“Gerek korkunç, gerekse verimli nitelikteki köklü değişimlerin dönemlerinde çöken sınıfların akşamları, yükselmekte olanların sabahlarıyla örtüşür.” [1]
Bu tan vakti, eskiyle yeninin, karanlık ile aydınlığın bir savaş alanıdır.
Reşat Nuri Güntekin’in 1928 yılında yayınlanan Yeşil Gece [2] adlı romanı işte böylesi bir tan vaktini resmediyor.
Romana geçmeden evvel birkaç noktayı vurgulamakta yarar var. Kitabın yazıldığı tarih, Yalçın Küçük’ün deyimiyle Türkiye’de bir geçiş dönemine denk düşüyor. Bu geçiş dönemini şöyle tariflemek mümkün: Cumhuriyet 1923’te ilan edildi, “Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması” 1925 yılında gerçekleşti ve aslında bütün bir 1920’li yıllar, yeninin eskiyi galebe çaldığı bir mücadeleler dönemiyle geçti. Düzenin oturması ancak 1930’lu yıllar ile mümkün hale geldi.
Bu neden önemli? Şu nedenle; düzenin oturması yeninin sınırlarını da ilk kez gün yüzüne çıkardı. Yapılan sınıfsal tercihler uç vermeye başladı ve devrimlerin tunç yasası kendini bir kez daha hatırlattı; yükselmeyen düşer.
O nedenle geçiş dönemi aydını, eğer ihtilalci damarını hala taşıyorsa, ruhunda bir huzursuzluk hissetmeye başladı. Genç Cumhuriyet’i uyarmak istediler. Örnek olsun, Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore’si bunun iyi bir örneğidir. Daha sonra ardından gelen Yaban ve Ankara da. İşte Yeşil Gece de bu huzursuzluğun bir romanı olarak düşünülebilir. Ana odağına gericilikle mücadele yöntemlerini aldığı kadar, dönemin ihtilalcilerine “durmayalım, düşeriz”i de hatırlatır.
Yeşil Gece, 2. Meşrutiyet sonrasında geçiyor. Kitap, Şahin Efendi adında bir muallimin, İstanbul’a çıkan tayinini Anadolu’daki herhangi bir yerle değiştirmek için maarif müdürüyle görüşmesiyle başlıyor. Herkesin İstanbul’a tayin için uğraştığı bir yerde, Şahin Efendi’nin bunun tam tersi bir istekle gelmesine Maarif Müdürü oldukça şaşırıyor, fakat bir süre konuştuktan sonra Şahin Efendi’ye istediğini veriyorlar. Gericilikle malul bir Anadolu kasabası olan Sarıova’ya tayin ediyorlar.
Şahin Efendi’nin Sarıova macerasına geçmeden evvel, bir geri dönüşle Şahin Efendi’nin geçmişine uzanıyoruz. Şahin Efendi, başlarda bir medrese öğrencisi. Fakat medrese yılları boyunca yoğun bir sorgulama sürecine giriyor ve adım adım din fikrinden uzaklaşıyor, maddeciliğe yaklaşıyor. Medreseyi bırakıp, muallim mektebine giriyor. Bu yıllar, aynı zamanda ateşli bir ihtilalci olmaya da başladığı yıllara denk düşüyor. Nihayetinde okulu bitiren Şahin Efendi, Anadolu’ya gitmek için can atıyor.
Burada bir parantez açalım. İmparatorluğun son neslinin bu Anadolu ile kurmuş olduğu ilişki pek çok açıdan ilginç bir muhtevaya sahip. Uzun yıllar boyunca Osmanlı’nın yavaş yavaş topraklarını yitirmesi ve nihayetinde elde yalnızca Anadolu’nun kalması, Osmanlı aydınında garip bir ruh hali yaratıyor. Bu mecburiyetin çelişkili ruh hali, Anadolu’dan nefret etmekle, onu olduğundan büyük görmek arasında salınıp duruyor. Nitekim bu tema, en gelişkin örneğine ileride Yaban’da ulaşacak. Parantezi kapatıyorum.
Daha sonra Şahin Efendi’nin Sarıova macerasına şahit oluyoruz.
Sarıova da tıpkı Anadolu’nun pek çok bölgesi gibi gericiliğin pençesi altında bir yer. Şahin Efendi buna Yeşil Gece diyor. Asırlardır memlekete bu Yeşil Gece hüküm sürüyor:
“Evet, zavallı memleket, asırlardan beri yeşil bir gece içinde yaşıyordu. Halk, dünyayı hep bu karanlığın arasından görüyordu. Anadolu’da fikirlerin geri, insanların sefil kalması, işlerin fena gitmesi hep bu yüzdendi.” (s. 42)
O yüzden bir ihtilalci olan Şahin Efendi işe buradan başlıyor. İlk olarak da düşmanı iyi seçerek. Bölgede gericiliğin çıban başı denebilecek bir Hafız Eyüp var. Şahin Efendi’nin onu ilk olarak hedefe koyması pek doğal. Fakat aynı zamanda Şahin Efendi, İttihat Terakki’nin sorumlu sekreteri Cabir Bey’i de düşman olarak kodluyor. Çünkü Cabir Bey ve onun gibiler, bölgede gericilerle iş tutmakta bir beis görmüyor. Onlara göz yumuyor.
Haliyle ‘esaslı inkılâpçının’ bu idare-i maslahatçıları da düşman sayması aynı oranda doğal kabul edilmeli.
“Şahin Efendi öğretmenlik yapmıyor. Kavga ediyor. Öğretmenlik yapabilmek için, başında bulunduğu okulda değil, tüm kasabada mücadele etmesi gerekiyor. Eşraf ile savaşıyor. İttihat ve Terakki’nin Kâtib-i Mes’ulü Cabir Bey ile mücadele ediyor: Güzel için, iyi için. Gayretle yeniyor. Egemen sınıf Şahin Efendi karşısında çaresiz kalıyor.”[3]
Elbette bu mücadelesinde yalnız da değil. Halk arasından ittifaklar ediniyor. Bu ittifaklar edindikçe bildiği bir gerçeği de bir kez daha teyit etmiş oluyor. Uzunca bir alıntı yapmak istiyorum:
“Softalar okur yazar takımını ve kendi ordularına aldıkları bir kısım çocuklarımızı berbat ettiler… Fakat işi, gücü, çoluğu, çocuğu, hasılı kendi dünya gailesiyle meşgul asıl halk üzerinde derin tesirleri olmadı… ‘Asırların yaptığı bir zihniyeti yıkmak ve yenisini yapmak için yine asırlar lazımdır’ diyenlere pek hak vermemeli. Milletin asıl büyük bir kısmı bu Komiser Kazım Efendi’ye benziyor. Onları yataklarında sayıklatıp terleten kabuslarından uyandırmak için müşfik bir elle hafifçe silkeleyip sarsmak kafidir. Gün ışığı, dünya ışığı gözbebeklerine değdiği gibi gönülleri, beyinleri de çabucak aydınlanıyor… Bu memleketin halkı hiçbir zaman -görünüşe aldanarak zannettiğimiz gibi- tam mutaassıp, tam hurafe ve israiliyat hastası olmadı. Softanın pençesinden kendini hiçbir zaman kurtaramamakla beraber softaya karşı daima emniyetsizlik ve nefret gösterdi.”(s. 95)
Şahin Efendi’nin kavgası işgal yıllarına kadar bu şekilde devam ediyor. Derken Yunan işgali geliyor ve Hafız Eyüp, Cabir Bey ve diğerleri köyü terk ediyor. Şahin Efendi köyü terk etmeyi kendine yediremiyor ve kalarak bir şekilde mücadelesine devam ediyor.
Yunan kuvvetlerine esir düşen Şahin Efendi, ancak Cumhuriyet kurulduktan sonra Sarıova’ya geri dönebiliyor. Yeşil Gece’nin sona erdiğini ve aydınlık zihinler yetiştirmek için okulunun başına tekrar geçebileceğini düşünüyor. Fakat karşılaştığı tablo Şahin Efendi’yi büyük bir hayal kırıklığına uğratıyor. İttihat Terakki’nin sorumlu sekreteri Cabir Bey, artık Cumhuriyet Halk Fırkasının güvenine sahip bir iş adamı olarak karşısında duruyor. Hafız Eyüp ise modern kıyafetlerle birlikte ona eşlik ediyor.
“Eski dönemin yeni giysili sürdürücüleri ile bir arada yaşamak imkânsız. Kesinlikle istemiyorlar. İstemediklerini, Şahin Efendi’yi kovarak belli ediyorlar. Daha başka nasıl belli ederler ki? Gerekçe olarak da Yunan ile iş birliği yaptığını söylüyorlar. Sermaye’nin kendisi ve işbirlikçileri, Şahin Efendi’yi düşmanla iş birliği yapmakla suçluyor. Kovuyor.”[4]
Burada Cumhuriyet’in sınıfsal tercihlerine de bir eleştiri görüyoruz. Reşat Nuri, bir gerçeği, eski düzenin sömürücüleri ile bu işlerin olmayacağı gerçeğini, tümüyle bilincinde olmasa da en azından sezgisel olarak kavradığını gösteriyor. Nitekim kitabın adını ilk olarak “Gecenin Sonu” koymak isterken, daha sonra “Yeşil Gece” olarak değiştiriyor.[5] Gecenin sonunun henüz gelmediğini görüyor.
Kitabın sonunda Şahin Efendi de aynı kanıyı tekrarlıyor; belli ki “İnkılâp denilen şey bir günde olmuyor”. Fakat Şahin Efendi inkılâbın ve zaferin doğduğu yere doğru uzanan yolu tutturursa, derdini nasıl olsa anlatacağını düşünerek yola düşüyor.
Kitap burada bitiyor. Fakat bir asır öteden, yeni bir öykü başlayacak bu kez. Şahin Efendi’nin derdini anlayanların öyküsü. Bu kez yarım kalan işi nasıl bitireceklerini de biliyorlar üstelik. Henüz yazılmadı, fakat yazılacak. Tarikat karanlığından da, sermaye karanlığından da bu ülke kurtulacak. Şahin Efendi’ye sözümüz olsun!
Yine kitaptan bir alıntıyla bitirelim:
“Güya türbe kandilleri sönerse gönüller asırlarca karanlıkta kalırmış… Teslim ederim, türbe kandilleri sönerse karanlık basar. Fakat zannettikleri gibi asırlarca değil. O gecenin sabahına kadar… Sabah güneşiyle beraber gözler, gönüller yeniden aydınlanır.” (s. 95)
NOTLAR:
[1] Bertolt Brecht, Tiyatro İçin Küçük Organon, çev. Ahmet Cemal, Boyut yayınları, 1993
[2] Reşat Nuri Güntekin, Yeşil Gece, İnkılâp Kitapevi, 2024.
[3] Yalçın Küçük, Bilim ve Edebiyat, Tekin Yayınevi, 1985, s. 29.
[4] A.g.y., s. 30.
[5] B. Sadık Albayrak, Dinciliğe Karşı Bir Devrim Romanı: Yeşil Gece
http://www.yenigelendergisi.com/icerik/kopru/b-sadik-albayrak/dincilige-karsi-bir-devrim-romani-yesil-gece/20#_ftnref4





