Talha Kılıç
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde DİSK Genel-İş önderliğinde meydana gelen 7 günlük grev, kendini ‘muhalif’ olarak adlandıran bazı kesimlerin işçi düşmanı tavrını ortaya çıkardı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZELMAN, İZENERJİ ve Egeşehir’de çalışan yaklaşık 23 bin işçi için altı aydır süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, belediyenin işçiler tarafından talep edilen zam oranını kabul etmemesi nedeniyle DİSK Genel-İş 28 Mayıs gecesi grev başlattı. Grev 7. gününde, 4 Haziran’da sona erdi.
Neler yaşandı?
Anlaşmazlığın temelinde, grev sürecinde de sloganlaşan “Eşit işe eşit ücret” tartışması bulunuyordu. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne (İzBB) bağlı faaliyet gösteren İZDOĞA, İZBETON ve İZULAŞ anonim şirketlerinde çalışan işçiler 59 bin ile 81 bin TL arasında maaş almalarına rağmen, İZENERJİ VE İZELMAN işçileri aynı işin karşılığı olarak 36-40 bin TL arasında ücret alıyordu. Ücretlerde eşitlik talebiyle, 6 aydır süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde yüzde 45’lik zam talebi belediye tarafından reddedilen işçiler, görüşmelerin tıkanması sonucunda greve çıktı.
Yani, grevin en önemli nedenlerinden biri, işçilerin belediye iştirakındaki diğer şirketlerin çalışanlarıyla aynı işi yapmalarına rağmen çok daha az ücret almalarıydı. İşçiler ayrıca, eşit maaş taleplerinin yanı sıra, yıllık tüketici enflasyon oranının çok altında verilen zam oranlarını da kabul etmiyorlardı.
TÜİK’in 2025 Ocak ayında açıkladığı tüketici fiyat endeksi (TÜFE) verileri ise, işçileri doğrular nitelikteydi. Belediye, bir önceki yılın Ocak ayına kıyasla yüzde 42,12 artış gösterdiği belirtilen tüketici fiyat endeksine (TÜFE) rağmen, 1 Ocak’ta başlayan toplu iş sözleşmesi sürecinde işçilere yalnızca yüzde 29,16 oranında zam teklif etti.
İşçiler ne istiyordu?
Altı ay boyunca süren zam görüşmelerinde, DİSK Genel-İş tarafından öne sürülen yüzde 80 oranında zam teklifi, görüşmelerin devam ettiği süreçte zamanla yüzde 45’e düşürüldü. Yüzde 29,16 zam oranında ısrarcı olan belediye ise, grev başlayınca bu oranı yalnızca yüzde 0,84 arttırarak yüzde 30’a çıkardı. Belediyenin sadece yüzde 0,84 oranında artışa gitmesini kabul etmeyen işçiler ise, greve devam etti.
Grev nasıl sona erdi?
7 gün süren grevin ardından DİSK Genel-İş, ilk 6 ay için yüzde 30, ikinci 6 ay için yüzde 17’lik TÜFE üzerine yüzde 2’lik refah payı konarak zam yapılmasını kabul etti ve grev sona erdi.
Grevin sona erdiğini, DİSK Genel-iş İzmir 2 No’lu şube Başkanı Ercan Gül, 4 Haziran’da Kültürpark İzBB hizmet binası önünde duyurdu.
Öte yandan, işçilerin “Eşit işe eşit ücret” talepleri yine karşılanmadı. ilk 6 ay için belediyenin ısrarcı olduğu yüzde 30’luk zam oranı kabul edildi. Bu oran TÜİK tarafından sadece Mayıs ayı için açıklanan yüzde 35,41 yıllık enflasyon oranının altında olduğu için reel ücretlerde düşüş oldu.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ise, işçilerin taleplerinin reddedilmesiyle ilgili yaptığı açıklamalarda, işçilerin taleplerinin belediye bütçesinin çok üzerinde olduğunu iddia etti.
İşçiler halk değil mi?
Tugay, 28 Mayıs’tan itibaren Twitter (X) hesabından yapılan görüşmeler ve grev süreci hakkında çok sayıda açıklama yaptı. Yaptığı açıklamalarda sendikanın taleplerinin makul olmadığını, ülke halkının ve kent halkının zor koşullarda yaşadığı bir ortamda belediyenin bütçesiyle bu talebi karşılayamayacağını söyleyerek işçileri halktan soyutladı ve “Sendikanın taleplerinde ısrar etmeyeceğini umuyorum” dedi.
Tugay, işçilerin ana talebi olan “Eşit işe eşit ücret” hakkında ise “Eşit işe eşit ücret anlayışı elbette haklıdır ve doğrudur. Ancak yapılmış bir sorumsuzluğu, başka bir sorumsuzlukla daha büyük bir sorun haline getirmeye ve belediyeyi altından kalkamayacağı bir yükün altına sokmaya hiç birimizin hakkı olmadığını düşünüyorum” ifadeleriyle, grevi ‘sorumsuzluk’ olarak nitelendirdi.
Yaptığı açıklamalarda sendikayı uzlaşmaz olarak nitelendiren Tugay, yaşanan süreçten eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i sorumlu tuttu ve Soyer’in Mart 2024’te, görev süresinin bitimine beş gün kala Türk-İş sendikasına bağlı İZDOĞA çalışanlarına yüksek miktarda zam yapmasının sorumsuzluk olduğunu ifade etti.
DİSK GENEL-İş’in tutumu
DİSK Genel-İş’e bağlı işçiler 31 Mayıs’ta Kültürpark’ta miting düzenleyerek İzBB hizmet binası önüne yürüdü. Belediye hizmet binası önünde basın açıklaması yapan Ercan Gül belediyenin işçileri halkla karşı karşıya getirdiğini ve grev kırıcılık yaptığını belirtti. Aynı günün gece saatlerinde Cemil Tugay’ın sokaklarda çöp toplayıp halka çağrı yapması sonucunda iki taraf karşı karşıya geldi.
Tugay, 31 Mayıs gecesi şehirde çöplerin biriktiği bazı noktalara giderek belediyeden birçok kişi ile birlikte çöp topladı ve yanına gelen Gül’e “İzmir’in belediyesini batıramayacaksınız” dedi. Ercan Gül ve işçiler, Cemil Tugay’ın çöpleri toplamasının ve buna çağrıda bulunmasının grev kırıcılık olduğunu söyleyerek tepki gösterdi.
İşçiler 80-90 bin TL mi kazanıyordu?
Sendika 2 Haziran’da, halihazırdaki maaşları sosyal medyada tartışma konusu olduğu sırada işçilerin Twitter (X) hesabı üzerinden işçilerin maaş bordrolarını paylaştı. Sendika paylaşılan bordrolarda kesintilerden sonra İZELMAN çalışanlarının net 42.481, İZENERJİ çalışanlarının net 37.691 TL kazandığını gösterdi, “Belediyenin önerdiği ücretler, A grubu için 43 bin, D grubu için 46 bin seviyelerinde kalmaktadır ama kamuoyuna sanki 80-90 bin lira alıyoruz gibi bir algı yaratılmaktadır. Bu algı operasyonunu da, emeğin gerçek taleplerini de İzmir halkı görecek, bilecek” açıklamasında bulundu.
Tugay ise, aynı bordroyu paylaşıp yalanladı. Bordroda 26 gün çalışması gereken işçinin 20 gün çalışması nedeniyle kesilen ücret, ücretsiz izin kullanması ve 16.947 TL avans ile 2947,42 TL erzak yardımı alması sonucunda maaş tutarının düşük göründüğünü iddia etti.

Hangisi doğru?
Bordroda toplam brüt çalışma ücreti 85.259,68 TL olarak görünüyor. İşçinin Mart ayında 9 gün hafta tatili nedeniyle çalışamadığı, 1 ay boyunca 8 günlük hafta tatili hakkı olan işçinin bordrosunda 9 gün hafta tatili yaptığı görülüyor. Aynı zamanda 2 gün ücretli izin hakkını kullanan işçinin çalışmadığı günlerin toplam ücretinin 40.827,31 TL olduğu görülüyor.
Ek yardımlar da bordrodan düşüyor
Bordronun sağ tarafında yazılı, işçiye yapılan yardımların toplamı 44.432,37 TL ücretsiz izin, sendika aidatı, toplu taşıma ve erzak için yapılan ₺23.897,24 kesintiler işçiye İzmirim Kart ve İzmar Kart aracılığıyla sağlansa da bordrodan düşülüyor. Brüt çalışma ücretinden kesilen 18.521,29 TL vergiler çıkarıldığında ve avans, ücretsiz izin, sendika aidatı, toplu taşıma ve erzak masrafları eklendiğinde işçinin ikramiye hesaba katılmadan aldığı maaş 66.738,39 TL, üç ayda bir verilen 20 bin TL ikramiyenin aylık karşılığı 6,660 TL, net maaştan 20.000 TL ikramiyeyi çıkarıp 6,600 TL aylık ikramiyeyi eklediğimizde ise bordrosu paylaşılan işçinin aylık net gelirinin 53.398,39 TL olduğu ortaya çıkıyor.
DİSK Genel-İş Twitter (X) hesabından paylaşılan diğer bordrolarda kazançlar toplamı ve kesinti toplamı sonucunda net ödenecek tutarın yaklaşık 37 bin TL ile 42 bin TL civarında olduğu görülüyor. (ikramiyeler hariç)
Ortaya çıkan tablo, işçilerin belediye iştirakindeki diğer şirketlerde çalışanlara kıyasla daha az maaş aldıklarını kanıtlıyor.

CHP’nin greve karşı tutumu
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 2 Haziran’da Anahtar Parti’ye yaptığı bir ziyaret esnasında, 31 Mayıs akşamı yaşanan gerilim ve grev süreci hakkında açıklamalarda bulundu.
Özel, yaptığı açıklamalarda sendikayı hedef alarak şunları söylemişti:
“Haklılık zeminini terk edip çok uçlara savrulduğunuzda, bu sefer toplumsal desteği kaybetmeye başlarsınız. Kendi tecrübelerimden hareketle kamu vicdanında işçinin ve onun taleplerinin destek görmesi gerekirken bu kadar eleştiriliyorsa o zaman bir dönüp bakmak lazım. Bir yerde kantarın topuzunu kaçırdık mı diye. İzmir halkı kendi evinin önündeki çöpü aldı, kaldırdı. İzmir halkına mı grev kırıcı diyeceksiniz?”
Grev sürecinde yaşananlar ne anlama geliyor?
Grev boyunca yaşanan olaylar, Türkiye’deki sınıf çatışmasını ve bunun yansımalarını gözlemlemek için büyük bir fırsat.
Konunun sosyal medya platformlarında gündem olmasıyla birlikte, Cemil Tugay ve CHP tarafından yapılan açıklamalar sonucunda kamuoyunda hızla grev karşıtı söylemler dolaşıma girdi.
Uluslararası ve anayasal hukuka göre herkesin hakkı olan grev kararını alan işçiler birçok kez ayrıştırıcı bir dil kullanılarak hedef gösterildi, CHP’li siyasetçiler ve Belediye Başkanı Tugay, bu türden söylemlerle hakkını arayan işçileri ayrıştırmayı teşvik eden açıklamalarda bulundu. Yüzde 30 zammı kabul ettiren Tugay, uzlaşı sağlandıktan sonra yaptığı basın açıklamasında “İzmir halkı çok değerli bir duruş gösterdi” diyerek bu tutumu sürdürdü.
Sosyal medyada kullanılan ayrıştırıcı söylemler daha çok işçilerin etnik kökenleri ve dini kimlikleri üzerinden yapıldı. (“Kürt, Alevi işçiler” vb.)
Belediye işçilerinin “Öz İzmirli” olmadığına dair ayrıştırıcı söylemler yinelenirken CHP kanadından açıklama yapan siyasetçiler ve Tanju Özcan, Yılmaz Özdil, Fatih Altaylı gibi politik figürler, birçok kez işçileri ve halkı ayrı bir kefede tutup birbirinden bağımsız ve soyutlanmış bir biçimde nitelendirmeyi tercih etti. Yapılan algı çalışmalarında işçilerin “eşit işe eşit ücret” söylemi asla vurgulanmıyor ve 80 bin TL maaş istemeleri ‘nankörlük ve şımarıklık’ olarak gösteriliyordu.
Alım gücü ve refah seviyesi, yıllardır sermaye kanadından süregelen saldırılar sonrası oldukça düşen orta sınıfın biriken öfkesi, grev yapan işçilere yöneltildi. İşçilerin eşit işe eşit ücret talep etmelerinin ‘AKP iktidarının işine yaradığı’ ve ‘sendikanın AKP’li belediyelerde grev yapmamalarının’ ikiyüzlülük olarak nitelendirildiği bu ortamda hiç kimse sorunun gerçek kaynağına odaklanmadı.
Öte yandan, CHP ve İzBB’nin yürütmüş olduğu algı çalışmaları öncesinde kendini muhalif olarak nitelendiren birçok gazeteci ise konuyu yeterince dile getirmedi. İşçilere karşı grevin gizliden gizliye AKP eliyle yürütüldüğüne dair söylemler üretilse de iktidara yakınlığıyla bilinen birçok basın-medya kuruluşu da grevi uzaktan seyretmeyi ve haber yapmamayı tercih etti.
Yaşanan bütçe sorunlarının faturasını emekçi kesime dayatmak isteyen bu politikalar, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Kamuda tasarruf” adıyla yürüttüğü politikaları hatırlatıyor. Bu politikalara karşı uzun bir süre siyasi söylem üretmeye yanaşmayan CHP, kendi belediyelerinden birinde yapılan haklı bir greve bu şekilde tepki göstermeyi tercih etti.
CHP, yaklaşık 6 aydır süregelen görüşmelerde bütçe sorunlarına dair işçilerle birlikte hareket edip hükümete taleplerini dile getirebilecekken, örgütsüz yurttaşları da kendi hakları için mücadele etmeye ve sendikalaşmaya çağrı yapabilecekken işçilere karşı cephe almayı ve örgütsüz, sendikasız yurttaşları ve seçmenlerini kışkırtarak kamuoyunda negatif algı oluşturmayı tercih etti. Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve tutuklanması sürecinde DİSK ile ortak açıklamalar yürüten CHP, her ne kadar genel grev çağrısında bulunmasa da, bir anda DİSK’in yaptıklarını sorumsuzluk ve nankörlük olarak nitelendirmeye başladı, bir ‘zorunluluk’ önkabulüyle işçilerin tutuklamalara seslerini çıkarmadığını iddia etti. CHP’ yakınlığıyla bilinen bazı basın-medya kuruluşları ve gazetelerde Genel-İş İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Ercan Gül, 58 akrabasının da belediye çalışanı olması üzerinden hedef gösterildi ve sendikalı işçileri tehdit ettiği iddia edildi.
Türkiye siyasetini yorumlarken, mevcut siyasi konjonktürü ‘tek adam rejimi’ olarak isimlendiren CHP, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi kanununda yasaklanan grev kırıcılığını 31 Mayıs gecesi ihlal ederek siyasi bir yöntem olarak kullanmaya çalıştı.
Resmi enflasyon verilerinin gerçeği yansıtmadığını ve hayat pahalılığının arttığını birçok kez dile getiren CHP, işçilere verdiği zam teklifinde TÜİK verilerini baz aldı ve ilk altı ay için ilk teklifinden sadece yüzde 0,84’lük bir oranda artışa giderek bunu kabul ettirmeye çalıştı.
Söylemler düzleminde sıkça yoksullaşma ve gelir eşitsizliği üzerinden siyaset üreten CHP’nin greve giden süreçte ve grev süresince ürettiği söylemler ve kullandığı yöntemler önemli dersler barındırıyor.
Bu tabloda CHP’nin, her ne kadar işçi sınıfının lehine siyaset yapıyormuş gibi görünse de, özünde sermayeye hizmet eden, neoliberal politikaları benimsemiş ve işçi sınıfına karşı konumlanan bir düzen partisi olduğu gerçeği bir kez daha gün yüzüne çıkıyor.