HTŞ ile yapılan temaslar, örgütün sadece silahlı değil, diplomatik ve siyasi masalarda da rol alma arzusunun işareti olarak yorumlanıyor.
Ulaşcan Ergin
PKK’nın 12 Mayıs 2025’te açıkladığı silah bırakma kararı, yalnızca Türkiye açısından değil, örgütün Suriye ve Irak’taki uzantıları için de dönüm noktası oldu. Bu kararın hemen ardından, Suriye’nin kuzeyinde fiilen kontrolü elinde tutan YPG/SDG ile Şam yönetimi arasında 10 Mart’ta imzalanan 8 maddelik kapsamlı bir anlaşma devreye alındı. Anlaşmaya göre SDG’ye bağlı tüm silahlı ve sivil yapılar Suriye devlet kurumlarına entegre edilecek, sınır kapıları, petrol sahaları, güvenlik ve eğitim altyapısı Şam’ın kontrolüne geçecek.
Henüz tam olarak hayata geçirilemeyen ve tarafların çeşitli düzeyde ‘itirazlarını’ sürdürdüğü anlaşmada, Kürtlerin kültürel haklarının anayasal güvence altına alınması, mültecilerin geri dönüşü ve kamuoyunu kutuplaştıran nefret söylemlerine karşı yasal düzenlemeler de yer aldı. Türkiye ise bu gelişmeyi temkinli karşıladı. Ankara, anlaşmanın uygulamaya dönüşmesini görmek istiyor ve gelişmeleri sahada adım adım izliyor.
Eski düşmanlar aynı masada
Bölgedeki en dikkat çekici gelişmelerden biri, uzun yıllar birbiriyle çatışan HTŞ ve YPG arasında başlayan diplomatik temas oldu. 2024 Aralık ayında iki yapı arasında bir “güvenlik ve siyasi iş birliği anlaşması” yapıldı. Bu anlaşma ile bazı bölgelerde ortak güvenlik uygulamaları hayata geçirildi; ayrıca sınır denetimi, ticaret ve insani yardım alanlarında koordinasyon başladı.
YPG’nin önde gelen isimlerinden Mazlum Abdi, bu süreci “zorunlu bir yakınlaşma” olarak tanımlarken, HTŞ’nin uluslararası alanda meşruiyet kazanma arayışında olduğu vurgulandı. ABD ve İngiltere gibi Batılı aktörlerin, HTŞ’yi radikal yapıdan “ılımlı İslamcı siyasi aktör” haline dönüştürme çabaları bu süreçte etkili oldu.
ABD kontrolü bırakmak istemiyor
ABD, Suriye’nin kuzeyindeki pozisyonunu gözden geçiriyor. YPG’ye dolaylı olarak “Şam yönetimiyle entegre olun” mesajı veren ABD, sahadaki silahlı varlığını azaltmayı düşünüyor. Bu kapsamda, 18 olan üs sayısının 3’e düşürülmesi ve toplam personelin 250’ye indirilmesi planlanıyor. Bu, Washington’un bölgede doğrudan askeri müdahale yerine diplomatik ve istihbarat temelli bir yaklaşıma yöneldiğini gösteriyor.
Öte yandan, Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Türkiye’nin güvenlik endişelerinin “meşru” olduğu vurgulandı. Ancak aynı açıklamada, DEAŞ ile mücadelede YPG/SDG’nin rolünün önemine de dikkat çekildi. Bu ikili pozisyon, Washington’un denge politikasını sürdürdüğünü ortaya koyuyor.
Ankara ‘izleme’ konumunda
Türkiye, YPG ile Şam arasında imzalanan entegrasyon anlaşmasına temkinli yaklaşıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan değerlendirmelerde, “Anlaşmanın fiilen sahaya yansıması önemli. Biz sözlere değil, eylemlere bakarız” vurgusu öne çıkıyor.
Ankara, olası tehditlere karşı sınır hattında askeri hareketliliği sürdürüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, hem Irak’ın kuzeyindeki Pençe serisi operasyonlarını hem de Suriye sınırındaki istihbarat destekli gözlemleri sıklaştırmış durumda.
PKK siyasallaşma arayışında mı?
PKK’nın silah bırakma kararı, yalnızca bir askeri dönüşüm değil; örgütün geleceğine dair radikal bir yön değişikliğini de barındırıyor. Bölgesel kaynaklara göre, YPG/SDG’nin Şam yönetimiyle kurduğu yeni ilişki biçimi, PKK’nın daha geniş çapta siyasallaşma arayışına girdiğini gösteriyor. Bu bağlamda, HTŞ ile yapılan temaslar, örgütün sadece silahlı değil, diplomatik ve siyasi masalarda da rol alma arzusunun işareti olarak yorumlanıyor.