Yaklaşık 10 ay önce MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla kamuoyunun ilk defa öğrendiği ve iktidar tarafından “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırılan sürecin meclis ayağı olan “milli dayanışma, kardeşlik ve demokrasi komisyonu” dün itibariyle çalışmalarına başladı.
Komisyonda İYİP hariç meclisteki tüm partiler yer alıyor, özellikle 19 Mart operasyonları ile birlikte iktidarın hukuki baskısı üzerinde yoğunlaşan CHP’nin yanı sıra EMEP ve TİP üyelerinin bu komisyonda yer alacak olması ise ayrıca tartışmayı hak ediyor.
Öncelikle sürece ilişkin bir hatırlatma ile başlayalım.
Yıllar önce AKP ve Kürt Ulusal Hareketi arasında “çözüm süreci” adlandırması ile anılan bir dönem başlamış, ancak tarafların barış vaatleri kendisini hızla daha fazla kan ve gözyaşına bırakmıştı. Aynı dönemin büyük belirleyeni olarak Ortadoğu’ya yönelik emperyalist müdahale sertleşmiş, Suriye fiilen parçalanmıştı. Süreci bitiren ana gelişme ise Suriye’de Baas iktidarının beklendiğinden dişli çıkması olmuştu. Yani paylaşılacak pasta daraldığında, emperyalizm belirleniminde paylaşım müttefikleri düşmana dönüştürmüştü.
Yeni dönem de benzer gelişmelere “denk geldi”. Bahçeli’nin açıklamalarını takip eden kısa bir süre içerisinde Suriye çökertildi, Cihatçıların yobazların eline bırakılan ülkedeki İsrail işgali genişledi, Filistin’de tarihin gördüğü en barbarca katliamlardan biri gerçekleşti, İran büyük hava saldırılarının hedefi haline geldi.
Yani konu yine emperyalist müdahale, bu müdahalelerde alınacak konumlar ve en nihayetinde paylaşımdı.
Emperyalist müdahale temelinde kurulan ittifakın tarafları için “iç siyaset”in önemi ise göz ardı edilemez. Karşı-devrimci AKP ve MHP için iktidarlarını korumak ve güçlendirmek, DEM Parti tarafı için ise mevcut düzene meşru kabul edilen bir aktör olarak dahil olmak büyük ihtiyaçlar olarak öne çıkıyor.
Meclis bünyesinde kurulan komisyon ise hem bu ihtiyaçların karşılanma zeminini yaratmak hem de sürece toplumsal destek sağlamak açısından önemli.
Yani pazarlık içerisindeki tarafların hesapları ve niyetleri belli. Peki muhalif partiler bu komisyona neden katıldı?
***
CHP’nin kararına dair iki başlık kamuoyunda çokça tartışılıyor: Birincisi 19 Mart’ta kaybettiklerini geri almak, İmamoğlu dahil tutukluların serbest bırakılmasını sağlayarak iktidara karşı avantaj elde etmek. İkincisi ise uzunca bir süredir DEM Parti ile kurulan yakın ilişkinin sekteye uğramamasını sağlamak.
İlk başlığın tutarsızlığı açık. Eğer operasyonların hedefi olan kişiler yolsuzluk yaptıkları için değil de AKP’nin iktidarını korumak istediklerinden yargı sopasının hedefi oldularsa, ki bizce öyledir, beklenti AKP’nin komisyondan talep ettiği ile zıt bir beklentidir. Bu anlamda eğer ki yargı saldırılarında bir gevşeme olacaksa bile bunun karşılığı komisyona dahil olmakla sınırlı kalamaz. İkinci başlık ise daha da zayıf. Bu işin sonu mutabakat olacaksa eğer; CHP’nin oynayacağı kolaylaştırıcı rolün, DEM Parti’nin iktidara yakınlaşmasını hızlandırması beklenir.
Gerçekte CHP, 19 Mart sürecinde kitlelerde ortaya çıkan mücadele enerjisini soğurmuş ve komisyona dahil olarak kendisinden beklentisi olanların umudunu bir kez daha kırmaktan çekinmemiştir.
CHP’nin tavrı yalnızca iç siyasete bakılarak anlaşılamaz. “Demokrasi” bahanesiyle Türkiye de dahil başka ülkelerin iç işlerine müdahale etme fırsatını hiç kaçırmayan emperyalistlerin 19 Mart’ın ardından AKP’ye olan büyük desteği ise çok şey anlatıyor. En nihayetinde bir düzen partisi olan CHP’nin kurmayları da emperyalist merkezlerin bölgede Türkiye’ye biçtiği rolü görüyor, bu role karşı bir pozisyon alınması durumunda çok daha büyük saldırılara maruz kalacağını düşünüyor.
CHP, ayağa kalkan halkın potansiyelini göremeyen, emekçi halkın çıkarlarını siyasetin ana belirleyeni haline getirmeyi hedeflemeyen her aktör gibi yalnızca büyük güçlere bakıyor ve sığınağı onların çizdiği çerçeveye yerleşmekte buluyor. Ve evet, siyasi güç kaybedeceğini bile bile…
***
Önceki bölümdeki değerlendirmeler, EMEP ve TİP için ise geçerli değil. Halkın çıkarlarını savunma ve emperyalizme karşı mücadele iddiasındaki bu iki partinin komisyonda yer alma kararlarının siyasi iddiaları ile büyük bir tutarsızlık taşıdığı açık.
Üstelik iki partinin açıklamalarında ve partilere yakın yayın organlarında sürece ilişkin çok da yanlış sayılamayacak tespitler de yer almasına rağmen.
EMEP’in 17 Temmuz tarihli değerlendirmesinde1 Yeni Osmanlı heveslerinin iktidar için belirleyici olduğu vurgulanıyor:
“Şu ana kadar Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın komisyona ilişkin yaklaşımı, sürecin başından beri takındığı anlayış ve tutumla aynıdır: İktidarını güçlendirmek, muhalefeti zayıflatmak ve yeni Osmanlıcı yayılmacılık iddialarıyla halk kitlelerini aldatmak, oyalamak.”
Yine aynı partiye yakın yayın organı Evrensel Gazetesi’nde uzun yıllardır yazarlık yapan Kamil Tekin Sürek 29 Temmuz tarihinde yazdığı ve komisyondan ümitli olmadığını belirttiği yazıda2 AKP’nin komisyona dair amaçlarına ilişkin şu cümleleri sarf ediyor:
“Nedir AKP taktiği? Pazarlık. Bir verip üç alma. Bir verip üç alma konusunda söz verip, alacağını aldıktan sonra verdiği sözü yerine getirmeme…Amaç belli. Göz boyama, Algı yaratma. Biz iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalıştık ama muhalefet buna yanaşmadı diye mazeret üretme harekatı.”
Ancak EMEP, komisyonu bir mücadele alanı olarak gördüğünü ve bu nedenle komisyona katılma kararı aldığını 30 Temmuz’da kamuoyuna açıklıyor3 ve mücadele hedeflerinden bir tanesinin Anayasa başlığının komisyonda yer almaması olacağını ifade ediyor:
“Özellikle Erdoğan’ın, kendi güç kaybını durdurmak ve iktidarının çıkarları için komisyonu yeni anayasa tartışmalarının merkezine oturtup bir anayasa komisyonu gibi işlev yükleme hesaplarına karşı mücadele edeceğini ısrarla vurgulamıştır.”
TİP ise en başından itibaren sürece dair destekleyici bir tutum sergilemekle birlikte, Bahçeli tarafından gerçekleştirilen ve sürecin doğrudan ve doğal sonucu olan yurttaşlık karşıtı bir önerisine 22 Temmuz tarihli açıklamasında4 şu ifadelerle karşı çıkıyor:
“Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Yardımcılığı makamlarını etnik ve dinsel aidiyetlere göre belirleme yönündeki önerisi eşit yurttaşlık ilkesinin geri döndürülemez biçimde kaybedilmesi ve Türkiye’de anayasal cumhuriyetin tasfiye edilerek yerini kimlik temelli, keyfi ve otoriter bir idare sistemine bırakması anlamına gelmektedir.”
TİP Genel Başkanı Erkan Baş ise 29 Temmuz tarihinde yaptığı bir açıklama5 ile EMEP ile benzer bir biçimde komisyona yeni Anayasa misyonu yüklenmesi durumunda partisinin komisyon içerisinde yer almayacağını belirtiyor:
“Bu yeni çözüm sürecine ilişkin komisyon meselesi ise orada başından bu yana söylediğimiz bir şey var. Ben bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Eğer o komisyon bir Anayasa değişikliği komisyonu ise net söylüyorum: Biz yokuz.”
Sonuç olarak komisyona katılmış olan TİP’in Parti Meclisi üyeleri Foti Benlisoy ve İsmet Akça’nın ortak yazısı6 ise tartışmanın ne olduğunun özeti niteliğinde:
“Saray Rejimi’nin aslında ta Özal’dan beri bir şekilde her daim masada duran, Kürt meselesini Türkiye’yi bölgesel bir güç haline gelmeye dönük “emperyal” bir saikle “çözme” kartına oynadığına şüphe yok. Ekim’den beri iktidarın diline pelesenk olmuş “iç cephenin tahkim edilmesi” yaklaşımının, içeride iktidara yönelik her türlü toplumsal, siyasal muhalefetin sesinin kısılması, düzen içi dahi bir iktidar alternatifinin oluşmamasını sağlamak üzere tam bir abluka siyaseti anlamına geldiği de ortada. Hem DEM Parti belediyelerine kayyumlar atanması, hem CHP belediyelerine yönelik operasyonlar ve kayyumlar, İmamoğlu’nun adaylığını engellemek üzere yapılan hamleler, muhalefet medyasına yönelik saldırılar, Bahçeli’nin 28 Ocak Meclis konuşmasında muhalefetin sokağa çıkma olasılığına karşı 12 Eylül darbe sopasını hatırlatması vb. örnekler içerideki baskı rejiminin hangi hatlarda ilerletilmek istendiğinin işaretleri. Buna “Erdoğan’a ömür boyu başkanlık garantisi veren bir yeni anayasa uzlaşısı” ihtimali, demokratikleşmenin önünde hâkim sınıfsal politikalar gibi başka nedenlerin varlığı, iktidarın Kürt hareketinin sol damarını zayıflatmak ve hatta CHP-DEM Parti ilişkisini koparmak istemesi de eklenebilir.”
Yani yazarlar için sürecin dış politikada oturduğu yer, içeride neyin hedeflendiği gibi konular net. Üstelik, bir mücadele ihtiyacından da bahsediyorlar. Ancak mücadele deyince akıllarına gelen sürece karşı kavga vermek değil, sürecin “barış yönünde” çözülmesi için devreye girmek oluyor. Üstelik, “emperyal hevesler”i yalnızca AKP’ye özgü görüyor, bu heveslerin masanın diğer tarafınca da paylaşıldığı gerçeğini görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Güç dengeleri, emperyalist-kapitalist sistemin yönelimleri, aktörlerin çıkarları ve hedefleri hesaba katılmadan yapılan değerlendirmenin sonucunda ortaya AKP’nin ilk yıllarında gündeme gelen ve bugünkü karanlığı pekiştirmiş olan AB adaylık süreci, Ergenekon operasyonları ve “Yetmez Ama Evet” girişimi ile oldukça paralel bir siyasal yaklaşım çıkıyor. Tanımı, biçimi ve hedefleri nasıl tariflenirse tariflensin bir kez “destek” rotasına girildiğinde, alıntılanan paragraftaki gerçekler büsbütün anlamsızlaşıyor. İddialar ve hedefler “apolitik” bir zemine sıkışıp buharlaşırken, siyaset kendisini ancak “pragmatizm” temelinde gösterebiliyor.
Neo-faşizm tespitleri, tek adam rejimi analizleri, yüksek perde çıkışlar; AKP ile ortak yol bulma masasına oturmak ile hiçbir biçimde örtüşmüyor. Ortaya konulan pratik; emperyalist projeye meşruiyet kazandırmaktan başka bir anlam ifade etmez hale geliyor.
Kürt sorununun çözümü gibi büyük bir iddiaya sahip bir komisyonun hiçbir biçimde Anayasa tartışmamasını beklemenin ayrı bir tutarsızlık olduğu da açık. Kürt sorununun çözümünün tartışıldığı herhangi bir masada Anayasa’nın gündeme gelmemesi mümkün değil. Yalnızca bu beklentinin iddia edilebilmesi bile sürecin amacının Kürt sorununu çözmek olmadığının komisyona dahil edilen unsurlar tarafından bilindiğini ve kabullenildiğini gösteriyor.
Anayasa tartışmasının dışarıda bırakılamayacağını ise henüz ilk toplantı göstermiş oldu. AKP ve MHP temsilcileri, muhtemeldir ki kamuoyu tepkilerini yatıştırmak için, komisyonun Anayasa tartışmayacağını ifade ederken7 komisyonun DEM Partili üyesi Meral Danış Beştaş, ilk konuşmasında8 1921 ve 1924 Anayasalarını karşılaştırarak Anayasa tartışmasını komisyona taşımış oldu. Yani EMEP ve TİP’in hedefleri, bizzat onlarla aynı ittifak içerisinde yer alan DEM Parti’nin hamlesi ile boşa düşürülmüş oldu.
***
Kafa karışıklığını besleyecek tüm açıklamalara karşın sürecin ve ona hizmet eden komisyonun asıl rolünün ne olduğu ise zaten ana aktör tarafından da gizlenmiyor. Bunun en taze örneği için TBMM’nin AKP’li başkanı Numan Kurtulmuş’un komisyonun açılış toplantısındaki sözlerine9 bakabiliriz:
“1. Dünya Savaşı’ndan sonra birbirinden kopartılan, aralarına tel örgüler çekilen halklar artık yeniden birbirlerini daha yüksek sesle duymayı hak ediyor.”
Yeni Osmanlı rüyaları görülüyor. Cumhuriyet’in son kalıntıları ve yurttaşlık bir tür yük gibi değerlendiriliyor. Emperyalist müdahalelerde rol kapmanın ana hedef olduğu hiçbir biçimde gizlenmiyor.
Komisyonun isminin ne olacağı çokça tartışılmış, son gün orta yol bulunmuştu. Amaca uygun bir isim verilebilecek olsaydı adı büyük ihtimalle “emperyalist savaşa hazırlık komisyonu” olurdu.
Solun ve düzen içi muhalefet aktörlerinin öyle veya böyle bu hazırlığın parçası haline getirilmesi ise komisyonun hangi çoğunlukla karar alabileceği konusundan çok daha büyük bir önem taşıyor.
Yine büyük bir tehlike ise, emperyalist müdahale temelinde kurulan bu komisyona karşı gelişecek halk tepkilerinin “İsrail dostu” aktörler olan İYİP ve ZP tarafından kapsanabilmesi olur. Böylece, doğası gereği gerilimli ve kırılgan olan bu süreç kapsamında ortaya çıkacak çatlaklardan sızanlar başka bir emperyalist seçeneğe güç sağlar.
Devrimcilere bu nedenle de ihmal edilemez görevler düşüyor. Emperyalist planlara karşı mücadeleyi yükseltmek, sahipsiz bırakılan halkın tepkilerini doğru bir biçimde siyasete kanalize etmek bizim görevimiz.
Emekçi halkın çıkarlarını savunuyoruz. Emperyalist savaşa karşıyız. Bu nedenlerle sürece ve ona hizmet için kurulan komisyona amasız fakatsız karşı çıkıyoruz.
Çözüm bellidir: AKP iktidardan, ABD yurdumuzdan kovulmak zorundadır.
Kovacağız.
- https://x.com/emekpartisi/status/1945799260076650950 ↩︎
- https://www.evrensel.net/yazi/97410/her-konuda-pazarlik-olmaz ↩︎
- https://x.com/emekpartisi/status/1950584952053277118 ↩︎
- https://x.com/tipgenelmerkez/status/1947677750728294625 ↩︎
- https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/erkan-bas-acikladi-tip-surec-komisyonuna-katilacak-mi-2422148 ↩︎
- https://www.ayrim.org/guncel/sosyalistler-ve-baris-hangi-cozum/ ↩︎
- https://www.birgun.net/haber/surec-komisyonu-yola-cikti-kalici-baris-icin-tam-demokrasi-643450 ↩︎
- https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/dem-parti-den-komisyonda-ocalan-cagrisi-umut-hakki-vurgusu-yapildi-2424108 ↩︎
- https://halktv.com.tr/siyaset/tarihi-komisyon-toplantisi-basladi-gundemde-isim-ve-calisma-esaslari-var-iste-960847h ↩︎