Ali İsmail Korkmaz’ın polisler ve gerici güruhlar tarafından katledilmesinin 12. yıl dönümündeyiz. Ali İsmail’in sokak ortasında öldürülmesi, Türkiye’de örgütlü gericiliğin en çarpıcı hali, AKP’nin ise gurur kaynağı olmayı sürdürüyor.
Mehmet Can Karaca
“AKP otoriterleşiyor mu?”
Gezi Direnişi’nin ateşlediği tepki, sadece AKP iktidarına karşı değil, onun temsil ettiği siyasal ve toplumsal dönüşümlerin tamamına karşıydı. AKP, siyasi geleneğinin ve programının adeta söz verircesine halkın önüne koyduğu adımlarını teker teker gerçekleştirdi.
Fethullah Gülen cemaati ile beraber iktidarı paylaştıklarını, Türkiye’nin rotasını siyasal İslamcı bir çizgiye getirdiklerini, tarikat ve cemaatlerin iktidarı olacaklarını her fırsatta yinelemişlerdi. Yaratacakları dindar nesil ile laikliğe karşı mücadeleyi başat unsur olarak önlerine koyduklarını hep söylemişlerdi.
Yargının, bürokrasinin ve emniyetin tüm kılcal damarlarına kadar doldurulan cemaat mensuplarıyla Cumhuriyet’in kazanımlarına bir saldırı niteliği taşıyan Ergenekon ve Balyoz Davaları süreçlerini yönettiler, yargıyı bir silah olarak kullanacaklarını gösterdiler. Medya ve gazetecilik üzerine yoğunlaştırdıkları baskılar ile iktidarlarının sorgulanamayacağı bir ülke atmosferi yaratmak istediler.
Sokak eylemleri ve her biçimiyle sandık dışı muhalefeti polisin orantısız şiddetiyle bastıracaklarını, 2011 yılında Hopa’da AKP karşıtı protestolarda yer alan emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüne sebep olarak göstermişlerdi bile.
Her iş sektöründe yaygınlaşan taşeronlaşma ile işçilik için sendikasız, asgari ücretli, kıdemsiz, hak arama kanalları kapalı olan bir atmosfer yaratıldı. “Ekonomik istikrar ve büyüme” adı altında anayasal güvenceyle korunan grev hakkı milli güvenlik gerekçesiyle fiilen yasaklandı. AKP’nin öncüllerinden devraldığı neoliberal politikalarıyla Kamu İktisadi Teşekkülleri özelleştirildi, gelecek yıllarda tüm iş sektörlerinde çalışanların sosyal haklarının gasp edilmesi için bu hamleler bir garanti niteliği taşıyacaktı.
Sendikalaşma ve örgütlenme başlı başına kriminalize edildi, emek mücadelesinin kazanımı olan örgütlenme hakkı tehdit olarak algılandı. Toplu iş sözleşmesi hakkı her fırsatta engellendi. Sendika kurmak veya üye olmak “terör” suçu sayıldı.
Üniversiteleri AKP’nin arka bahçesine dönüştürme çabaları; atanmış rektörler ile, kampüslerde düzenlenen eylemler, forumlar, tiyatro gösterilerinin yasaklanmasıyla, öğrencilerin üniversite yönetimleri tarafından fişlenmesi ve polis tarafından hukuksuz gözaltılara maruz bırakılmasıyla, öğrenciler hakkında yersiz terör soruşturmalarının açılmasıyla kendini belli ediyordu.
Cumhuriyet ile hesaplaşan AKP
Osmanlı’da meşruiyete karşı İslamcı bir ayaklanma olarak başlayan 31 Mart Vakası’nda rejim muhalifi askerler, isyanlarına Taksim’deki Topçu Kışlası’ndan başlamışlardı Bu gerici ayaklanmanın sembolünü teşkil eden Topçu Kışlası, 1940 yılında yıkılmış ve bugünkü Gezi Parkı haline getirilmişti. AKP iktidarı işte temelini attıkları rejimin bir göstergesi, koyuldukları rotanın ve geleneğinin bir temsilcisi olarak Topçu Kışlası’nı tekrardan Gezi Parkı’na inşa etmek istedi.
Dönemin üniversite gençliğinin karşılaştığı, AKP elinde biriken ve birikmeye devam edecek olan baskı araçlarının çoğalmasıydı. Gezi Direnişi’nde ve bugüne kadar bizi getiren yıllarda AKP iktidarına karşı mücadelede en çok ısrar eden toplumsal kesimin gençlik olması bizi bu sebeple şaşırtmamalı.
Cumhuriyetin, Osmanlı’nın mirasıyla hesaplaştığı yerde büyüyen Gezi Direnişi, aynı zamanda Türkiye modernleşmesine sahip çıkılmasıydı. Cumhuriyetin anayasal, toplumsal ve siyasi kazanımlarının korunup geliştirilmesi anlamına geliyordu. Modernleşmenin bir sütunu olarak üniversiteler, bununla beraber üniversite gençliği, AKP’nin yaptırımlarına karşı eylemselliği yükselten ana dinamik oldu.
Ali İsmail aydınlanma mücadelemizde yaşıyor
Gençliğin iradesini kırmak isteyen AKP yargısı, 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın katillerini bu sebeplerden dolayı korudu. Eskişehir’de görülen dava “güvenlik gerekçesiyle” Kayseri’ye taşındı. Cezalar “kasten öldürme” değil, “kasten yaralama sonucu ölüme neden olma” kapsamında verildi. Linç eden 8 kişiden 3’ü dışındakiler beraat aldı. Ceza alan iki polis ve bir sivil en fazla 5 yıl hapis yattı ve tahliye edildi.
Türkiye’de özgürlük mücadelesi aynı zamanda bir aydınlanma mücadelesidir. AKP’nin örgütlü gericiliğinin öldürdüğü Ali İsmail sadece Gezi’nin değil, Türkiye’de aydınlanma mücadelesinin de şehidi olmuştur. Katledilmesi, AKP’nin büyüttüğü örgütlü gericiliğin en karanlık tezahürüdür. Onun anısı ise Türkiye gençliğinin baskıya ve eşitsizliğe karşı sürdürdüğü mücadelenin simgesi olmaya devam edecektir.