Ülkemizin enerji kaynakları, siyasi ve ekonomik bağımsızlık açısından kritik öneme sahip olmasına rağmen, yabancı ve yerli sermayenin kontrolüne devredilmeye devam ediyor.
Hasan Hüseyin Kapusuz
Yenilenemez enerji kaynakları bakımından sınırlı imkânlara sahip olan Türkiye’de yenilenebilir enerji potansiyeli de halkın yararına kullanmak yerine Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi aracılığıyla yabancı sermayeye açılıyor. Bununla yetinmeyen iktidar, zaten kıt olan fosil kaynaklarımızın çıkarılmasını da yabancı şirketlere ihale ederek enerji alanındaki bağımlılığı derinleştiriyor.
Geçtiğimiz haftalarda ABD Başkanı Donald Trump’ın, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’ye nadir element rezervlerinin çıkarılması işinin Amerikalı şirketlere devredilmesi yönünde kamuoyu önünde açıkça ve aşağılayıcı biçimde baskı yapmasının üzerinden çok geçmedi. Bu olay, emperyalist-kapitalist sistemin işleyişini gözler önüne sererken, Türkiye açısından da dikkatle değerlendirilmesi gereken bir örnek teşkil ediyor. ABD’nin yalnızca Ukrayna’yla sınırlı kalmayıp, birçok ülkeyle benzer sömürü ilişkileri kurarak yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kendi merkezine aktardığı; böylece ülkelerin ekonomik ve siyasal bağımsızlıklarını fiilen ortadan kaldırmaya çalıştığı açıktır.
Emperyalist yağmanın Ukrayna örneğinden ders almayan iktidar; son olarak 17 Mart’ta Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile Continental Resources arasında imzalanan anlaşmayla, Trakya Havzası ve Diyarbakır’da petrol ve doğalgaz arama çalışmaları başlattı. [1] Diyarbakır’da 6.1 milyar varil kaya petrolü ve 20 trilyon fit küp doğalgaz; Trakya’da ise 20 ila 45 trilyon fit küp arası çıkarılabilir doğalgaz rezervi tespit edildiği bildiriliyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı Alparslan Bayraktar’ın “dünya ölçeğinde kârlı bir iş” olarak vurguladığı bu petrol üretiminin ne kadarının Amerikalı şirkete peşkeş çekileceği ise belli değil.
Her seçim öncesinde kamuoyuna “yeni keşifler” müjdesi verilse de, doğalgazda durum daha vahim. TPAO’nun dışında Arar Petrol AŞ, Park Place Energy Limited, Thrace Basin Natural Gas Corporation Türkiye, Petrogas, Transatlantic Petroleum ve RWE Turcas gibi çok sayıda yerli ve yabancı şirket, ülkemizin doğalgaz üretim ve dağıtımında söz sahibi hâline getirildi. Sadece üretim değil, işleme ve satış hakları da belirli sermaye gruplarına devrediliyor. Bunlar arasında İsrail’e yakınlığıyla tanınan ve son Filistin eylemlerinde protesto edilen SOCAR da dikkat çeken aktörlerden biri.
Rüzgar sermaye için esiyor
Diğer enerji kaynaklarında da durum benzer. Jeotermal enerji üretiminde Kızıldere Santralleri Zorlu Holding’e, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) kredisiyle açılan Efeler Santrali ise Güriş Holding’e ait. Kırıkkale’de doğalgaz santrali yatırımı bulunan Suudi Arabistan merkezli ACWA Power, şimdi de güneş enerjisi alanında 2 milyar dolarlık yatırım planlıyor. [2]
Rüzgar enerjisinde ise EnBW’nin 10 santrali bulunurken, ülkenin en büyük üretim kapasitesine sahip olması hedeflenen İstanbul Rüzgar Elektrik Santrali projesi Universal Wind Energy tarafından yürütülüyor. 2021 yılında faaliyete geçen bu proje, 2024’te İstanbul 3. İdare Mahkemesi kararıyla durduruldu. Ancak çalışmaları sırasında 300 yıllık ağaçlar kesildi ve Çilingoz Yaban Hayatı Geliştirme Sahasının sınırları 2018’de değiştirilerek doğaya ağır bir darbe vuruldu. Proje aynı zamanda 34’ü mutlak koruma altındaki 51 kuş türünün göç yolunun tam üzerinde yer alıyor. [3] Başlangıcında Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararı olan bu projenin raporunun meteoroloji mühendisi görevlendirilmeden hazırlandığı ortaya çıktı. ÇED dosyasının yeterli teknik personelce hazırlanıp hazırlanmadığı ise idarece denetlenip araştırılmadı. [4]
Yeni projelerin ve gelişmelerin çevreye olası geçici ya da kalıcı etkileriyle birlikte, bu etkilerin sosyal sonuçlarını ve alternatif çözüm yollarını da kapsayacak şekilde hazırlanması gereken Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları, çoğu zaman bu unsurlar yeterince dikkate alınmadan onaylanıyor. Nitekim 13 Şubat 2024’te 9 madencinin hayatını kaybettiği Erzincan İliç’teki Anagold Madenciliğe ait Çöpler Altın Madeni için de onaylanmış bir ÇED raporu bulunuyordu. Ancak bu raporun iptali, facianın üzerinden 6 ay geçtikten sonra gerçekleşmişti. [5]
Tablo aynı, mücadele sürüyor
Petrol kuyularından rüzgar santrallerine kadar her alanda kurulan bu sömürü düzenine karşı direnişin tarihinde ise yine devrimciler ön planda.
Bu alandaki en erken ve güçlü tepkilerden biri 1965 yılında İTÜ Talebe Birliği (İTÜTB) tarafından başlatılan “Millî Petrol Kampanyası” idi. Bu kampanya kapsamında öğrenciler, vatandaşları yabancı petrol şirketlerini boykota ve başta TPAO ile Petrol Ofisi olmak üzere yerli petrol şirketlerinden benzin almaya teşvik ediyordu. O dönem İTÜ İnşaat Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanı olan Harun Karadeniz’in “Olaylı Yıllar ve Gençlik” kitabında da aktardığı üzere, ülkede petrol arama hakkı 11 yabancı şirket ve TPAO arasında paylaştırılmıştı. Sekizer kuyu açma hakkı verilmesine rağmen, TPAO’nun üretimi diğer tüm şirketleri geride bırakmıştı. Buna rağmen TPAO’nun 9. kuyuyu açması engellenmiş, halk ise yabancı şirketlerin petrolü Türkiye’ye Yunanistan’dan %35 daha pahalıya sattığını öğrenmişti. İTÜ’de başlayan eylemler Türkiye Millî Talebe Federasyonu’na sıçrayarak ülke çapında geniş yankı bulmuştu.
Aradan geçen yarım asra rağmen tablo hala aynı. Tepkiler, aktörler ve yöntemler değişse de, ülkenin enerji kaynakları hâlâ iç ve dış sermayeye uzun vadeli anlaşmalarla devrediliyor. Enerji kaynaklarının kamulaştırılması ve halk yararına kullanılması ise halktan yana bir düzenin kurulmasıyla mümkün olacak.
Notlar:
[1] https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/ekonomi-haberleri/abd-ile-ortak-girisim-anlasmasi-diyarbakir-ve-trakyada-enerji-ortakligi_ID1609002/
[2] https://www.cnbce.com/enerji/suudi-acwadan-turkiyede-gunes-enerjisine-2-milyar-dolarlik-yatirim-hazirligi-h13555
[3] https://www.cumhuriyet.com.tr/cevre/kuzeyin-dokusu-yok-oldu-mahkeme-iptal-etti-yikilmasi-gerekiyor-2271643
[4] https://bianet.org/haber/istanbul-res-e-dava-ormanda-res-olmaz-239878
[5]https://sendika.org/2024/08/ilicteki-madenin-ced-raporu-iptal-edildi-709610