Özellikle son zamanlarda yaşanan çatışmalarda Batılı silah şirketlerinin hisselerindeki artışlardan da görüldüğü üzere, emperyalizmin savaş çığırtkanlığı ile bu kar odakları arasında incelenmesi kıymetli bir ilişkiyi de ortaya çıkarıyor. Özellikle son dönemde NATO üyesi ülkelerin önemli kısmındaki silahlanma artışı, beraberinde bu silah tedariğinin geri planında yatan silah tekellerini sahneye çıkarıyor.
Kerem Gümre
2023 yılı itibarıyla Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)’nın verilerine göre dünya silah satışlarının toplamı 632 milyar dolara ulaştı. Bu, bir önceki yıla göre reel olarak yüzde 4,2’lik bir artış anlamına geliyor. En büyük 100 savunma şirketinden 73’ü bu dönemde gelir artışı kaydetti.
Katliamın ‘en’leri
En büyük beş savunma firması ise tamamen ABD merkezli: Lockheed Martin (~60,8 milyar USD), RTX (~40,7 milyar), Northrop Grumman (~35,6 milyar), Boeing (~31,1 milyar) ve General Dynamics (~30,2 milyar). Bu şirketler yalnızca kendi gelirlerinde değil, aynı zamanda savaş teknolojilerinin stratejik ve siyasi rolünde de başat konumdalar.
Kim alıyor, nasıl kullanıyor?
Beş büyük firmanın silah satışlarının en yoğun olduğu ülkeler arasında NATO üyeleri, Orta Doğu (özellikle Suudi Arabistan, İsrail, Katar) ve Asya–Pasifik (Japonya, Güney Kore) bölgesi yer alıyor. Bu silahların büyük bölümü Gazze, Yemen ve Ukrayna gibi sıcak çatışma bölgelerinde doğrudan kullanılıyor.
Kullanım alanları ve etkileri
Gazze ve İsrail: Birleşmiş Milletler insan hakları raportörleri, silah ticaretinin siviller üzerindeki etkisine dikkat çekiyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında ABD menşeili savaş sistemleri aktif biçimde kullanılıyor.
Yemen: Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon, Yemen’deki hava saldırılarında ABD yapımı savaş uçakları ve mühimmat kullanıyor.
Ukrayna: HIMARS roket sistemleri, Patriot hava savunma sistemleri, Bradley zırhlı araçları gibi Batılı savunma sanayii ürünleri çatışmanın hem savunma hem taarruz safhalarında kullanılıyor.
Emperyalist düzende sermaye-savaş ilişkisi
Açıklanan raporlar, küresel askeri harcamalardaki artışın ve silah satışlarındaki yoğunlaşmanın, savaşların sürekliliğini besleyen ekonomik ve politik bir yapıya işaret ettiğini ortaya koyuyor. 2014’ten bu yana askeri harcamalar reel olarak yüzde 27 artmış durumda.
Silah tekellerinin yalnızca savaşların tedarikçisi değil, savaş siyasetinin üreticisi haline geldiği ortada. Özellikle son dönemde kimi NATO üyesi ülkelerin “savunma” harcamalarındaki artış, bu şirketlerin savaş çığırtkanlığının ve kar odaklarının doğrudan sonucu olarak karşımıza çıkıyor.