7 Ekim günü Filistinli direnişçilerin başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu’na İsrail’in istihbarat zafiyeti nedeniyle hazırlıksız yakalanması iki taraf arasındaki çatışmada ilk günlerin direnişçilerin üstünlüğüyle geçmesine neden oldu. Bu durum İsrail’e “mağdurluk” atfedilmesini beraberinde getirirken Batılı devletlerin baskı ve ideolojik aygıtlarıyla örgütledikleri sistemli bir Filistin karşıtlığının meşrulaştırılması için de kullanıldı.
Çatışmalarda gelinen son noktada İsrail’in hastane bombalamaya varan ölçüsüz saldırganlığı “mağdurluk” anlatısını boşa düşürdü bile. Batı’da ise organize Filistin karşıtlığı İsrail’in bütün saldırganlığına rağmen sürüyor. Demek ki, Batı ile İsrail arasındaki ilişki terörizme karşı kendini savunan mağdur bir devletin desteklenmesine indirgenemeyecek bir karaktere sahip. Bu ilişkiyi anlamlandırabilmek emperyalizmin Orta Doğu’daki bölgesel çıkarları ve küresel kurgularını irdeleyen bir tartışma ile mümkün. Bu yazı ise emperyalist Batı’nın İsrail ile kurduğu ilişkinin bütününü kapsamak yerine onun yalnızca bir yönüne odaklanacak: Batı’da örgütlenen Filistin karşıtlığı. Böylece dünyadaki güç ilişkilerini daha iyi anlamak adına bir katkı sunmakla birlikte Batı’nın kimi çelişkilerini gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyoruz.
Filistin Yanlısı Eylemlere Polis Şiddeti ve Kısıtlama
İsrail’in Gazze’deki sivilleri hedef alan saldırılarının ardından farklı ülkelerde Filistin ile dayanışma eylemleri düzenlendi. Avrupa’da düzenlenen eylemler kısıtlamalarla karşılaştı ve kimi zaman polis şiddetine sahne oldu. Birkaç örnek sıralayalım.
12 Ekim’de Fransa İçişleri Bakanlığı ülkedeki Filistin yanlısı gösterilerin kamu düzenini bozacakları gerekçesiyle yasaklanmasını emretti. Hukuki açıdan tartışmalı yasak kararına rağmen Paris’te Filistin’le dayanışma için toplanan kalabalığa polis biber gazıyla müdahale etti. Birkaç gösterici gözaltına alındı ve pek çoğu para cezasına çarptırıldı. Bakanlığın yasaklama kararına karşın Fransa’nın en yetkili mahkemesi bütün Filistin yanlısı eylemleri kapsayan bir yasaklamanın yapılamayacağına ancak tekil eylemler için kamu düzenini bozma potansiyelleri üzerinden yasaklamalar getirilebileceğine hükmetti.
Alman polisi 11 Ekim’de Berlin’deki bütün Filistin yanlısı eylemlerinin yasaklanması kararı aldı. İsrail’in 17 Ekim’de Gazze’deki El Ehli Hastanesi’ni bombalamasının ardından Filistin’e destek için Berlin’de bir araya gelen göstericiler polis şiddeti ile karşılaştı ve çok sayıda kişi göz altına alındı. Londra ve Amsterdam gibi kalabalık nüfuslu Avrupa kentlerinde de Filistin yanlısı eylemler düzenlenirken Almanya’daki ölçüde olmasa da kısıtlamalar ve yer yer polis şiddeti ile karşılaşıldı. Öte yandan Avrupa ülkelerinin çoğunda İsrail yanlısı gösteriler yapmak yasal olarak serbest ve polis bu gösterilere müdahale etmiyor.
Linç Edilen Futbolcular, Sanatçılar, Modeller…
Batı’da Filistin’e karşı uygulamalar polis şiddeti ile sınırlı değil. Öyle ki Filistin’e destek mesajı yayınlayan futbolcular bile terörizme destek olmakla suçlanabiliyor. Almanya’nın birinci futbol ligi takımlarından Bayern Münih’in Faslı futbolcusu Noussair Mazraoui, sosyal medya hesabından yaptığı Filistin’e destek paylaşımı nedeniyle Hristiyan Demokrat Birlik partili milletvekili Johannes Steiger tarafından hedef gösterildi. Hristiyan Demokrat vekil Mazraoui’nin hem kulüple ilişiğinin kesilmesini hem de sınır dışı edilmesini istedi. BILD gazetesi ise Mazraoui’nin paylaşımını “terör desteği” olarak nitelendiren bir manşet attı. Başka bir Alman kulübü Mainz 05, Filistin’e destek veren sosyal medya paylaşımı nedeniyle futbolcusu Anwar El Ghazi’yi kadro dışı bırakmıştı. Kulüp El Ghazi’nin sözleşmesini feshettiğini duyurdu. Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, Filistin’e destek mesajı paylaşan milli futbolcu Karim Benzema’yı teröristlerle ilişkili olmakla suçladı.
Filistin karşıtlığı kültür-sanat alanına da sıçramış durumda. Ünlü piyanist Fazıl Say sosyal medya hesaplarından İsrail Başbakanı Netanyahu’yu kınayan paylaşımları neden gösterilerek İsviçre’deki dört konserinin iptal edildiğini duyurdu. Öte yandan İngiltere’nin The Guardian gazetesi 42 senedir gazetede çalışan karikatüristi Steve Bell’i çizdiği bir karikatür yüzünden Yahudi düşmanı olmakla suçlayıp işine son verdi. Bell’in karikatürü Gazze’de yaşayan sivillere bölgeyi terk etmelerini söyleyen İsrail Başbakanı Netanyahu’yu resmediyor ve bir açık hava hapishanesi olan Gazze’den gitme olanağı olmayan sivillere yöneltilen bu talebi eleştiriyordu. Bu örnekte de görüldüğü üzere Avrupa’da İsrail aleyhine bir söz söylemek ya da Filistin’in özgürlük mücadelesine destek açıklaması yapmak Yahudi düşmanlığı olarak yaftalanıyor.
Filistin asıllı ABD’li model Gigi Hadid sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda iki taraftaki sivil ölümlerini de kınadı ve İsrail hükümetini eleştirmenin Yahudi düşmanlığı yapmak anlamına gelmeyeceğini belirtti. Filistin halkının özgürlük mücadelesine sempati duyduğunu belirten Hadid’in paylaşımı İsrail’in resmi sosyal medya hesapları tarafından hedef gösterildi. Hadid’in ve ailesinin İsrail tarafından hedef gösterildikten sonra ölüm tehditleri aldığı öğrenildi. Bu örneğin üzerine Batı’daki Filistin karşıtlığının ulaştığı boyutu anlamak için Fransa’dan başka bir örnek vermek yerinde olacak. Fransa polisi Chamas Tacos isimli bir restoranın tabelasındaki c harfini aydınlatan ışık kaynağının bozulmasıyla birlikte bu arıza giderilene kadar işletmenin kapalı tutulmasına karar verdi. Tabeladaki arızanın ise altı ay önce meydana geldiği ve Filistin’deki gelişmelerle bir ilgisi olmadığı ortaya çıktı.
Sistemli Filistin Karşıtlığının Arkasında Ne Var?
Yukarıda sıraladığımız örnekleri çoğaltmak mümkün. Zaten bölgedeki çatışmalar sürdükçe yeni örnekler de gelecektir. Vurgulanması gereken önemli bir nokta bu örneklerin tekil vakalar olmanın ötesinde sistemli bir Filistin karşıtlığına işaret ettiği. Şimdi, Batı’daki organize Filistin karşıtlığının arkasında yatan dinamiklere dair birkaç şey söylememiz gerekiyor.
İnsan hakları, düşünce özgürlüğü, demokrasi… Liberal Batı’nın alametifarikası olan bu değerlerin Filistin meselesi söz konusu olunca aniden rafa kalktığını gördük. Peki nasıl oluyor da her fırsatta fikir özgürlüğünden bahseden Batı, Filistin halkına destek açıklamalarını sansürleyebiliyor? Nasıl oluyor da despot Rusya’ya karşı özgür Ukrayna’yı savunan Batı, Filistin’de yıllardır sistemli bir işgal yürüten İsrail’e koşulsuz şartsız destek açıklamalarında bulunabiliyor? Hatırlatmakta fayda var. Ukrayna’da başlayan savaştan sonra Rusya ile ilgili hemen hemen her şeyin Batı’da sansüre uğradığını, Dostoyevski ve Tolstoy gibi Rus yazarların bile bu sansürden nasibini aldığını görmüştük.
Batı, kendi çıkarları söz konusu olduğunda özgürlükçü kesilirken, kendi çıkarlarıyla çelişen bir durum söz konusu olduğunda yıllardır sistematik bir yok edilişe maruz bırakılan bir halka bırakın fikir özgürlüğünü yaşamsal bir özgürlüğü dahi reva görmüyor. Yeri geliyor çıkar çatışması yaşadığı bir ülkenin dilini ve tarihe mâl olmuş yazarlarını bile yasaklamaya kalkıyor. Demek ki, mesele fikir özgürlüğüyle ya da diğer insani değerlerin değil güç ilişkilerinin belirleminde gelişiyor. İsrail bugün ABD önderliğindeki emperyalizmin girdiği güç ilişkilerindeki çıkarları için olmazsa olmaz bir konumda. Tam da bu yüzden özgür Filistin’i savunmak, özgür dünyayı savunmak anlamına geliyor.
Mehmet Yaşar Kaya