Sene 1940. Modern tarihin pek çok büyük trajedisinin yaşandığı II. Dünya Savaşı’nı henüz tetiklemiş olan Naziler “Madagaskar Planı” denilen utanç tasarısını gündeme getirdi. Almanya’da geçmişi Nazi iktidarı öncesine dayanan pek çok anti-Semitik tasarıdan biri olan bu plana göre Avrupa Yahudileri Afrika açıklarındaki bu adaya topluca sürgün edilecek, Avrupa’nın “Yahudi Sorunu” böylelikle çözülecekti. Açık bir etnik temizlik planı söz konusuydu. Yahudiler Avrupa’nın göbeğinde değil, gözden uzakta katledilecekti.
Naziler, aynı yılın sonlarında bu akla zarar planı rafa kaldırdı. Daha fenasını yaptılar. Yahudilerle birlikte tüm Avrupa uluslarından antifaşistleri toplama kamplarına doldurup köle olarak çalıştırdılar, korkunç işkencelerden ve toplu katliamlardan geçirdiler.
Sene 2025. Ölümün her türlüsünün yaşatıldığı Gazzelilerin gözünün içine baka baka yeni nesil Madagaskar Planı tartışmaya açıldı. ABD’nin emlakçı başkanı, insanlık dışı bir kıyıma sahne olan Gazze’yi dev bir tatil beldesine çevirebilme hesabıyla dünya haritasında 2 buçuk milyon Gazzeliyi topluca tehcir edebileceği Müslüman ülke arıyor. Bir yandan Filistin’e komşu olan Mısır ve Ürdün gibi mali olarak ABD’ye bağımlı ülkeleri darlarken diğer yandan daha uzakta bulunan ülkelerin de adını anıyor.
ABD’nin bu cüreti bulması ve bu küstah tasarının bu kadar ciddiye alınması, Suriye’nin düşüşüyle doğrudan ilgili. Bölgede Filistin halkı ve direnişine açıkça destek veren bir gücün devreden çıkarılmasının doğrudan sonucu, Filistin’in ve direniş güçlerinin yalnızlaşması oldu. Zaten bu operasyon tam da bu hedefle yapıldı, AKP iktidarı dahil sürece dahil olan tüm güçler Filistin’in kuşatılması sürecine bile isteye ortak oldu. Suriye ve Filistin etrafında dönen pazarlıklar da bu temelde ilerliyor.
ABD arabuluculuğunda İsrail ve AKP iktidarı yetkililerinin karşılıklı “Çatışma istemiyoruz” beyanlarının gerekçesi bu. Operasyona kurban edilen Suriye’nin tasfiyesi ve ABD işbirlikçisi güçler arasında paylaşılması öngörülüyor. Medya önünde savrulan karşılıklı suçlamalar bir tarafa, masada güle oynaya pazarlık ediliyor. Bunu anlamak için açık kaynaklara yansıyan bilgileri yorumlamak yeterli.
5 Kasım 2023… Gazze’de katliam başlayalı bir ay bile olmamış. AKP destekçisi İHH, İncirlik üssü yakınlarında miting yapıyor. Polisle gerilim çıkınca İHH Başkanı Bülent Yıldırım, polisle karşı karşıya gelen grupları eleştirdiği miting konuşmasında şu sözleri sarf ediyor:
“Biz burada kadın ve çocuklar için masada elimiz güçlensin diye geldik. Bir anlaşma yapılacak ve Gazze’den kadın ve çocuklar çıkartılacaktı. Şimdi bu provokasyonu yapanlar Gazze’deki çocuk ve kadınların ölmesine sebep olacaklar.”[1]
Daha ilk dakikadan itibaren Gazzelilerin parça parça tehcir edilmesinin pazarlığı vardı. 7 Ekim öncesi Körfez iktidarları İbrahim Anlaşmaları üzerinden İsrail’i tanımaya hazırlanıyor, AKP iktidarı da Akdeniz’de birlikte doğalgaz sondajı dahil farklı başlıklarda ilişkileri geliştirmek için Netanyahu’yu Ankara’ya bekliyordu. Direniş ve Gazze’de başlayan kıyım hesapları bozdu, ticari planları erteletti.
İsrail’in düşmanlarına darbeler vurulurken bir süreliğine buzdolabına kaldırılan hesaplar da yeniden ısıtılıyor. Bu koşullarda yandaş Yeni Şafak yazarları Gazzelilerin tehcirine yönelik planları güzellemenin derdine düştü. “Hicret” söylemini ortaya atarak tehcire dini bir kılıf bulmaya çalışıyorlar.
Yakın zamanda Suriye’deki Alevi katliamını coşkuyla kutlayan “yazar” şimdi pişkin pişkin diyor ki “İslam dünyası Gazzelileri yalnız bıraktı, ne güzel direniyorsunuz dedi ama bir şey yapmadı. Hicret tek seçenek.” Filistin için hiçbir şey yapmayan bir iktidarın dünyaya kafa tuttuğunu, İsrail’le çarpıştığını, Filistin halkına kol kanat gerdiğini neden iddia etmiş cevap yok. Bölgede İsrail’e bir biçimde karşı duran bütün güçlere karşı neden düşmanlık etmiş, mezhepçi ideolojiyi ABD uşaklığının hizmetine nasıl sunmuş yine cevap yok. Zaten utanma da yok…
Bu dönemde emperyalist merkezler açısından Türkiye’de en ideal iktidar seçeneği AKP. Yayılma hırsıyla her suça ortak olmaktaki hevesi ve işbirlikçilik suçunu mezhepçi ideolojiyle harmanlayarak meşrulaştırabildiği için böyle.
Aralık ayında ABD’li “gazeteci” Dan Ehrlich, The Times of Israel gazetesine yazdığı yazıda İsrail’de yakın gelecekte ciddi bir nüfus artışı öngörüldüğünü hatırlatarak İsrail’in yakın coğrafyasında bir “lebensraum” (yaşam alanı) yaratması gerektiğini savunmuştu. Tıpkı Madagaskar Planı gibi Lebensraum da Nazi terminolojisinde yer bulmuş bir kavramdı ve Nazi Almanyasının kıta Avrupasına yayılarak genişleme hedefini ifade ediyordu. The Times of Israel‘in hızla siteden kaldırdığı bu açık sözlü yazı, emperyalist aklın aleni bir ifadesi olarak web arşiv sayfalarından okunabiliyor.[2]
Yandaşı oldukları iktidarın pazarlıklarını parlatmak için “hicret” söylemini dolaşıma sokanlar, hicret değil tehcir savunmaktadır. Lebensraum hedefleyen saldırgan ve yayılmacı bir gücün suç ortağıdırlar.
Halk hareketinin büyümesi ve anti-emperyalist yönünün güçlenmesi, aynı zamanda enternasyonalist bir görev. Gazze bir kez daha ölmesin, AKP bölge halklarının başına daha fazla bela olamasın diye…
Notlar:
[1] https://serbestiyet.com/haberler/tartisma-incirlik-mitinginde-kim-taskinlik-yapti-147656/