Plan, “yeniden inşa” adı altında bölgeyi ABD vesayetine devretmeyi ve Filistinlilerin sürgününü öngörüyor. İsrail’in yıkıma uğrattığı Gazze, lüks tatil köyleri ve akıllı şehirlerle emperyalist sermayeye açılmak isteniyor. Filistinlilerin yaşam hakkı hiçe sayılırken, emperyalizm kâr uğruna yeni bir yağma düzeni kurmaya hazırlanıyor.
Mehmet Yaşar Kaya
ABD Başkanı Donald Trump, 2024 seçim kampanyası sırasında Gazze’deki savaşı en kısa sürede durdurma sözü vermişti. Görevine başladıktan iki gün sonra Trump Oval Ofis’te imzaladığı bir dizi başkanlık kararnamesi sonrasında gazetecilere şunları söylemişti: “Gazze’nin bir fotoğrafını gördüm; büyük bir yıkım alanı gibiydi. Farklı şekilde yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Denize sıfır, harika hava koşullarına sahip olağanüstü bir yer burası. Orada çok güzel şeyler yapılabilir.”
İki hafta sonra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısında Trump, “Amerika Birleşik Devletleri Gazze Şeridi’ni devralacak” diyerek herkesi şaşırtmıştı. “Bu konuyu aylarca çok yakından inceledim ve her açıdan değerlendirdim” diyen Trump, “Kurnazlık yapmak istemiyorum, bilge adam rolüne girmek istemiyorum. Ama Ortadoğu’nun Rivierası… bu olağanüstü bir şey olabilir.” sözleriyle Gazze Şeridi’ni bir turizm beldesine çevirme planını duyurmuştu. Trump’ın yanı başında gülümseyen Netanyahu ise yüzündeki şaşkınlığı gizleyemese de bunu “cesur bir vizyon” olarak nitelendirmiş ve İsrail ile ABD’nin “ortak bir strateji” izlediğini belirtmişti.
Aradan geçen zamanda Trump’ın Gazze’deki savaşı bitirme sözü Gazze’ye yağan yüzlerce İsrail bombası ile birlikte defalarca suya düştü. Trump’ın Gazze planı ise, özellikle Filistin’e komşu Arap ülkelerinden yükselen tepkiler nedeniyle bir süreliğine gündemden uzaklaştı.1
Trump’ın Gazze planı, geçtiğimiz günlerde The Washington Post’un ABD yönetiminin hazırladığı kapsamlı bir taslağı ortaya çıkarmasıyla yeniden uluslararası gündemi işgal eder hale geldi.
Planın genel hatları
Geçtiğimiz hafta Trump, iki yıla yaklaşan savaşı nasıl sona erdirebileceğini ve savaş sonrası Gazze’nin yeniden inşa sürecinin tartışmak üzere Beyaz Saray’da bir toplantı düzenledi. Toplantıya katılanlar arasında Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve özel başkanlık temsilcisi Steve Witkoff’un yanı sıra –Irak işgali konusundaki deneyimlerinden yararlanmak amacıyla olsa gerek(!)– görüşlerine başvurulan eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ve Trump’ın Gazze planını büyük bir iştahla bekleyen emlak patronu damadı Jared Kushner da vardı. Toplantı hakkında herhangi bir resmî açıklama yapılmadı; ancak Witkoff, toplantıdan önceki gece yönetimin “çok kapsamlı bir planı” olduğunu söylemişti.
Gazze Yeniden Yapılanma, Ekonomik Hızlanma ve Dönüşüm Vakfı veya GREAT Vakfı (Gaza Reconstitution, Economic Acceleration and Transformation Trust) olarak adlandırılan bu plan, şu anda bölgede gıda yardımı dağıtımı yapan ABD ve İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfını (GHF)2 kuran ve faaliyete geçiren bazı İsrailliler tarafından geliştirildi. Planın finansal planlama ise Boston Consulting Group (BCG) için çalışan bir ekip tarafından yapıldı. Gazze Şeridi’nde yaşayan Filistinlileri ülkelerinden sürgün etmeyi ve bölgeyi uluslararası sermaye için yeni bir birikim alanına dönüştürmeyi hedefleyen bu planın öne çıkan noktalarını şu şekilde sırlamak mümkün:
- ABD gözetiminde yeniden yapılanma: Trump yönetimi tarafından geliştirilen plan, Gazze’yi en az on yıl boyunca fiilen ABD’nin yöneteceği bir vesayet konseyine (trusteeship) devretmeyi amaçlıyor.
- Geçici ya da “gönüllü” yer değiştirme: Gazze’deki yaklaşık 2 milyon Filistinlinin başka ülkelere ya da Gazze sınırları içinde oluşturulacak tecrit alanlarına taşınması planlanıyor. Bu süreç “gönüllülük” üzerinden tanımlanıyor olsa da planın yürürlüğe girmesi halinde Filistinliler fiili zorunlu yer değiştirmeyle karşı karşıya kalacak.
- Teşvikler ve dijital tokenlar: Yerlerinden ayrılmayı kabul eden Filistinlilere 5.000 $ nakit, dört yıl kira desteği, bir yıllık gıda yardımı verilecek. Ayrıca dijital tokenler aracılığıyla Gazze’de yeni yapılacak evlerden faydalanmaları sağlanacak. Plan, aynı zamanda Gazze’den ayrılan her Filistinlinin, kalıcı konut maliyeti ve kalanlar için ayrılan bölgelerdeki “yaşam desteği” hizmetleri maliyetine kıyasla, 23.000 dolar “tasarruf” sağlayacağını tahmin ediyor.
- Riviera ve akıllı şehirler: Plan, Gazze sahil şeridini “Ortadoğu’nun Rivierası”na dönüştürmeyi, yapay zekâ destekli akıllı şehirler, teknoloji merkezleri ve lüks tatil yerleri geliştirmeyi içeriyor. Tesisteki mega projeler arasında lüks tatil köyleri, sanayi bölgeleri, yeni liman ve havalimanı, ring yol ve tramvay hattı gibi altyapılar yer alıyor.
- Finansman modeli: Plan dahilindeki hesaplamalar, 10 yıl sonra 100 milyar dolarlık bir yatırımın yaklaşık dört katı getiri sağlayacağını ve sürekli “kendi kendini üreten” gelir akışları olacağını öngörüyor. Planın maliyeti, ABD bütçesinden değil, özel yatırımcılar ve kurumlar tarafından karşılanması hedeflenen bir yapı üzerine kurulmuş ki bunun söz konusu planı Trump’ın gözünde cazip hale getiren en önemli faktörlerden olduğunu belirtmeliyiz.
Plan, Gazze’nin “İran’ın ileri karakolu” olmaktan çıkıp “Amerikan yanlısı” bir bölge haline gelerek bölgesel bir “kavşak” işlevi üstlenmesini, ABD’ye enerji kaynakları ve kritik minerallere erişim sağlayacağını, ayrıca Biden döneminde gündeme gelen ancak savaş nedeniyle akamete uğrayan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru için bir lojistik merkez niteliği taşıyacağını vurguluyor.
Gazze’nin yeniden düzenlenmesinin “Arap ve diğer ülkelerin” yer alacağı çok taraflı bir yatırım projesi aracılığıyla yapılmasını öngörülüyor. Yatırımcıların finanse edeceği “mega projeler” arasında, Gazze çevresine bir çevre yolu ve tramvay hattı inşası da yer alıyor. Planlamacılar bu projeyi, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın adını taşıyan “MBS Otoyolu” olarak adlandırıyor. Gazze’nin merkezinden geçecek modern kuzey-güney otoyoluna ise Birleşik Arap Emirlikleri lideri Muhammed bin Zayed el-Nahyan’ın adı verilmiş durumda. Filistin meselesinde ikircikli bir tutum sergileyen, emperyalizm işbirlikçisi Körfez ülkelerinin bu plana onay vermesi, projenin hayata geçirilmesi açısından kritik görülüyor. Suudi Veliaht Prens ile BAE Emiri’ne adeta “ağızlarına çalınan bir parmak bal” gibi sunulan bu jestlerin nedeni de büyük ölçüde bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor olsa gerek.
Plana göre İsrail, ilk yıl boyunca “güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için genel haklarını” koruyacak, ancak iç güvenliğin neredeyse tamamı belirtilmemiş “üçüncü ülke vatandaşları” ile Irak İşgali’nden bu yana emperyalizmin bütün kirli operasyonlarının asli eşlikçilerinden olan “Batılı” özel askeri şirketlere devredilecek.
Gazze’nin yeniden inşası, öncelikle büyük miktardaki enkaz ve patlamamış mühimmatın temizlenmesiyle başlayacak; ardından kamu hizmetleri ve elektrik şebekesinin yeniden inşasıyla devam edecek. Plan ayrıca, Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail’e kara bağlantısı olan en güneyde yeni bir liman ve havaalanı yapılmasını öngörüyor. Plan kapsamında, Gazze’ye su ve elektrik sağlamak amacıyla Sina Yarımadası’nda bir su arıtma tesisi ve güneş enerjisi santrali kurulması planlanıyor. Gazze’nin İsrail ile doğu sınırı, Amerikan elektrikli araç şirketleri ve bölgesel veri merkezlerine ev sahipliği yapacak “akıllı” bir sanayi bölgesi olarak tasarlanıyor. Gazze’nin batı sahili ise BAE’nin Dubai’de inşa ettiği palmiye biçimli yapay adalara benzer adalarla donatılarak “dünya standartlarında tatil köyleri” barındıracak. Gazze Şeridi’nin merkezinde, sahil beldeleri ile sanayi bölgesi arasında, altı ila sekiz yapay zekâ destekli akıllı planlı şehir inşa edilmesi öngörülüyor.
Buna karşılık belgede nihai bir Filistin devletine atıfta bulunulmuyor. Yalnızca net olarak tanımlanmamış bir “Filistin yönetim biriminden” bahsediliyor ve bu yapının, Trump’ın ilk döneminde imzalanan İbrahim Anlaşmaları’na katılması öngörülüyor.
Nihai hedef: Tehcir
Trump yönetimi, Gazze planını hayata geçirebilmek için ilk etapta Hamas’ın İsrail tarafından silahsızlandırılmasını ya da Hamas’ın bunu gönüllü olarak gerçekleştirmesini öngörüyor. Netanyahu da daha önce Hamas’sız bir Gazze’yi ele geçirme niyetinde olduklarını dile getirmişti. Bu açıdan plan, ABD ile İsrail arasında bir uyuma işaret etse de Netanyahu, Hamas’ın silahsızlandırılması gerektiğini söylemek dışında, Gazze’nin geleceğine dair hiçbir zaman net bir vizyon sunmadı. Trump’ın planı ise bir bakıma bu boşluğu dolduruyor.
Gazze’nin 1967’de Altı Gün Savaşı’yla Mısır’ın kontrolünden koparılıp İsrail tarafından işgal edilmesinden bu yana Siyonizm’in gündeminde hep Filistinlileri Gazze’den çıkarma hedefi yer aldı. İsrail’in Gazze’yi “dünyanın en büyük açık hava hapishanesine” dönüştürmesi ve Aksa Tufanı operasyonunun ardından bölgeyi fiilen yaşanmaz hale getirmesi de bu hedefin bir parçası. Görünen o ki, Filistinlilerin yurtlarından “temizlenmesi” Netanyahu açısından, Gazze’nin zaten Filistinlilerden “arındırılmış” geleceğinin şekillendirilmesinden çok daha öncelikli bir hedef. Böyle olunca, Trump’ın İsrail’in dümdüz ettiği bu topraklarda yeni bir sermaye merkezi yaratma planı, her iki tarafı da memnun edebiliyor.
Sonuç yerine
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana aralıksız devam eden saldırılarına karşın halen Gazze’de yaşayan 2 milyon Filistinlinin insan yerine konmadığını ve akıbetlerinin emperyalistlerin gündeminde olmadığını ayrıca belirtmeye gerek yok.
Tam da bu noktada, emperyalist kapitalizmin gerçeği bütün çıplaklığıyla karşımızda duruyor: Sermaye birikimi ile şiddet birbirinden ayrı olgular olarak değil, tek bir sömürü düzeninin iç içe geçmiş iki yüzü olarak gerçekleşiyor. Gazze’de katledilen Filistinliler, yurtlarından sürülmek istenen milyonlar, emperyalizmin halklara dayattığı bu yağma düzeninin en yakıcı örneklerinden biri olarak yaşanıyor.
Bugün emperyalizme karşı direnen halklarla dayanışmanın yolu ise, kendi ülkemizde bu zinciri kırmaktan geçiyor. Çare açık: Ülkemizi emperyalizmden ve işbirlikçilerinden kurtarmak, halkın iktidarını kurmak.
Notlar:
- Bu süreçte Trump’ın sosyal medya platformu Truth Social’da Gazze’ye dair planını yapay zekâ ile görselleştiren bir “utanç vesikası” videoya da maruz kalmıştık. ↩︎
- GHF, İsrail’in Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere uluslararası insani kuruluşların Gazze’de gıda yardımı dağıtmasını engellemesi üzerine, Filistinlilerin gıdaya erişimini stratejik bir silaha dönüştürmek amacıyla ABD ve İsrail’in ortak girişimiyle kurulmuştu. ↩︎