Markopaşa, 24 Saat ve Zincirli Hürriyet gibi yayınlar, 1940’ların sonunda yoğunlaşan gerici baskıların hedefi oldu. Sokak gösterileriyle tehdit edildiler, matbaaları yıldırıldı, nüshaları meydanlarda yırtıldı. Yayınlar, linç kampanyalarıyla susturulmaya çalışıldı.
Oğuzhan Aygen
Türkiye’nin çok partili siyasi hayata resmen geçişi, 1945 yılında Nuri Demirağ tarafından Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla gerçekleşti. 1946 yılının başında Demokrat Parti’nin kurulmasıyla da bu süreç ivme kazandı. Aynı yıl, sendikal hareketlerde ve devrimci siyasette de bir canlanma gözlendi. Esat Adil Müstecaplıoğlu liderliğinde kurulan Türkiye Sosyalist Partisi ile Şefik Hüsnü Deymer’in öncülüğünde kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi kısa sürede yasaklandı. Yeni kurulan sendikalar kapatıldı, emekçilere grev hakkı verilmeyeceği de netleşti. Bu dönem aynı zamanda Köy Enstitülerinin de “kızıl komünist yetiştirdiği” ve “kızlı erkekli eğitim yapıldığı” gerekçesiyle CHP eliyle hedefe konduğu, kapatılması ya da içinin boşaltılması için yoğun bir kampanyanın başlatıldığı dönemdi.
Üniversitelerde cadı avı
1947 yılına gelindiğinde baskılar daha da yoğunlaştı. Devrimcilere yönelik bir cadı kazanı fokur fokur kaynatılıyordu. 1 Mart 1947’de, 67 Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) öğrencisinin imzaladığı bir dilekçeyle hükümete başvurularak “komünist hocalar” olarak hedef gösterilen Niyazi Berkes, Behice Boran ve Pertev Naili Boratav’ın işten çıkarılması istendi. Buna karşılık, 108 DTCF öğrencisi hocalar lehine bir dilekçe yayımladı. 6 Mart 1947’de Ankara’da yaklaşık bin kişilik bir kalabalık, DTCF önünde bu hocaları protesto etti. Ardından Ulus Meydanına yürüyerek “Kahrolsun kızıllar, kahrolsun komünistler” sloganları atarak Markopaşa ve 24 Saat gazetelerinin nüshalarını yırttılar.
Kalabalık, daha sonra 24 Saat gazetesinin basıldığı matbaaya yürümek istedi ancak polis engel oldu. Buna rağmen Sakarya Matbaası, 24 Saat’i basmaktan vazgeçti. Markopaşa gazetesi nüshalarının Eskişehir’e taşındığı Toros Ekspresi’ne yönelik saldırı girişimi de yaşandı. Turancı Altın Işık dergisi ise üniversite gençliğini Markopaşa’ya karşı harekete geçmeye çağırarak gazeteyi açıkça tehdit etti.1 Bu saldırılar yalnızca solcuları değil, onların gazetelerini basan matbaacıları da sindirme amacını taşıyordu. Sonuçta, devrimciler gazetelerini basacak matbaa bulamaz hâle geldiler. Sürecin sonunda Berkes, Boran ve Boratav üniversiteden uzaklaştırıldı.
Zincirli Hürriyet’e Tan modeli saldırı
Bu dönemde baskılardan nasibini alanlardan biri de 1960’larda Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanlığını yapacak olan Mehmet Ali Aybar’dı. O yıllarda İstanbul’da çıkardığı “Hür” gazetesi sıkıyönetim tarafından kapatılınca, Aybar İzmir’de “Zincirli Hürriyet”i çıkarmaya başladı. Ancak bu gazete de tıpkı Tan gibi saldırıya uğrayacaktı. 1947’de yürürlüğe konan Truman Doktrini’ne, Amerikan yardımlarına ve Türkiye’nin ABD güdümüne girmesine karşı çıkan Aybar, bu görüşlerini Zincirli Hürriyet aracılığıyla kamuoyuna duyuruyordu. Gazetenin ikinci sayısının yayımlanmasından sonra Aybar’a “Gençlik” imzalı bir mektup gönderildi. Mektupta kendisine “komünist”, “Türk düşmanı” gibi hakaretler yöneltiliyor, Tan gazetesi örnek gösterilerek Zincirli Hürriyet’in de aynı akıbete uğrayacağı tehdidinde bulunuluyordu.
19 Nisan günü İzmir’de Cumhuriyet Meydanı’nda yaklaşık 100-150 kişilik bir öğrenci grubu toplandı. Ellerinde bayraklar ve Atatürk portresi taşıyan öğrencilerden biri, Zincirli Hürriyet’in komünist propaganda yaptığını, “Türk yurdunu Ruslara satmak istediğini” öne sürdü. Kalabalık, “Savulun kızıllar, gençlik geliyor!” şiirini okuyarak yürüyüşe geçti ve Doğanlar Basımevi’ne ulaştı. Matbaaya giren grup, gazeteye ait tüm nüshaları yırttı. Konak Meydanı’na geçerek ellerindeki gazeteleri yırtmayı sürdürdü. Polis olaylara müdahale etmedi. Bu saldırı, Aybar’ın eski gazetesi Vatan’da “Kızıl propaganda yapan Zincirli Hürriyet gazetesi gençlik tarafından basıldı” başlığıyla verildi.
Ulus gazetesi ise “Halk, talebeleri şiddetle alkışladı” diye yazdı. Olaydan sonra Aybar, İzmir’de matbaa bulamayınca İstanbul’a döndü. 1948’de sıkıyönetimin kalkmasının ardından gazeteyi İstanbul’da yeniden yayımlamaya çalıştı. Ancak sadece bir sayı çıkarabildi. Çünkü matbaalara yönelik baskılar devam etti. Sabahattin Ali, öldürülmeden önceki son yazısını işte bu son sayıya yazmıştı.2
Bu dönemde saldırıya uğrayan bütün ilerici yayınlar, yalnızca sivil şiddete değil, aynı zamanda doğrudan devletin soruşturma ve yasaklama mekanizmalarına da maruz kaldı. Pek çoğu kapatıldı, editörleri tutuklandı, matbaalar sindirildi.
Demokratikleşme değil linç dönemi
İlerici ve muhalif gazetelere yönelik saldırılar, Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminde de hız kesmeden sürdü. Bu dönem yalnızca basına yönelik saldırılarla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda Atatürk heykellerine Ticani tarikatı mensuplarınca yapılan saldırılar, 6-7 Eylül olayları ve İsmet İnönü’ye Uşak, Topkapı ve Kayseri’de yapılan saldırılar, bu dönemin baskıcı karakterini açıkça gösterdi. Basına yönelik saldırılar içinde en dikkat çekici olanlar ise gazeteci Ahmet Emin Yalman’a Malatya’da yapılan suikast girişimi ve “Demokrat İzmir” gazetesine yönelik linçtir.
Uzun yıllar gazetecilik yapan ve o dönem Vatan gazetesinde yazan Ahmet Emin Yalman, siyasal İslamcı çevrelerin hedefindeydi. DP lideri Adnan Menderes’in Malatya’daki parti kongresini takip etmek için şehre giden Yalman, 22 Kasım 1952 gecesi kongre konuşmasını matbaaya yetiştirmek için postaneye giderken, lise öğrencisi Hüseyin Üzmez tarafından vuruldu. Yalman, 1940’lı yıllarda devrimcilere yönelik saldırılarda kışkırtıcılık yapmış bir figürdü. Kendi beslediği canavar, sonunda dönüp onu vurmuştu. Hüseyin Üzmez daha sonra Vakit (bugünkü Yeni Akit) gazetesinde yazarlık yaparak gerici camiada “saygın” bir yere oturdu.
Demokrat İzmir
Demokrat İzmir gazetesi, yayın hayatına başladığında DP’liler tarafından çıkarılıyordu. Ancak parti içi eleştiriler ve DP’nin baskıcı politikaları karşısında gazete muhalif bir çizgiye geçti. Bu yüzden gazete resmi ilan kesintisi, kağıt ambargosu, toplatma ve yasaklarla sık sık karşılaştı. Ancak en büyük saldırı 2 Mayıs 1959’da gerçekleşti. O gün, İsmet İnönü’nün İzmir’e gelişi nedeniyle Demokrat Partililer Konak’taki il binasında toplanmıştı. Akşam saatlerinde Alsancak DP binasında küçük çaplı bir patlama oldu. Olay, Konak’taki kalabalığı harekete geçirdi. Ellerinde taş ve sopalarla Demokrat İzmir gazetesine yöneldiler. Gazete önünde dönemin Belediye Başkanı Faruk Tunca, kalabalığa “Serbestsiniz arkadaşlar, bütün mesuliyet bana aittir. Yakın yıkın, burası komünist gazete ve matbaadır” dedi. Bu sözler Yassıada duruşmalarında da kayıtlara geçti.
Saldırı 21.15’te başladı ve 22.03’e kadar sürdü. Camlar, makineler, malzemeler tahrip edildi. Yangın çıktı. Gazete çalışanları savcılık, emniyet ve valiliği aradı. Ancak yardım ulaşmadı. Gecikmeli gelen itfaiyenin hortumu saldırganlarca kesilmeye çalışıldı. Yangın, uzun uğraşlar sonucu söndürüldü. Bu olay doğrudan DP iktidarının tertiplediği bir saldırıydı ve Yassıada’da yargılamaya konu oldu.3 Demokrat İzmir gazetesi, 1979’da Yeni Asır’la birleşene dek yayın hayatına devam etti.
Notlar:
- Korkmaz, Dilan (2020), İkinci Dünya Savaşı Sonrası Türk Basınında Emperyalizm Eleştirileri: Markopaşa Örneği (Tez), Sf. 139, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı. ↩︎
- Ünlü, Barış (2001), Bir Siyasal Düşünür Olarak Mehmet Ali Aybar ve Dönemi (Tez), Sf. 85 – 105, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı. ↩︎
- Solak, Aslı (2017), Türkiye’de Basın – Siyaset İlişkisine Bir Örnek: Demokrat İzmir Gazetesi (1946 – 1960) (Tez), sf. 218 – 366, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı. ↩︎