Türk Tabipleri Birliği bu senenin başında yaptığı açıklama ile ‘Sağlık Sistemi Çöktü’ tespitini yapıp ardından ‘Başka Bir Sağlık Sistemi Başka Bir Hekimlik Ortamı Mücadele Programı’nı kamuoyuna açıkladı. Program çerçevesinde yapılacak etkinlikler 1 Şubat’ta başladı ve 14 mart haftasına kadar sürecek. Bu süreçte ülkemizde hem sağlık çalışanlarının hem de yurttaşların ihtiyaçlarına cevap verecek sağlık sisteminin nasıl olması gerektiğine ve bu yeni sağlık sisteminin kurulması için hekimlere düşen görevlere dair tartışmalar yapılmaktadır.
Geçtiğimiz hafta kamuoyunda da büyük yankı uyandıran ‘Beyaz Yürüyüş’ gerçekleşti. 25 Şubat Salı günü İstanbul’da TTB MK üyelerinin öncülüğünde başlayan yürüyüş Gebze, İzmit, Balıkesir, Bandırma, Bursa, Eskişehir’de yapılan yürüyüş ve etkinliklerle devam etti. 1 Mart Cumartesi günü ülkenin birçok şehrinden Ankara’ya gelen yüzlerce hekimle ‘Büyük Hekim Buluşması’ gerçekleşti.
Peki, TTB’nin ifade ettiği gibi gerçekten sağlık sistemi çöktü mü?
TTB, çöktüğünü iddia ettiği şu anki sağlık sisteminin yerine kamucu-eşitlikçi bir sağlık sistemi önerisi yapmaktadır. TTB tarafından önerilen sağlık sistemi hekimlerin ve hastaların ihtiyaçlarını karşılayabilecek mi?
Bu yazıda bu soruların cevabını bulmaya çalışacağız.
AKP hükümeti iktidara geldikten bir yıl sonra kendisinden önceki hükümetin öncül adımlarını attığı ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı (SDP) uygulamaya koydu. 1990’lı yıllarda Dünya Bankası’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne verdiği krediler ile başlayan sağlıkta özelleştirme süreci AKP hükümetinin iktidara gelmesiyle daha hızlanmıştır. 80’li ve 90’lı yıllarda atılan adımların devamı niteliğindeki SDP ile Sağlık Bakanlığı, sağlık hizmeti veren değil verilen sağlık hizmetini denetleyen bir kuruma dönüşme sürecini tamamladı. Bu süreçte atılan ilk adımlardan birisi bütün ihtiyaçların kamu tarafından karşılandığı, içerisinde gerekli bütün tıbbi cihazları barındıran, yurttaşların nitelikli sağlık hizmeti alabildiği 1.basamak sağlık hizmeti verilen Sağlık Ocakları’nın kapatılıp yerine hekimlerin kendi parası ile açtığı, hekim dışı sağlık personelinin işe alım görüşmesi ve maaşlarının verilmesi dahil bütün yönetsel süreçlerin ‘patron’ hekimin sorumluluğunda olduğu, yeterli tıbbi cihaz barındırmayan, temel kan tetkiklerinin bile özel şirketlerden hizmet alımıyla yapılabildiği, hekimlerin ve yurttaşların da şikayet ettiği şekilde nitelikli sağlık hizmeti verilemeyen Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) kuruldu.
1.basamak sağlık hizmeti verilmesi gereken ASM, Sağlık Bakanlığı tarafından ticarethanelere dönüştürülmüştür. Özel ilan sitelerinde satılan ASM’leri görmek mümkün. Bu kurumlarda halkın nitelikli sağlık hizmeti alması mümkün değildir. 2024 yılının Kasım ayında Sağlık Bakanlığı tarafından yeni bir Aile Hekimliği yönetmeliği yayımlandı. Yönetmeliğe göre bir aile hekimi mide koruyucuyu bulunduğu ildeki diğer hekimlerin ortalamasından fazla yazarsa veya hasta memnuniyet anketinde hekime düşük puan verilirse veya kendisine kayıtlı bir yurttaş bir yıl içinde en az 2 kere muayeneye başvurmazsa hekimin maaşı kesilecek. Hekim hastaya mide koruyucu yazarsa da maaşı kesiliyor, yazmayıp hasta memnuniyet anketinde düşük puan alırsa da maaşı kesiliyor. Ülkemizin nüfusunun önemli kısmı genç yaştadır ve yaşlılara göre ASM’ye başvurma ihtiyacı olan bu kesimi aile hekimlerinin zorla ASM’ye mi getirmesi istenmektedir? Camiye gitmeyen cemaat için imamın veya okula gitmeyen öğrenci için öğretmenin maaşı mı kesilmektedir? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Aile Hekimleri ‘eziyet yönetmeliği’ olarak adlandırdıkları bu yönetmeliğe karşı aylardır eylem ve grev yapmaktadırlar. TTB, deprem bölgesinde yüzlerce ASM’nin kullanılamaz durumda olduğunu ve hala yenisinin yapılmadığını açıkladı. İstanbul’da halihazırdaki 1200 ASM’nin nerdeyse hiçbirinde deprem güçlendirmesinin yapılmadığı, olası bir depremde bu ASM’lerin yarısının yıkılacağı ve mahallemizdeki en yakın sağlık kurumlarının kullanılamaz hale geleceği açıklandı.
TTB, Aile Hekimliği sisteminin artık çöktüğünü, yurttaşlara ölüm getireceğini ve bir an önce değişmesi gerektiğini ifade etmektedir. TTB, Aile Hekimliği yerine bütün ihtiyaçların kamu tarafından karşılandığı, depreme dayanıklı binaların içerisinde gerekli bütün tıbbi cihazları olan, hekimlerin idare işleriyle uğraşmayıp sadece mesleklerine odaklandıkları, koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli kaynağın aktarıldığı bir 1.basamak sağlık sistemi kurulması gerektiğini savunmaktadır.
Sağlığın ticarileştirilmesi süreci sadece 1.basamakta yaşanmamaktadır. Hepimizin bildiği yenidoğan çetesi skandalı 2. ve 3.basamakta sağlık hizmetinin parayla satılan bir meta haline getirildiğinin göstergesidir. TTB, yenidoğan çetesi skandalının sağlıkta dönüşüm programının bir sonucu olduğunu, özel hastanelere verilen desteğin küçük bir azınlığı zengin edip çocuk-yaşlı milyonlarca insanımızın hayatına kastettiğini ve sağlıkta dönüşüm programının çöktüğünü iddia etmektedir. TTB, özel hastanalere SGK tarafından aktarılan kaynağın kesilmesini ve bu kaynağın kamu hastanelerinin koşullarının iyileştirilmesi için kullanılması gerektiğini önermektedir. Kamu kaynakları bir avuç patronu zenginleştirmek için değil yurttaşların nitelikli sağlık hizmeti alması içim kullanılmaldır.
1.basamak sağlık hizmetinin niteliksizleşmesi, sevk zincirinin işlememesi sebebiyle 2. ve 3.basamağa başvurular olması gerektiğinden fazla artmıştır. Ülkemizde hekimler yılda toplamda 1 Milyar muayene gerçekleştirmektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde sağlık emekçilerinin üzerinde böylesi bir yük yoktur.. 5 dakikada hastayı hem muayene edip hem tetkik planlayıp hem de tedavi edebilmek mümkün değildir. Bir hekimin nitelikli bir sağlık hizmeri sunabilmesi için hastaya en az 20 dakika zaman ayırması gerekmektedir. Plansız ve sevk zinciri olmayan bu sağlık sisteminde bu mümkün değildir. Bunun yanında yurtttaşların randevu bulamaması ve acil service başvurmak zorunda kalması de önemli bir sorundur. Açıkça görülüyor ki çöken sağlık sistemi hekimlerin tükenmesine ve yurttaşların da nitelikli sağlık hizmetinden yoksun kalmasına yol açmaktadır.
2025 yılının başında SGK tarafından muayene katılım paylarına %500’e varan oranlarda fahiş zamlar yapılmıştı. TTB, yurttaşlardan alınan GSS primlerinin tamamen ücretsiz sağlık hizmeti verilmesi için yeterli olduğunu ama bu kaynakların emekçinin sağlık hizmetine değil, başka alanlara aktarıldığını açıklamış ve toplumda kamuoyu oluşturmuştu. TTB’nin mücadelesi sayesinde fahiş zamlar kısmen geri çekildi. SGK, kaynakları emekçiye değil dolaylı yoldan sermayedara aktarmaktadır. SGK’nın sağlık hizmet finansman sistemi emekçinin ücretsiz sağlık hizmeti almasını engellemektedir. TTB, sağlık hizmet finansman sisteminin kamucu-eşitlikçi bir bakışla sil baştan kurulması gerektiğini ifade etmektedir.
Hekimlerin temel maaşları yoksulluk sınırının altındadır ve Sağlık Bakanlığı hekimlere performans sistemi baskısı yapmaktadır. Performans sitemine göre hekimler ne kadar çok hasta bakarsa o kadar çok para kazanmaktadır. Bu sistemde verdiğin sağlık hizmetinin kalitesinin hiçbir önemi yok. Sağlık Bakanlığı ‘sağlık hizmetinin kalitesi önemli değil, ya çok hasta bakıp maaşını arttırsın ya da yoksulluk sınırının altında yaşarsın’ dayatması ile hekimleri meslek etiği ile yoksul yaşam arasında bir tercihe zorlamaktadır. Sağlık sistemi değişmedikçe hem hekimler yoksul kalacak hem de hastalar nitelikli sağlık hizmeti alamayacaklar. TTB, performans sisteminin kaldırılıp iş koşullarının hekim ve hastanın ortak çıkarına uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunmaktadır.
Ülkemizde kamu hastanelerinde gece polikliniği uygulaması başlatıldı. Plansız ve emekçi düşmanı olan bu sağlık sisteminde hastalar randevu bulamadığı için getirilen bu uygulama hekimlerin halihazırda çok uzun olan çalışma sürelerini daha da arttırmaktadır. Yoksulluk sınırında yaşamaya maruz bırakılan hekimlere gelirini arttırmaları için fırsat olarak pazarlanan bu uygulama hekimlerin tükenmişliğini arttıracaktır. Devlete ait ilkokulda, bankada veya bakanlıkta çalışan memur gece çalışmamaktadır. Memur hekimler hangi kanuna göre gece çalışmaya itilmektedir? Bunun yanında artık işverenler bir işçi hastalandığında işçiyi gündüz muayenesi yerine gece muayenesine gitmeye zorlayacak ve bütün gün işte yorulan yurttaş, hasta halde gecesini de hastanede geçirmek zorunda kalacak. Gece poliklniği uygulaması hekimde ve yurttaşta tükenmişliğe yol açarken patronların daha fazla kar edebilmesinin yolunu açmaktadır. TTB, gece polikliniğine karşı emekçilerin çıkarını gözeten bir sağlık sistemini savunmaktadır.
Ülkemizde uzmanlık eğitimi gören yaklaşık 53 bin asistan hekim bulunmaktadır. 3.basamak sağlık hizmet sunumunun büyük çoğunluğunu sağlayan asistan hekimler, angarya işler yüzünden yeterli eğitim alamaktadır. Birçok eğitim hastanesinde asistanlara yeterli eğitim verilmemektedir. İl müdürlükleri hastanelere gönderdikleri yazılarda asistan eğitimlerinin haftalık 1 saat poliklinik kapatmayı geçmeyecek şekilde planlanmasını istemektedirler. Asistan eğitimi yeterli verilmeyen hekimler uzman olduklarında nitelikli sağlık hizmeti veremeyecek ve halihazırda kötü olan sağlık hizmeti niteliği daha düşecektir. TTB, eğitimsiz bırakılan bir uzmanın hastanın ölümüne sebep olacağını ve nitelikli eğitim verilebilmesi için bu sistemin bir an önce değişmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Sağlık sisteminin çöktüğü ülkemizde hem hekimler hem hastalar mutsuz. Hastaneye randevu alamayan, randevu aldığında 5 dakika muayene sebebiyle kendisini yeterince anlatamayan ve sağlık sorunu çözülemeyen hasta elbette mutsuz olur ve bir suçlu arar. Sağlık Bakanlığı da AKP yöneticileri de biliyor, sağlık sistemş çöktü. Daha doğrusu patronlara daha fazla para kazandırabilmek için çökertildi. Bu sistemi değiştirmek istemeyen iktidar, suçun sistemde değil sağlık çalışanında olduğunu iddia etmektedir. Cumhurbaşkanı’nın ‘giderlerse gitsinler’ sözü, Eski sağlık bakanının hekimleri paragöz olmakla itham eden el hareketi, AKP’li vekil Ahmet SARIÇAM’ın ‘Gidin sağlık personelinin gırtlağına yapışın.’ Ifadesi birer gaf değil sağlık sisteminde yaşanan krizin sorumlusunu hekimler olarak gösterme çabasının bir sonucudur. Toplumdaki şiddet ortamını yıllardır körükleyen AKP iktidarı, yurtttaşları hekimlere karşı kışkırtmaktadır. Hem toplumun içine düştüğü şiddet sarmalı hem de iktidarın kışkırtmaları sonrası hekime şiddet eşi benzeri görülmemiş şekilde artmıştır. Ülkemizde hekimlerin yaklaşık %90’ı çalışma hayatı boyunca en az 1 kere şiddete maruz kaldığını ifade etmektedir. Toplumdaki şiddet sarmalı, iktidarın kışkırtmaları bitmedikçe ve şu anki emekçi düşmanı sağlık sisteminden vazgeçilmedikçe sağlık çalışanına şiddet sona ermeyecektir.
Sağlık sistemi çöktü. Hekim ile hastayı düşmanlaştıran, özel hastane sahibi patronları zenginleştiren bu sistemin sorunları pansuman tedbirlerle çözülememektedir.
Emekçi hekim ile emekçi hastanın çıkarı ortaktır. TTB, hekim ile hastanın ortak çıkarını gözeten kamucu ve eşitlikçi bir sağlık sisteminin kurulabileceğini savunmaktadır.
Başka bir sağlık sistemi mümkün.
Tek ihtiyacımız ise emekçilerin birlikte mücadelesi.