Salı, Temmuz 22, 2025
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
No Result
View All Result
ideo
No Result
View All Result

Çok partili Türkiye’nin 79. yılı: Ne değişti?

ideo ideo
21 Temmuz 2025
Türkiye
Çok partili Türkiye’nin 79. yılı: Ne değişti?

Türkiye’nin resmen çok partili sisteme geçtiği bu tarihin 79. yıl dönümünde sorulması gereken asıl soru, kaç parti olduğundan ziyade, halkı gerçekten temsil eden bir partinin olup olmadığıdır.

Ekin Gözek 

21 Temmuz 1946 tarihi, Türkiye’nin siyasal tarihindeki önemli dönemeçlerden biri. Tek parti yönetiminden çıkış yönünde atılan ilk adım, 1946 seçimleriyle birlikte oldu. Henüz siyasal rekabetin yerleşiklik kazanmadığı, Cumhuriyet devriminin sağlamlaştırılmaya çalışıldığı bir dönemde pek çok sorunu beraberinde getirse de ilk kez bu tarihte seçim pusulasında birden fazla partiye oy verildi. 

Ülkemizde seçim kavramıyla Osmanlı döneminde 1876 tarihli Kanuni Esasi’nin yürürlüğe girmesi ile tanışıldı. Ancak bu süreçte gerçekleştirilen seçimler modern anlamda bildiğimiz seçimlerden farklı bir atmosferde gerçekleşmişti. 

Cumhuriyet’in ilanından sonra kurulan siyasal sistemde, Türkiye uzun yıllar tek bir partinin denetiminde yönetildi. Bu süreç 1923’te Halk Fırkası’nın (Cumhuriyet Halk Partisi) kurulmasıyla başladı. Ancak bu dönemde çeşitli çok partili yaşam denemeleri de yaşandı.

Menderes siyasi sahneye çıkıyor

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1924 yılında kurulduğunda ülkenin farklı bölgelerinde büyük ilgi gördü. Ancak Şubat 1925’te patlak veren Şeyh Sait İsyanından kısa bir süre sonra kapatıldı. Gerekçe olarak, partinin ‘irticai unsurların faaliyetlerine alan açtığı’ gösterildi. Ardından 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası sahneye çıktı. Kurucusu, Mustafa Kemal’in eski silah arkadaşı Fethi Okyar’dı. Parti içerisindeki önemli isimlerden biri ise Adnan Menderes’ti. Parti kısa sürede özellikle dönemin ekonomik kriz koşullarından etkilenen kesimler arasında karşılık buldu. Ancak gelişmelerin kontrol dışına çıkacağı endişesiyle, bu parti de birkaç ay içinde kapatıldı. 

Devletçi ekonomik modelin sonu

2. Dünya Savaşı sonrasında ise uluslararası dengeler değişti. Emperyalizmle uyumlu bir çizgi izlemek isteyen Cumhuriyet rejimi, Sovyetler Birliği ile olan dostluğu sonlandırarak yönünü ABD eksenli emperyalist/kapitalist bloka çevirdi. Bu yönelim, içeride de bazı sınıfsal çatlakları gün yüzüne çıkardı. Devletçi ekonomik modelin sınırlarına gelinmiş, büyük toprak sahipleri ve ticaret burjuvazisi daha liberal, serbest piyasacı bir düzen talep etmeye başlamıştı. 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) sunduğu Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu CHP ve DP ayrılığında önemli bir rol oynadı. O zamanlar CHP’den Aydın milletvekili olan Adnan Menderes bu kanunu en çok eleştirenlerden biriydi. Bu eleştirinin ise sebebi Menderes’in kendisinin de bir toprak sahibi olmasıydı. Menderes, topraklarını kaybetme korkusuyla CHP’nin bu hamlesini özel mülkiyete bir saldırı olarak niteledi. 

Demokrat Parti’nin kuruluşu

Bu taleplerin sonucu olarak, 1945’te CHP içinden ayrılan bir grup milletvekili Demokrat Parti’yi (DP) kurdu. DP, özellikle devlet eliyle yeterince pay alamamış yerel sermaye çevrelerinin, toprak ağalarının ve orta sınıf esnafın temsilciliğini üstleniyordu. 

Biçimsel anlamda çok partili yaşama geçiş, bu koşullar altında 1946’da gerçekleştirildi. Ancak halk için bu değişim, gerçek bir temsil anlamına gelmiyordu. Açık oy, gizli sayım yöntemiyle yapılan seçimler, yarışan partiler bakımından işçi sınıfının ve yoksul köylünün değil, devletin ve sermayenin tercih ettiği adayları temsil ediyordu. Demokrat Parti bu seçimlerde 62 vekille meclise girmeyi başardı. 

Serbest piyasa ‘özgürlüğü’

Demokrat Parti, CHP’ye karşı “özgürlük” söylemiyle bazı halk kesimlerinin desteğini kazandı. Ancak bu özgürlük söylemi, geniş emekçi kesimlerin sosyal haklarına dayalı bir özgürlük anlayışı değil, serbest piyasa düzenini savunan liberal bir çerçeveye oturuyordu. DP, mülkiyet düzenine dokunmadan, sadece yönetim tarzını “yumuşatma” sözü veren bir partiydi. Dolayısıyla bu dönemde atılan adımlar, gerçek bir halk iktidarına değil, siyasi düzenin yeniden tanımlanmasına hizmet etti.

İşçi sınıfının, köylünün, kadınların ve yoksul halk kesimlerinin gerçek temsilcilerden yoksun olduğu bir dönüşümün başlangıcı olan 21 Temmuz 1946 seçimlerinin ardından, muhalefet ve iktidar arasında sürtüşmeler giderek sertleşti. 1947 yılında bütçe tartışmaları sırasında Adnan Menderes ve Recep Peker arasında yaşanan tartışma meclisinin işleyişini 7 ay boyunca sekteye uğratmış ve 7 ay boyunca Demokrat Partili vekiller meclise gelmemişti. Bu kriz Recep Peker’in istifası ile sonuçlanırken iki tarafla da barıştırma amaçlı görüşen İsmet İnönü, tarafsızlık ve demokrasi vurgusu yaparak her iki partiyi de meşru gördüğünü ilan ettiği 12 Temmuz Beyannamesini yayınladı. 

Kısa ömürlü ‘Millet Partisi’ 

Bir diğer partinin doğuşu ise, 1948 yılında meydana geldi. Demokrat Parti içerisinden ihraç edilen üyeler Millet Partisini kurdu. Bu partinin fahri başkanlığını Fevzi Çakmak yapıyordu. Parti, CHP’yi laiklik anlayışı sebebiyle eleştiri topuna tutarken DP’yi ise yeterince muhalefet yapmamakla suçladı. Kişisel özgürlüklerin genişletilmesini ve liberal iktisat anlayışına eğilinmesi gerektiğini savunan parti seçimlerde başarı kazanamadı ve laiklik ilkesine aykırı propaganda faaliyetleri gerekçesiyle 1954 yılında kapatıldı. 

DP iktidarı ve Amerikancı dönüşüm

Demokrat Parti’nin Mecliste yer edinmesinden 4 yıl sonra yapılan genel seçimlerde, DP yükselişini sağlamlaştırarak iktidar oldu. İktidardaki ilk adımı masraf olduğu gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmaktı. Bu dönemde, Türkçe ezan kaldırılarak Arapça okunmaya başlandı, Halkevleri kapatıldı, Köy Enstitüleri ise kapatılması ile sonuçlanacak dönüşüm sürecine girdi. 

DP’nin tarihinde önemli hamlelerinden biri de Kore Savaşına asker göndermesiydi. Savaşın başlaması ile Birleşmiş Milletler’in dünyaya yaptığı çağrıyı NATO’ya girmek için bir şans olarak gören Menderes iktidarı, gecikmeden Kore’ye beş binden fazla asker gönderdi. Ekonomide serbest piyasa yöntemi benimsenerek yabancı sermayeye teşvik kanunları çıkarıldı. DP sermaye grubunun temsilini elinde tutuyor, siyasi ve ekonomik anlamda Türkiye’nin bağımsızlığı giderek silikleşiyordu. Demokrat Parti’nin liberal ve gerici siyasi programı 1960 ihtilaline kadar devam edecekti. 

Türkiye’nin ‘çok partili sisteme geçiş’ adımı, görünürde demokrasinin gelişimi olarak sunulsa da, içerikte Türkiye’nin emperyalist kapitalist düzene tam entegrasyonunun başlangıcı haline geldi. 

CHP’nin içinden çıkan ve kısa sürede iktidara gelen Demokrat Parti, halkın değil, büyük toprak sahiplerinin, yerli burjuvazinin ve ABD eksenli dış sermayenin temsilcisi oldu; halk egemenliği söylemi, serbest piyasa kurallarının halk üzerindeki tahakkümünü gizlemenin aracı haline getirildi.

Yine ‘millet egemenliği’ söylemi, yine aynı rota

Bugün aynı ‘millet egemenliği’ söylemiyle benzer çizgide hareket eden AKP iktidarının Menderes’leri kutsaması boşuna değil. AKP’nin sürdürdüğü otoriter, piyasacı ve dinci iktidar pratiği, köklerini işte bu 1946 sonrasında şekillenen ‘çok partili’ ama halksız düzende buluyor. 

Türkiye’nin çok partili sisteme geçiş serüveni, günümüzde kutsanan “Ne kadar çok temsil, o kadar çok demokrasi” formülünün tarihsel koşullardan kopuk ele alındığında nasıl bir ezbere dönüşebildiğinin açık bir kanıtı. Halkın, emekçi sınıfların sesinin duyulmadığı, çıkarlarının temsil edilmediği bir siyasi düzen, tek parti de olsa, çok partili de olsa eşitliğe ve özgürlüğe dair hiçbir çözüm sunamıyor. 

Tam da bu nedenle, liberaller ve gericilerin Türkiye’de çarpık bir şekilde gelişen bu çok partili dönemi kutsamak adına sıkça tekrarladıkları ‘tek partili dönemi lanetleme’ tutumu, ‘demokrasi ruhunda ortaklaşmayı’ değil, tek parti uygulamaları üzerinden doğrudan Cumhuriyet yönetimiyle hesaplaşmayı amaçlıyor.

Bu nedenle, Türkiye’nin resmen çok partili sisteme geçtiği bu tarihin 79. yıl dönümünde sorulması gereken asıl soru, kaç parti olduğundan ziyade, halkı gerçekten temsil eden bir partinin olup olmadığıdır.

ideo

ideo

Diğer içerikler

Kapitalizmin ameliyat masası: Sağlık turizminin karanlık yüzü
Türkiye

Kapitalizmin ameliyat masası: Sağlık turizminin karanlık yüzü

ideo
21 Temmuz 2025
Gerici ısrar sürüyor: Anıtkabir’e komşu cami planı yine mahkemeden döndü
Türkiye

Gerici ısrar sürüyor: Anıtkabir’e komşu cami planı yine mahkemeden döndü

ideo
21 Temmuz 2025
Bir cinayet ve sonrası: Mattia Ahmet Minguzzi davası ne gösteriyor?
Türkiye

Bir cinayet ve sonrası: Mattia Ahmet Minguzzi davası ne gösteriyor?

ideo
20 Temmuz 2025
Eğitimde laikliğe saldırılar devam ediyor: Danıştay, zorunlu din dersini anayasal buldu
Türkiye

Eğitimde laikliğe saldırılar devam ediyor: Danıştay, zorunlu din dersini anayasal buldu

ideo
20 Temmuz 2025
Sağlıkta şiddetin dünü bugünü
Türkiye

Sağlıkta şiddetin dünü bugünü

ideo
19 Temmuz 2025
ideo

© 2024 ideo

  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
  • Künye

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
  • Künye

© 2024 ideo