Cuma, Haziran 27, 2025
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
No Result
View All Result
ideo
No Result
View All Result

‘Edit video İttihatçılığı’, Türkçülük, Turancılık: Talat Paşa ne ara internet ünlüsü oldu?

Erkin Öncan Erkin Öncan
26 Haziran 2025
Genel
‘Edit video İttihatçılığı’, Türkçülük, Turancılık: Talat Paşa ne ara internet ünlüsü oldu?

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Talat Paşa heykeli yaptırması ve DEM Parti’nin konuyu Meclis’e taşıması, yıllardır bitmeyen İttihat ve Terakki (İTC) tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

Bu tartışma güncel siyasi saflaşmalara göre şekillenen, güncel hedeflere sahip bir tartışma. Dolayısıyla bu yazıda, bu örgütlerin ve figürlerin tarihsel rolüne değil, bugün nasıl hatırlandığına odaklanıyoruz. Zira konu her ne kadar ‘tarihsel’ olsa da, taraflar tarihselliği salt bir vesile olarak kullanıp, güncel pozisyonları için meşruiyet arayışları kapsamında çarpıtıyor. 

Dolayısıyla, İTC ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki siyasi akımların niteliği değil, günümüzde ne anlama geldiğini tartışmak gerekiyor.  

İTC özlemi neye dayanıyor?

Kendilerini Türkçü/Turancı/milliyetçi olarak adlandıran çeşitli siyasi kesimler veya bireylerin, sosyal medya başta olmak üzere, adına ‘İttihatçılık’ dedikleri bir siyasi duruşu yüceltmesi dikkat çekici. Bu eğilim son yıllarda artarak devam ediyor. Ancak ‘yeni’ sayılmaz. Kökleri ise, sanıldığının aksine İTC dönemine değil, Soğuk Savaş’a dayanıyor. 

‘Küçük Amerika’ya dönüşümü sürecinde ülkemiz, Sovyet Türkleri içerisinde ayrılıkçı eğilimleri güçlendirmek üzere desteklenen ‘Turancılığın’ karargahı haline getirildi. Kabaca 1940’lardan itibaren yükseltilen bu eğilim, en başından beri genç Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal devrimciliğinin karşısında konumlandı. 

Bu konumlanma, söz konusu akımları Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, İsmail Gaspıralı gibi ‘İlk Türkçüler’ tarafından dönemin koşulları ve ihtiyaçları ekseninde geliştirilen Türkçülük ideolojisinden dahi önemli ölçüde ayırarak, emperyalizmin Türk dünyasında ve Türkiye içerisindeki güncel ihtiyaçlarının araçları haline getirildi.

1923’ten başlayıp 1952’deki NATO üyeliğine kadar geçen 29 yıllık dönemi ele alalım. Genç Cumhuriyet’in, büyük oranda Atatürk’ün kişisel iradesiyle şekillenen ve ne yazık ki Atatürk henüz hayattayken kaybetmeye başladığı devrimci dinamizmi, ‘-izm’ takısı alsa dahi bütünlüklü bir ideoloji sayılamayan, bir ideolojiden ziyade dönemin yakıcı sorunlarına karşı ‘kullanım kılavuzu’ sayılabilecek Kemalizmin teorik inşasındaki yetersizlikler, Mustafa Kemal’in ölümünün ardından başlayan Küçük Amerika süreci, NATO’ya üyelik, bağrından dinci gericiliği ve Türkçü/Turancılığı çıkaran antikomünizm ve soğuk savaş… 

Soğuk Savaş milliyetçiliğinin İTC’yle buluşması

Ülkemizde Türkçü/Turancı ideolojinin zaman içerisinde ‘İttihatçılıkla’ buluşması da bu süreçle tamamen tutarlılık içerisinde ve yine günün güncel ihtiyaçlarına dayanıyor.

Kemalizmin karşısında konumlandırılan Türkçü/Turancı ideolojinin, “Yurtta barış, dünyada barış” diyen, ‘doğu milletlerinin uyanışından’ bahseden, Sovyetler Birliği ile dostluk çizgisini önemseyen bir anlayışla uyuşmasının imkanı yoktu.

ABD’nin ise, o dönemde Türkiye’yle ilgili iki önemli ihtiyacı daha vardı: Hem Sovyet Türkleri üzerinden hayata geçirilmesi planlanan bölücü planları ‘Turan birliği’ adı altında benimseyecek, hem de ülke içinde gelişecek sosyalist akımlara karşı, Kontrgerillanın pis işlerinde kullanılabilecek, hükümet dışı bir paramiliter vurucu güç.

İkisinin kesişim noktasında, Türkçü/Turancılar bulunuyordu. Bugün, SSCB’nin yıkılışının üzerinden 24 yıl geçse dahi, ülkücü/Türkçü kesimlerin sosyalistlere hala sıkça “Moskof uşağı” diyebilmesi de işte bu hareketin genetik kodlarında bulunan Soğuk Savaş ideolojisinden kaynaklanıyor. 

Tarihsel bağlamından kopararak, iç dinamiklerinden ve ideolojisinden habersiz, yüzeysel bir ‘silahşörlük’ anlatısıyla yeniden yorumlanan İttihatçılık, bu özellikleri nedeniyle ideolojiye değil, çoğu doğrulanamamış efsane anlatılara dayanan, edilgen bir reaksiyon hareketi halini almış durumda ve destekçileri her şeyden önce Cumhuriyet Devrimi’ne, Atatürk’e karşı konumlanıyor. 

Üstelik, bu ‘yeni İttihatçılığın’ önemli bir kısmı, İTC’yi çarpık bir ‘Büyük Osmanlı’ fikriyle eşleştirerek sahipleniyor. Şaka gibi ama değil. Halbuki İTC, Osmanlı Padişahına karşı kuruldu ve siyasi serüvenini bu savaşa adadı. 

Yeni ve yüzeysel ‘İttihatçılık’

Buradaki ‘edilgenliği’ tam olarak anlamak için bir parantez açmak gerekiyor. Yeniden yorumlanan bu yüzeysel İttihatçılık, ideolojik sınırlarını tarihsel meseleleri İTC veya Osmanlı’yla değil, doğrudan Cumhuriyet’le hesaplaşmak için manipüle eden bir diğer kesimden, liberallerden ve günümüz hilafet sevdalılarından öğreniyor. 

Liberallerin ve neo-Osmanlıcı kalemşörlerin İTC’ye yönelttiği her argüman, bu yeni nesil İttihatçılar tarafından gururla sahipleniliyor, “Yaptık yine yaparız” tadında Enver Paşa, Talat Paşa ‘edit’leri ortalığa saçılıyor. 

Liberaller “Bu sistem sıkıntılı, devleti İttihatçı gizli bir el yönetiyor” dedikçe, bu yeni nesil İttihatçılar, -Kurtlar Vadisi’nin de yardımıyla- gerçekten de devleti yöneten, derin bir İttihatçı akıl olduğunu düşünmeye başlıyor. 

Halbuki, Talat Paşa ve İttihatçılara (Enver, Cemal) dair tartışmalar, aslında Kemalist devrimle birlikte siyasi ve ideolojik olarak kapanmış tartışmalardı. Mustafa Kemal önderliğinde kurulan yeni Cumhuriyet, aynı Osmanlı, hilafet gibi İttihatçılığın da bitişinin ilanıydı.

Kopuş, hesaplaşma, devamlılık

Ünlü ‘Nutuk’ta bile Atatürk, İttihatçılıkla da hesaplaşmaktadır, İzmir suikastı davaları, devrimci Cumhuriyetin İttihatçılığı siyaseten tarihe gömdüğü siyasi davalardır. Jöntürklerden başlayıp, İTC ile devam eden ve Cumhuriyetle nihayete eren süreç, her tarihsel altüst oluşta olduğu gibi, hem kopuş, hem hesaplaşmadır. Bu süreç aynı zamanda bir ‘devamlılığı’ da temsil eder. Kendisi de eski bir İTC mensubu olan Mustafa Kemal, Cumhuriyeti, siyaseten hesaplaştığı İTC’nin eski kadrolarıyla kurmuştur. 

Dolayısıyla, hem örgütsel tarihini, hem de siyasetteki yerini gözeterek, her şeyden önce “Hangi İTC” sorusu sorulmalıdır. 

İttihatçılık, Enver, Talat ve Cemal Paşaların 1918 yılında bindikleri motorla uzaklaşarak kayboldu.

Atatürk de, Enver Paşa’nın ölümünün ardından “Enver, bir güneş gibi doğmuş, bir gurûb ihtişamıyla batmıştır, arasını tarihe bırakalım” diyerek bu defteri çoktan kapatmıştı. 

Gelelim Talat Paşa’ya…

Günümüzde devam eden ‘Ermeni Soykırımı’ tartışmalarının en çok tartışılan figürü olan Talat Paşa, 1921’de Almanya’da uğradığı suikast nedeniyle hayatını kaybetti. İttihatçı liderler arasında Mustafa Kemal’e en yakın isim olan Talat Paşa, ‘Türkçü’ bir lider değil, bir jakobendi. Yeni nesil İttihatçıların hiç bahsetmediği Jöntürklerdendi. 

Öğreticidir, öldürülmesinin ardından, Hakimiyet-i Milliye gazetesi, konuyla ilgili haberinde, suikastın asıl sorumlusu olarak, bugün İttihatçılık adı altında nefret kustukları Ermenileri değil, İngilizleri göstererek doğru tarihsel tutumu ortaya koymuştu. 

‘Bin Talat gelir’ mi?

Kendisi de eski bir İttihatçı olan Hüseyin Cahit Yalçın’ın Talat Paşa’nın ölümünden bir süre önce söylediğini iddia ederek aktardığı “Bir Talat gider, bin Talat yetişir!” sözü, dikilen Talat Paşa heykelinin yarattığı tartışmalar nedeniyle sıkça paylaşılır oldu. 

Talat Paşa’nın kurduğu iddia edilen bu cümle, bireylerin tek başına önemli olmadığı, meselenin süreklilik olduğu mesajını taşıyordu. Ancak bugün bu cümle, ülkeyi ırkçı provokasyonlar eliyle Cumhuriyet birikiminden saptıracak ve bir arada yaşama gayesini sonlandıracak ‘binleri’ arayışın sloganı haline getirilmeye çalışılıyor. 

Ölen ‘bir Talat’ ise, hakkında devam eden ‘soykırım plancısı’ tartışmalarının yanında, genç yaşta Jöntürk hareketinin mensubu, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucu lideri, İTC’nin önderlerinden, 1908’den sonra Dahiliye Nazırı olarak görev yapmış, yurt dışına çıktıktan sonra Sovyetler Birliği ile anlaşma yapılması için yürütülen diplomatik çabalara önderlik etmiş bir tarihsel figürdü.

Hem savunan hem mahkum eden kesimlerin önemli bir kısmının yüzeysel tutumu, bu topraklarda tam olarak neler yaşandığının da üzerini kapatıyor. Osmanlı devrimci hareketleri içerisinde Rum ve Ermenilerin rolü, bunların İTC’yle birlikte hareket ettikleri, ayrıştıkları noktalar, bu kısa tarihsel dilimde yaşanan önemli dinamikleri de gölgeliyor.

İTC’nin Türkçe-Rumca-Ermenice propaganda yaptığı günlerle soykırımcılıkla suçlandığı günler arasındaki tarihsellik, bu tür yüzeysel çıkışların çok üzerinde bir değerlendirmeye/tartışmaya tabii tutulmalı.

Bugün ne İTC, ne de Talat Paşa, kim olduklarıyla anılmıyor. Yakın tarihimizin en önemli ve tartışmalı figürlerinden birine bugün artık neredeyse ‘internet ünlüsü’ muamelesi yapılıyor.

Erkin Öncan

Erkin Öncan

Diğer içerikler

İşgal, emperyalizm, devrim: Kore’de savaş, 75. yılında hala devam ediyor
Genel

İşgal, emperyalizm, devrim: Kore’de savaş, 75. yılında hala devam ediyor

ideo
25 Haziran 2025
Ucuz işçilik, kimlik krizi: Almanya’da ‘acı vatan’ süreci 64 yıl önce başladı
Genel

Ucuz işçilik, kimlik krizi: Almanya’da ‘acı vatan’ süreci 64 yıl önce başladı

ideo
24 Haziran 2025
80 yıl sonra Zafer Yürüyüşü: Neler yaşandı, bugün ne anlama geliyor?
Genel

80 yıl sonra Zafer Yürüyüşü: Neler yaşandı, bugün ne anlama geliyor?

ideo
26 Haziran 2025
Microsoft nasıl İsrail istihbaratının merkezi oldu?
Genel

Microsoft nasıl İsrail istihbaratının merkezi oldu?

ideo
23 Haziran 2025
Nureddin Yıldız’dan Survivor’a: Boğaziçi gericiliğin ve sermayenin hedefinde
Genel

Nureddin Yıldız’dan Survivor’a: Boğaziçi gericiliğin ve sermayenin hedefinde

ideo
11 Haziran 2025
ideo

© 2024 ideo

  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
  • Künye

Takipte kalın

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
  • Künye

© 2024 ideo