Pazar, Haziran 15, 2025
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
No Result
View All Result
ideo
No Result
View All Result

Halk hareketi sona mı erdi?

Ercan Bölükbaşı Ercan Bölükbaşı
14 Haziran 2025
Editörün Seçtikleri, Yazı
Halk hareketi sona mı erdi?

Geçtiğimiz aylarda ülkeyi saran halk direnişi birçoklarını şaşırttı. AKP eliyle yürütülen karşı-devrim sürecinin yarattığı belki de en önemli bozgun halka olan güvensizlikti.

Ülkeyi yağmalayan yerli-yabancı patronlar suçsuz, siyasal alanı bir bütün olarak domine eden partiler ve onların temsilcileri kabahatsiz sayılıyordu. Halkın sokakları doldurması ilk olarak bu yanlış algıyı silip attı. Türkiye, AKP’nin saldırılarına direnmeye hazır milyonlara ev sahipliği yapıyordu.

Devlet aygıtını ele geçirmiş olan AKP iktidarının saldırılardan istediği siyasal yanıtı tam olarak alamayışının tek nedeni de buydu. Halka olan güvensizliğin yerini başka bir yanılsamaya bırakması ise hiç gecikmedi. Bu sefer de sürece liderlik eden siyasal gücün yaslandığı dinamiklerden, stratejisinden ve sınıf karakterinden bağımsız olarak halkın her şeyi çözeceği fikri yayılmaya başladı. Öyle ki, kitlelerin kendiliğindenliği içinde bulunduğumuz karanlığı yok etmeye muktedir görüldü.

Bu beklentinin yanlışlanması ilkinden de hızlı oldu. Şimdi hareketin geri çekildiği bir dönemden geçiyoruz. Emperyalist merkezlerin, yerli sermayedarların ve ülkedeki gerici güçlerin tam desteği ile yaşadığı siyasi krize göğüs gerebilen AKP saldırılarına devam ediyor. Yeni ittifaklar kuruyor, bu iklimin içerisinde Anayasa tartışmalarını ülkenin gündemine dayatmak için yollar arıyor.

Operasyonlar dalga dalga gelirken ana muhalefet partisi düzenli mitinglerini sürdürüyor. Haftada iki kez kurulan kürsülerden ifade edilen sözler, aktif mücadelenin yerini alıyor. Ülke sathına yayılmakta olan belediye operasyonlarına karşı muhalif televizyon kanalları olağan yayın akışlarını bozma gereği bile duymuyor. AKP’nin normalleşme çağrılarına olumsuz yanıt verdiğini ifade eden CHP yönetimi, kendisi bir tür normale sıkışıyor. Mevcut geri çekiliş, hareketin en dinamik unsuru olan gençlikte de bir tür “içe çökme” olarak kendisini gösteriyor. Ülkenin kaderi ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan tartışmalar gençliği oyalamayı başarıyor.

Gidişat, başlıktaki soruyu sormayı zorunlu kılıyor: 19 Mart’ta başlayan halk hareketinin artık sonuna mı geldik?

Soruya yanıt verirken iki temel noktaya odaklanmak gerek. Birincisi hareketin nedenleri ve öncülleri tartışması, ikincisi ise hareketin halihazırda var olan kazanımları.

Halkı sokağa iten gerekçeler malumumuz. Uzun yıllardır bitmek bilmeyen iktisadi krizin tüm yükü emeğiyle geçinenlerin sırtına yüklenmiş durumda. Yüksek enflasyon, yüksek faizler nedeni ile küçülen ekonomi, açlık sınırının altında güvencesiz çalışmanın bir norm haline gelmiş olması halkın öfkesini diri tutuyor. Emperyalist projelere olan bağımlılık iktisadi sorunların üstüne güvenlik sorununu ve kocaman bir göçmen krizini de ekliyor. Bölgemizi saran çatışmalar ve AKP’nin emperyalistler tarafından verilmiş görevleri yerine getirmek için her türlü karanlık işe Türkiye’yi dahil etmek konusundaki isteği de açıkça görülüyor. Yalnızca sermayeyi ve iktidardaki azınlığı koruma amacına indirgenen ya da bir başka deyişle çözülmekte olan devletin yerini çetelerin ve tarikatların alması yurttaşlık haklarının bir bir budanması ile birleşiyor.

Elde son kalan seçme-seçilme hakkının da açıkça gasbedilmiş olması ise elbette bardağı taşıran son damlaydı.

Gerekçeler olduğu gibi yerinde duruyor. Ancak halk hareketine liderlik eden CHP’nin bu yöndeki beklentilere yanıt vermek bir yana tam zıt bir çizgi izlediğini söylemek mümkün.

Yargı operasyonlarının ilk gününden itibaren AKP’nin karşısındaki tek gerçek kuvvetin halk olduğu gerçeğine karşın CHP halk düşmanı kuvvetlere yardım çağrısında bulunmaktan imtina etmedi. ABD, beklendiği gibi AKP’yi açıktan desteklerken Avrupa Birliği ülkeleri ise operasyonlara karşı birkaç açıklama ile süreci geçiştirmeyi tercih etti. Akıllarda ise CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in İngiltere İşçi Partisi’ne yönelttiği feveranı kaldı. Tutuklu belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun iş dünyasına yönelik çağrıları ise sessizlikle yanıtlandı. Son olarak kimi liberallerin “kulis bilgileri”ne dayanarak Devlet Bahçeli’nin vicdanı sahaya davet edildi. Bahçeli ise İstanbul depremini gerekçe göstererek kayyum talebini dile getirerek neyin ne olduğunu herkese hatırlatmış oldu.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde ortaya çıkan eşit işe eşit ücret mücadelesine CHP’nin halkı birbirine düşürecek politikası ise, emek ve emekçi düşmanlığı güden bir pozisyonu güçlendirdi ve hareketin meşruiyet kaynaklarından ve toplumun henüz ayağa kalkmamış kesimlerine yönelik seslenme kanallarından belki de birincisine çok ciddi bir hasar verdi. 

Karşı-devrim iktidarının yargı eliyle yürüttüğü saldırının ayaklarından birisi olan CHP Kurultayı’nın iptali gündemi ise partinin eski liderliğinin iktidarla iş tutma potansiyelini gözler önüne serdi. Önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, tüm çağrılara karşın AKP yargısının marifeti ile partinin başına geçmeyeceğini ifade etmekten kaçınarak işbirliği mesajı vermiş oldu. Benzer kadroların, aynı basın yayın organlarının henüz 2 yıl önce Kılıçdaroğlu liderliği altında AKP’ye karşı birleşme çağrıları yapmış olduğu ise unutulmuş değil. Halkın umut beslediği isimlerin kolayca satın alınabileceğinin görülmesinin yarattığı güvensizlik de önemli bir faktör olarak kendisini gösterdi. Seçme-seçilme hakkı için büyüyen mücadelenin liderlerinin pek de seçilmeye değer kimseler olmayabileceği anlaşıldı.

Yani, halk hareketinin tüm gerekçeleri yerli yerinde dursa da ona liderlik eden parti halkın derdine derman olmayacağını çok çok kısa bir sürede kanıtlamış oldu.

O halde geriye çekilen hareketin mevcut denklemlerin dışında bir öncülüğe ve önderliğe ihtiyaç duyduğu not edilmeli.

Bir diğer tartışma başlığı ise hareketin kazanımları üzerine olmalı. Henüz üniversitelerde her gün boykotların sürmekte olduğu ve halkın her gün meydanlara aktığı dönemde CHP Lideri Özel, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanamamış olmasının nedeninin halkın mücadelesi olduğunu söylemiş, bunun halk hareketinin kazanımı olarak hafızalarda yer etmesini sağlamıştı.

Elbette bu doğru olabilir, ancak hareketin kazanımlarının değerlendirme kıstasını bu kadar dar bir somutluğa sıkıştırmak oldukça sorunlu. Mücadele git gelli bir doğaya sahiptir. Mücadele eden unsurlar, zaman zaman mevziler kazanırlar. Karşıtlarına boyun eğdirir, istediklerini kopartırlar. Kimi zaman ise tam tersi olur. Ancak tarih, kazanımların bir bir elden gittiği dönemde kuvvetlenen ve amacına ulaşan örneklerle doludur. Tersi de geçerlidir. Dar bir alanda elde edilen kazanımlar ile sahip olunan birikimler, mücadelenin amacını unutturmaya da hizmet edebilir. Bizim örneğimizde ise kazanım algısının buraya sıkıştırılması dış desteğe sahip AKP iktidarının operasyonları sürdürerek halktaki kendi gücüne olan güvenin zedelenmesine sebep oldu.

Oysa halk hareketi bu darlığa sıkıştırılamayacak denli değerli kazanımlara ulaştı. Sokakları dolduranlar kendi güçleri ile siyasal alanı altüst etme becerilerini pratikte kanıtladılar. 19 Mart’a kadar anlatılan masallar bir anda yerini gerçeklere bıraktı. Düzen muhalefeti ve AKP’nin el birliği ile halka biçtikleri rol reddedildi, halkı dışlayan tüm siyasal hamleler geçersiz ilan edildi.

Dahası, mücadele için sokağa çıkan insanlar birbirlerini buldular. Karşı-devrim sürecinin yarattığı sıkışmayı yalnızca kendilerinin yaşamadığını gördüler. Çokça vaaz edildiği gibi azınlık olmadıklarını anladılar. Başta gençler olmak üzere önemli bir kısmı ise örgütlü mücadele ile tanıştı, Türkiye’nin 100 yılı aşkın ilericilik-gericilik saflaşmasında doğru tarafta kararlı bir biçimde yer alma yoluna girdi.

Halk hareketi bitmedi. Ancak yeniden kendisini gösterebilmesi için bu gerçek kazanımlara sahip çıkmak ve onları büyütüp kalıcı hale getirecek bir yolu inşa etmek gerekiyor.

Özetle, halk hareketinin yaslandığı zemin sağlam bir biçimde yerinde duruyor. Hareketin kazanımları henüz odak noktasında olmasa da varlığını koruyor. Geriye bu zemine yaslanarak halkın gerçek sorunlarına odaklanacak, onun gerçek kazanımlarını büyütecek bir mücadele aracının siyasal alana dahil olması kalıyor.

İşte Türkiye Devrimi’nin partisi, partimiz, ilk büyük sınavını henüz kuruluş aşamasındayken bu büyük ve can alıcı sorunsala yanıt üreterek verecek.

Ercan Bölükbaşı

Ercan Bölükbaşı

Diğer içerikler

Çözüm neden sosyalizmde?
Editörün Seçtikleri

Çözüm neden sosyalizmde?

Deniz Ali Gür
14 Haziran 2025
Devrimci siyaset üzerine
Editörün Seçtikleri

Devrimci siyaset üzerine

Özgür Tekin
11 Haziran 2025
‘Anti-küreselcilik’ ve ‘Anti-emperyalizm’
Editörün Seçtikleri

‘Anti-küreselcilik’ ve ‘Anti-emperyalizm’

Erkin Öncan
9 Haziran 2025
Halk hareketi ve görevlerimiz
Manşet

Halk hareketi ve görevlerimiz

Ercan Bölükbaşı
14 Haziran 2025
75. yılında NATO: Emperyalist saldırganlık sürüyor
Dünya

75. yılında NATO: Emperyalist saldırganlık sürüyor

Erkin Öncan
4 Nisan 2024
ideo

© 2024 ideo

  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
  • Künye

Takipte kalın

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Kültür-Sanat
  • Söyleşi
  • Künye

© 2024 ideo