Basında aylardır Ukrayna’da devam eden savaşın bir noktada Rusya’nın nükleer silaha başvuracağı bir dönemecinin olacağı kehanetleri yer alıyor.
Neyse ki Moskova’nın bunu yapıp yapmayacağı geçmişteki hadiselere bakılarak ölçülebilir durumda. Nükleer savaşı kimin istediği veya bu yönde ilk somut adımların kimden geldiği hakkında Vzglyad yazarı Aleksandr Timohin’in detaylı bir anlatımı var, tercümesine şuradan ulaşabilirsiniz.
Elimizde SSCB ve Rusya’nın nükleer silah kullandığına dair herhangi bir örnek yok. Daha önce ne Rusya ne de Sovyetler Birliği nükleer silah ya da radyoaktif mühimmata başvurmuştu.
ABD için durumun farklı olduğu herkesçe bilinir. Hiroşima ve Nagasaki’deki saldırılar tam da Japonya’nın yenildiği anda gelmişti; Washington’un amacı tümüyle dünyaya ve yakın vadede tehlike arz edeceğini bildiği Sovyetler Birliği’ne göz dağı vermekle ilgiliydi.
Şimdi bunun çok uzun zaman önce olduğunu ve bugünü bağlamadığını iddia edenlere de ABD’nin şimdiye dek radyoaktif mühimmat kullanmaktan hiç imtina etmediğini anımsatmak önemli.
Uranyum mühimmatı kullanımı BM tüzüğü uyarınca yasak ilan edilse de ABD şimdiye dek hiç çekince göstermedi. Bu cephaneler hedeflerini vurduklarında radyoaktif toz yayıyor ve ABD, daha önce Irak ve Yugoslavya’da bu yola başvurmuştu. Yugoslavya’daki radyoaktif kirlenmenin binlerce kurbanı bu nedenle Uluslararası Adalet Divanı’na şikayette de bulunmuştu.
Nükleer silah döneminin başlarında zamanın tüm nükleer güçleri yer üstü nükleer testlerle çeşitli bölgelerde kirliliğe neden oldu. Yer üstü testlerin yasaklanması sonrasında yaşanan nükleer kirlilik ABD istisnası dışında son buldu.
ABD’nin seyreltilmiş uranyum içeren mühimmatla hedef aldığı yerleşim yerlerinde kanser oranlarının keskin bir şekilde arttığı bilinmekte. 1999’da Yugoslavya’daki bombardımanda 10 ila 15 ton arasında seyreltilmiş uranyum kullanıldığından ve takip eden yıllarda o topraklarda lösemiden ölümlerin yüzde 139 oranında yükseldiğinden bahsedilebilir.
Nükleer silah doktrinleri
Her nükleer silah bulunduran ülkenin bu alternatife ne zaman başvurması gerektiğine dair koşulları çerçeveleyen bir doktrini mevcut. Rus devleti, nükleer silahların yalnızca iki durumda; Rus devletinin varlığına tehdit oluşturulması halinde veya Rusya topraklarını hedef alan nükleer saldırılara yanıt olarak kullanılmasını öngörüyor.
Rusya’nın en kötü senaryoda bile nükleer silah alternatifini gözetmediğinin sağlaması, şu anda Ukrayna’da yaşananlara bakılarak da yapılabilir.
Buna rağmen Batılı siyasetçiler ve medya, Rusya’nın ve bizzat Rusya Devlet Başkanı Putin’in nükleer silah kullanma tehdidinde bulunduğunu iddia ediyor. Bu biraz da Batı’daki izler-dinler kitlenin çok azının Rusça anlamasıyla ilgili.
Putin’in 27 Ekim’deki Valday Tartışma Kulübü’nde yaptığı açıklama şuydu:
“[Eski Britanya Başbakanı] Liz Truss, üzerine akıl yormadan, nükleer silahlar hakkında bir şeyler söylemiş bulundu, çıldırmış olmalı. Washington, Truss’ın söylediklerini soğuk karşılayabilirdi, katılmadıklarını söyleyebilirlerdi fakat sessiz kalmayı seçtiler. Batılı ülkeler, bu provokasyonlara başka ülkeleri Rusya ile işbirliğini reddetmeye ikna etmek için başvuruyorlar.
[…]
Askeri doktrinimiz var, merakları varsa açıp okusunlar. Mevzubahis doktrinin maddelerinde, Rusya’nın kendi egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak için ve Rusya halkının güvenliğini sağlamak için ne gibi durumlarda, nasıl sebeplerle, ne gibi şeylerle ilişkili olarak ve ne şekilde nükleer silah kullanmayı kabul edilebilir ve gerekli göreceği yazıyor.”
Moskova’nın aksine Washington, “varoluşsal” anlamda tehdit altında olmasa ve düşman yalnızca konvansiyonel silahlar kullanıyor olsa bile ilk nükleer saldırıyı gerçekleştirme hakkını saklı tutuyor.
Bu konuda Pentagon’un 27 Ekim’de yayımladığı 2022 Ulusal Savunma Strateji Belgesi’ne bakmak yararlı olur. Belgede nükleer silah kullanım eşiğinin daha da düşürüldüğü ifadesi göze çarpıyor.
İlk nükleer saldırıyı gerçekleştirme fikrinden feragat edilmesi belgeye göre ABD açısından “kabul edilemez bir risk” oluşturuyor. Ayrıca ABD’nin “hayati çıkarları veya müttefikleri ve ortaklarının tehdit altında olduğu zorlu koşullarda nükleer saldırı alternatifinin değerlendirileceği” belirtiliyor. Bu, düşmanın nükleer silaha başvurmadığı durumda da geçerli olabilir.
Kısacası ABD, “hayati çıkarlarının” tehdit edildiği kanaatinde olduğu her durumda nükleer silah kullanacağını tebliğ ederken, Rusya ve Çin eşiği çok daha yükseğe koydu.
Nitekim “hayati çıkarlara yönelik tehdit” epey muğlak bir formülasyon. Bu “çıkarların” ne olduğunu izah eden yok. ABD ve NATO’nun söylem düzeyindeki tehditleri de göz önüne alınırsa bu ifadeler epey kuşku veriyor.
Keza Timohin de şu anımsatmayı yapmıştı:
“[…] Nükleer savaş başlıklarının sayısı öyle bir hale geldi ki, nükleer saldırıların değişimi sadece tüm canlıların ölümünü garantilemekle kalıyor. Nükleer silah taşıyıcıları öyle sayılara düştü ki, geniş çaplı, topyekûn bir saldırıdan sonra bile Kuzey Yarımküre’de vahşi yaşam, dokunulmamış kentler ve kasabalar ve insanlar kalmaya devam edecek. Artık savaşın tüm muhataplarının ölmediği bir nükleer savaş mümkün hale geldi. […] Rusya karşıtı propaganda öyle şiddetli ki, sokaktaki Batılıya hiçbir şeyi haklı göstermek zorunda kalmayacaklar, bu açıdan şu an her şey hazır.”
Nükleer paylaşım
Bununla beraber Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT), nükleer güçlerin nükleer silahlarını nükleer silah bulundurmayan ülkelere devredemeyeceğini öngörüyor ve bu ülkelerin nükleer silah elde etmek için çaba sarf etmesini şart koşuyor.
Bu tarif, anlaşmanın birinci ve ikinci maddelerinde görülebilir:
“Madde I — Anlaşmaya taraf nükleer silah sahibi her devlet, nükleer silahları veya diğer patlayıcı nükleer araçları ya da bu gibi silahların veya patlayıcı araçların kontrolünü, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kime olursa olsun, devretmemeyi, ve nükleer silah sahibi olmayan herhangi bir devlete, nükleer silahları veya diğer nükleer patlayıcı araçları yapması veya başka şekilde elde etmesi yahut bu tür silahların veya patlayıcı araçların kontrolünü elde etmesi için herhangi bir şekilde yardım, özendirme veya isteklendirmede bulunmamayı üstlenir.
Madde II — Anlaşmaya taraf nükleer silaha sahip olmayan her devlet, nükleer silahları veya diğer nükleer patlayıcı araçları yahut bu silahların veya patlayıcı araçların kontrolünü, kimden olursa olsun, doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde devralmamayı; nükleer silahları veya diğer patlayıcı nükleer araçlar yapmamayı veya başka şekilde elde etmemeyi ve bu silahların veya patlayıcı araçların yapımı için herhangi bir yardım aramamayı veya almamayı üstlenir.”
Maddeler son derece açıklayıcıyken NATO bünyesinde, örneğin Alman Silahlı Kuvvetlerine ait savaş uçaklarının Amerikan nükleer silahlarıyla donatılabilmesine ve bunların savaş durumunda da kullanılabilmesine imkan sağlayan bir nükleer paylaşım programı mevcut.
Geçen yılın ekim ayında Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda da bu programa katılmaya dönük müzakerelerin başladığını söylemiş, Washington iddiayı yalanlamıştı.
Bu uygulama NPT’yi otomatikman ihlal etse de New York ve Londra basınında bahsi geçmiyor.
Ayrıca NATO, her sonbaharda Almanya ve diğer nükleer silah bulundurmayan üyelerin katılımıyla Amerikan nükleer silahlarıyla talimlerin yapıldığı “Steadfast Noon” adında bir tatbikat gerçekleştiriyor.
Rusya ile gerilimin yükselmesine ve Ukrayna’daki savaşa rağmen NATO, ara vermeyerek bu yılki tatbikatı 17-30 Ekim tarihlerinde gerçekleştirdi.
Avrupa’daki Amerikan nükleer silahlarının modernizasyonu
ABD’nin şu anda Avrupa’da konuşlu olan atom bombalarını yüksek basınçta modernize etmesi hakkında Batı medyasının inatla sessiz kalmaya devam etmesi ilginç.
Bu bombalar B61 tipinde ve yerlerine B61-12 tipi nükleer bombalar gelecek. Bu bilgi yeni değil, yeni olan şey ABD’nin bu süreci hızlandırmak ve en geç ocak ayına kadar tamamlamak istemesi.
ABD’nin Avrupa’da Büchel [Almanya], Kleine Brogel [Belçika], Volkel [Hollanda], Ghedi-Aviano [İtalya] ve İncirlik’te depoladığı bu tipte yaklaşık 100 nükleer silahı mevcut.
B61-12’ler, Tornado ve F-35 tipi savaş uçaklarında kullanılabiliyor. ABD, B61-12’nin tam boy modelini F-35 savaş uçağında ilk olarak 2020’nin kasım ayında test etmişti.
Buradan bakarak Batı’nın Rusya’yı tam olarak kendi yaptığı şeyle suçladığı görülebilir. Washington, nükleer saldırı tehdidini kendi nükleer silah doktrinlerinde bile açıkça ifade ediyor.
Emre Köse