Yeni ticaret anlaşmasıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne ekonomik olarak daha da yaklaşan Avrupa Birliği, stratejik alanlarda bağımlılığını artırırken vatandaşlar da artan yaşam maliyetiyle karşı karşıya kalıyor.
Ulaşcan Ergin
AB ile ABD arasında Haziran 2025’te imzalanan yeni ticaret anlaşması; enerji, tarım ve dijital hizmetler sektörlerinde karşılıklı gümrük tarifelerinin düşürülmesini ve düzenleyici işbirliğinin artırılmasını öngörüyor.
Anlaşmanın öne çıkan maddeleri şu şekilde:
- Enerji: ABD’den Avrupa’ya LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) ihracatında gümrük vergileri sıfırlandı. Ayrıca, enerji altyapı yatırımlarında Amerikan şirketlerine öncelik tanındı.
- Tarım: AB, ABD menşeli soya, mısır ve kırmızı et ürünlerine yönelik ithalat kotalarını genişletti.
- Dijital Hizmetler: ABD merkezli teknoloji şirketlerinin Avrupa pazarında veri işleme ve bulut hizmetleri sunumu kolaylaştırıldı; AB dijital düzenlemelerine esneklik getirildi.
Brüksel, bu adımların AB içinde arz güvenliğini artıracağını ve fiyat istikrarını destekleyeceğini savunuyor. Ancak bu söylem, hem siyasi hem ekonomik çevrelerde artan eleştirilerle karşı karşıya.
Stratejik alanlarda ABD’ye artan yönelim
Özellikle enerji ve tarım gibi stratejik sektörlerde ABD’ye olan yönelimin artması, Avrupa’nın uzun vadeli özerkliğini tehlikeye attığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Uzmanlar, AB’nin ABD merkezli kaynaklara bu denli bağlanmasının ileride kriz zamanlarında ciddi kırılganlıklara yol açabileceğini ifade ediyor.
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Üyesi Claudia Reimann, anlaşmayı “stratejik teslimiyet” olarak nitelendirdi:
“Avrupa’nın kendi üretim kapasitesini ve dijital egemenliğini koruması gerekirken, bu anlaşma özellikle enerji ve veri güvenliği gibi kritik alanlarda dışa bağımlılığı artırıyor.”
Brüksel’in gerekçesi: Krizlere karşı ekonomik kalkan
AB Komisyonu ise anlaşmanın gerekçesini “stratejik tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi” olarak sunuyor. Enerji krizi, tarımsal arz darlığı ve dijital altyapı yatırımlarında yaşanan gecikmeler, Brüksel’in bu yönelimini tetikleyen temel faktörler arasında gösteriliyor.
Avrupa Komisyonu Ticaret Temsilcisi Johan Lammers, anlaşmanın ardından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Küresel kırılganlıkların arttığı bir dönemde, AB’nin güvenilir ve istikrarlı tedarik ortaklarına ihtiyacı var. ABD ile kurulan bu yeni çerçeve, fiyat istikrarını ve arz güvenliğini destekleyecek.”
Vatandaşın gündemi: Yaşam maliyeti yükselmeye devam ediyor
Her ne kadar Brüksel anlaşmanın tüketiciye olumlu yansımaları olacağını öne sürse de, halkın gündeminde artan yaşam maliyeti var. Özellikle ABD’den ithal edilen LNG’nin taşıma ve dağıtım maliyetleri enerji faturalarına doğrudan yansıyor. Gıda ürünlerinde ise yerli üreticilerin rekabet gücünün azalması, fiyatlarda yeni dalgalanmalara neden oldu.
Temmuz 2025’te yayımlanan Eurostat verilerine göre:
- Euro Bölgesi’nde enerji fiyatları son 3 ayda %5 arttı.
- ABD’den ithal kırmızı ette ortalama tüketici fiyatı %12 yükseldi.
- Almanya ve Fransa’da market enflasyonu %6 seviyesine ulaştı.
Siyasi tepkiler derinleşiyor: “Bu bir ticaret anlaşmasından fazlası”
Fransa, İtalya ve İspanya gibi bazı üye ülkeler, anlaşmanın “ticaretten öte” anlamlar taşıdığı konusunda uyarılarda bulundu. Özellikle dijital hizmetlerde ABD merkezli şirketlere tanınan ayrıcalıklar, Avrupa’nın veri egemenliği konusunda geri adım attığı şeklinde yorumlandı.
İtalyan Senatör Laura Di Nola:
“Amazon, Google ve diğer devler AB’de artık daha az denetleniyor. Avrupa pazarı ucuzladı, karşılığında ise regülasyon yetkimizi zayıflattık.”
AB-ABD ticaret anlaşması, kısa vadede arz krizlerini hafifletme ve ekonomik hareketlilik sağlama potansiyeline sahip. Ancak artan dışa bağımlılık, iç üretimin zayıflaması ve yaşam maliyetlerindeki artış, Avrupa’nın sosyal ve ekonomik dengeleri açısından ciddi riskler barındırıyor.