile getirildi. Bahçeli, ortada dönen hukuksuzluğu Osmanlı’nın büyük hukuk girişimlerinden birinin paketine sardı ve CHP’ye Mecelle’nin “Def’i mazarrat celb-i menafiden evladır” kaidesiyle, yarar sağlamadan önce zararlardan arınmasını öğütledi. Bu tehditte bir yarar-zarar alışverişi ve pazarlık payı da açıktı ki, Beştepe’nin bütün beklentisi işte o küçük pazarlık aralığındaydı.

Beştepe’nin yeni konseptinde, Özgür Özel’e süre verildiği ima ediliyor, “8 Eylül’den bir gün sonra tarihi bir gün olan 9 Eylül’e bir ve bütün halinde ulaşması CHP için demokratik bir fırsattır,” deniyordu. Temmuz operasyonları sırasında açıklama yapan Erdoğan’a göre de “sokak eylemlerinden medet uman” Özel, yargı organlarının kararını beklemeliydi. Kısacası, CHP Genel Başkanı’na “normalleşme” politikasına dönüş, dolayısıyla yeni bir Kılıçdaroğlu olması tavsiye ediliyordu: tam da Kılıçdaroğlu silahı ellerinde patlamışken, tam da Özgür Özel, genel başkanlığının ilk dönemlerindeki düşük profilli muhalefetin cezasını Beştepe elinden çekmiş, tam da toplumsal dip dalgasıyla yükselişinin tadını almışken. Özel’in Bahçeli ve Erdoğan’dan gelen “Sokağı, İmamoğlu’nu ver, CHP’nin bütünlüğünü al” yollu teklifi siyasi rüşvet diyerek elinin tersiyle itmesi, Silivri’de yatmayı tercih edeceğini vurgulaması, Beştepe’nin inisiyatifi ne denli kaçırdığını da göstermektedir.

Başka bir Mecelle kaidesi

Beştepe 19 Mart Darbesi’nden Temmuz operasyonlarına gelinceye dek yalnızca Kılıçdaroğlu döneminden değil, 2002 Baykal CHP’sinden beri gelen bir muhalefet statükosunu bozdu. Oysa iktidarını yerleştirmesinde bu muhalefet statükosunun azımsanmayacak payı olmuştu. Aynı şekilde genel başkanlık serüvenine Değişimciler ile Kılıçdaroğlu arasında denge figürü olarak başlayan Özgür Özel, başlardaki siciliyle ikinci, hatta daha silik bir Kılıçdaroğlu olmaya aday olduğunu göstermişti. Ne var ki, 2023 Genel Seçim başarısıyla yerleşik muhalefeti ıskartaya çıkaran, Kılıçdaroğlu’culuğun kitleler nezdindeki bütün itibarını yerle bir eden Erdoğan’ın yine kendisiydi. Erdoğan, deyim yerindeyse, kendi eliyle cini şişeden çıkardı. Şimdi kendi içeriye girsin diye uğraşıyor.

Dolayısıyla, Beştepe’nin tasfiye hamlesinin İmamoğlu’yla biteceğini düşünmek de meselenin doğasını anlamamak olur. Unutulmamalı, 2019’da İstanbul’u AKP’den alan aslında İmamoğlu değildi. Siyasal İslam, İstanbul’u ve Ankara’yı çeyrek asır sonra, 2017 yılında, anayasa referandumunda kaybetti. Herhangi bir “kucaklayıcı” adaya karşı değil, kendi projesini reddeden “en az yüzde elliye” karşı kaybetti. Kılıçdaroğlu ekibi, o dönem kabul ettikleri gibi sokak gerginliğinden ürküp yüz yıllık parlamenter sistemi Erdoğan’a sessiz sedasız teslim etti ama bu, toplumsal dip dalgasını hiddetlenerek başka kanallara akmaktan alıkoymadı. İmamoğlu bu dalganın başına geçmiş bir liderden başkası olmayıp Erdoğan, ekonomik krizle boğuşurken kontrollü biçimde sessiz sakin yükselişini sürdürüyordu. 19 Mart Darbesi’yle Beştepe İmamoğlu’nu bir kenara iterken dip dalgasını da yeni kanallara itmiş oldu. Beştepe bir siyasal figürle değil, artık bir “dip dalgası” olmaktan çıkan, toplumsal tepkinin değişik vesilelerle beliren siluetleriyle mücadele etmektedir.

Ne olursa olsun, iktidar da muhalefet liderleri de Türkiye’de muhalefetin motor gücünün kitlelere geçtiğini görmüş durumda. Bugün muhalefetin dümenindeki Özgür Özel, “millete güveniyorum ulan!” sözünde belirttiği gibi bu motorun gücünü nereye kadar değerlendirecek, bir soru olarak önümüzde duruyor. Ama olaylar Bahçeli’ye, Mecelle’nin o kadar popüler olmayan ama son derece yararlı bir başka kaidesini söylüyor: “Bir iş dıyk oldukta müttesa’ olur.” Fazla sıkışan şey, patlar.

Barış Zeren

Barış Zeren

Diğer içerikler

İç cephenin tahkimi ve siyasal mücadele
Editörün Seçtikleri

İç cephenin tahkimi ve siyasal mücadele

Özgür Tekin
7 Temmuz 2025
Hain…
Yazı

Hain…

Ercan Bölükbaşı
30 Haziran 2025
‘Keko terörü’ söylemiyle gizlenen gerçek: Mafya, turizm, emperyalizm
Yazı

‘Keko terörü’ söylemiyle gizlenen gerçek: Mafya, turizm, emperyalizm

Erkin Öncan
18 Haziran 2025
Çözüm neden sosyalizmde?
Editörün Seçtikleri

Çözüm neden sosyalizmde?

Deniz Ali Gür
14 Haziran 2025
Devrimci siyaset üzerine
Editörün Seçtikleri

Devrimci siyaset üzerine

Özgür Tekin
11 Haziran 2025
ideo

© 2024 ideo

  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
  • Künye

Takipte kalın

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
  • Künye

© 2024 ideo