Kamuoyunda komünist başkan olarak bilinen Fatih Mehmet Maçoğlu’nun 2024 yerel seçimlerinde Kadıköy’den belediye başkanı adaylığı duyuruldu. SMF üyesi olan Maçoğlu’nun TKP çatısı altındaki adaylığı ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi.
Özellikle ana muhalefete yakın medya kuruluşları Maçoğlu’nun, CHP’nin kalesi olarak bilinen bir ilçede adaylığını koymasına karşı konum aldı. Elbette konu tercihin doğruluğu ya da yanlışlığı değil, ilgili kuruluşların CHP ile sahip olduğu ilişki. Ancak yine de eleştirileri ciddiye almak zorundayız. En nihayetinde ortaya konan argümanlar AKP’den rahatsız olan tüm toplum kesimlerini doğrudan etkileme potansiyeline sahip.
Taş yerinde mi ağırdır?
Eleştirilerden ilki yer değişikliği ile ilgili. Sahi Maçoğlu, neden zaten başarılı olduğu yerde değil de başka bir kentte aday oldu?
Aslında benzer bir soru daha düşük yoğunluklu olsa da bir önceki seçimde de sorulmuştu. Ovacık’ta işler iyi giderken Tunceli Merkez adaylığını gereksiz görenler, seçilmesi mümkün değil diyenler olmuştu. Sonuçta Dersim Demokratik Halk Dayanışması’nın çalışması başarılı oldu ve belediye kazanıldı.
Merkezde AKP’nin kayyumunun bilinçli olarak yaptığı borçlarla mücadele edildi. Hem halkçı belediyecilik örnekleri yaratıldı hem de belediye işçileri Türkiye için öncü sayılabilecek haklara sahip oldu. İhalelerle yandaşları zengin etme, kamu kaynaklarının yağmalanması ve rant için doğal zenginliklerin yok edilmesi devri bitmiş oldu. Halka ait olanlar, halk için ve halk tarafından en etkili biçimde kullanıldı.
Aynı kentin küçük ilçesinden merkez ilçesine gitmek ile Türkiye’nin batısında bambaşka bir kültüre ve niteliğe sahip bir ilçeye doğru yol almak aynı şey değil elbette. Yine de bahsettiğimiz şehrin Türkiye’nin en büyük metropolü olduğunu ve neredeyse tüm nüfusunun iç göç sonucu oluştuğunu hesaba katmalıyız. Gümüşhane ya da Bayburt adaylığı tartışmıyoruz sonuçta.
Türkiye’de neredeyse hiçbir kent yoktur ki orada doğmuş olanların çoğu İstanbul’da yaşamasın. Küçük kentlerden farklı olarak, İstanbulda “yedi göbekten İstanbulluyum diyebilecek” ilçe belediye başkanı ya da belediye meclisi üyesi de pek bulunmaz. Dolayısıyla Maçoğlu’nun adaylığının bu açıdan herhangi bir ayrıksı ya da şaşırtıcı yan taşıdığını söylemek doğru değil.
Kendimize sormamız gereken soru şu: Karadenizli müteahhitlerden kahraman çıkarırken sorun olmayan durum; ranta karşı mücadelesinde kendisini kanıtlamış, daha önce sahip olduğu iki belediye deneyimde bırakalım yolsuzluğu, kendisinin ya da yakınlarının kişisel serveti hiçbir biçimde artmamış namuslu bir sosyalist söz konusu olunca neden sorun olarak görülüyor?
Dersim’de ortaya konan pratiğin bir tür tatlılık ve hoşluk olarak kalması bize yetmiyorsa; onun ülkenin en çok nüfusuna sahip kentinde, emeğin ve sermayenin başkenti, kavgamızın şehri İstanbul’da halkla buluşma çabasından rahatsız olamayız. Olsa olsa heyecan duyarız.
Kadıköy’de conconlar mı yaşıyor?
Karşı argümanlardan birisi de Kadıköy’ün profili ile ilgili. Sözcü televizyonundan Fatih Portakal’ın haddini aşan ifadeleri ile ‘conconlar’ yaşıyor ilçede.
Kadıköy’ün Türkiye’nin sosyo ekonomik açıdan en gelişkin ilçelerinden birisi olduğu sır değil. Bu konuda onlarca araştırma var. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi’nde yürütülen araştırmaya göre Kadıköy’de ortalama hanehalkı geliri İstanbul ortalamasının iki katı düzeyinde. Dolayısıyla en azından 7 yıl öncesinin verilerine göre Kadıköy’ü İstanbul’un görece zengin ilçelerinden birisi olarak kabul edebiliriz.
Gelir farkı iki nedene sahip olabilir. Birincisi Kadıköy’de patronların (ya da burjuvaların) yaşaması, ikincisi ise Kadıköy’de yaşayan emekçilerin görece daha çok gelir getiren işlerde çalışıyor olması.
İlk olasılığı kolayca eleyebiliriz. Kadıköy’ün 500 bin civarı bir nüfusu var ve Türkiye’de herhangi bir ilçede bu kadar patronun bir araya gelmesi pek mümkün değil. Yine de başka ilçelere göre daha fazla patron yoğunluğunun olduğu söylenebilir. Ancak bu iddiayı ortaya atarken de dikkatli olmak gerekir, çünkü gelir düzeyi olarak ortalamanın yalnızca iki katından bahsediyoruz. Yani patron yoğunluğu konusunda çok iddialı olacaklar var ise ilçenin geri kalanının İstanbul ortalamasına göre çok daha yoksul olduğunu kanıtlamalılar.
Bizce akla daha yatkın olan kaynağın Kadıköy’de yaşayan emekçilerin çoğunun ücretleri ile ilgili olması. Ancak ulaşabildiğimiz son araştırma 7 yıl öncesinden ve son yıllarda yaşanan gelişmelerin ücret makasını daralttığını biliyoruz. Enflasyonu destekleyen politikalar üreten AKP iktidarı asgari ücretlilerin gelirini görece korurken, asgari ücretin üstünde kazananların gelirleri hızla erimesine ise göz yumdu.
Disk-Ar’ın araştırmasına göre 2002 yılında asgari ücretin iki katından fazla kazananların toplam çalışanlara oranı yüzde 40,1 iken, aynı oran 2022 yılında 18,1’e gerilemiş.
Özetle şunu söyleyebiliriz: Türkiye’nin son yıllarında en çok gelir kaybına uğrayan kesimleri ‘nitelikli emek’ olarak görülen işlerde çalışanlar. Yani Kadıköy’de çokça beyaz yakalının yaşıyor olması bir dezavantajdan çok avantaj olabilir. Örgütsüzlüğün nelere yol açtığını, kariyer basamaklarını tırmanmanın hiç de kendilerine anlatıldığı gibi mümkün olmadığını bizzat yaşayan insanların sosyalizme kapalı olduğunu düşünmek pek akılcı değil.
Sosyalizm yola en yoksullardan mı başlar?
Bizce tartışılması gereken en önemli konu ise solun ve sosyalizmin işe en yoksullardan başlaması gerektiğine ilişkin kör inanç. Eşitlik fikrinin gerçeğe dönüşmesinden en çok yoksulların faydalanacak olduğu gerçeği nedense yoksulların bunun bilincine varmasının çok kolay olduğuna yönelik bir fikirle birlikte yürüyor.
Elbette devrim kitlelerle yapılır. İşçi sınıfı iktidarına giden hamlenin ana kitle tabanının yoksullar olacağı da bir gerçektir. Ancak yoksullar aynı zamanda yarının hayalini kurmaya en uzak, bugünü kurtarmaya en çok ihtiyacı olan toplum kesimleridir. Yoksulların devrime en çok ihtiyacı olanlar olması ile günü kurtarmak zorunda olmaları arasındaki çelişki yoksulların önemsiz olduğu ya da son ana kadar yoksullarla ilişki kurmanın gereksiz olduğu anlamına gelmez. Hiç bahsedilmeyen başka bir ihtiyacın, siyasetin zorunluluğunu kanıtlar sadece.
Devrimci mücadele, sosyalizm için mücadele, belirli kalıpların icra edilmesi ile sınırlandırılamaz. Belirli bir stratejiye yaslanılmalı, somut durumlar hesaba katılmalıdır.
Neden AKP’nin çok güçlü olduğu ilçelerde değil de CHP’nin çantada keklik olarak gördüğü bir ilçede irade koymak gerektiği ancak bu şekilde anlaşılabilir.
Kitlelerin siyasete bakışı, siyaset algıları basittir. İktidarda sağ(AKP) var, muhalefette ise sol(genel algıya göre CHP). AKP iktidarının yaşattığı sorunlar kitlelerde sola bakma isteği yarattığında elbette CHP’nin yönettiği alanlara bakacaklardır. O zaman biz soralım: AKP’ye oy veren kitleler ‘sol’un hakim olduğu alanlarda da yolsuzluğun, rantın olduğunu gördüklerinde, kamu kaynaklarının eşitsizliği büyütmek için kullanıldığını bildiklerinde neden tercihlerini değiştirsinler? Sol ve sağ arasındaki tek fark kültürel olarak görüldüğünde, liberallerin çok sevdiği tabirle, ‘karşı mahalle’nin bilinmezliğine neden adım atsınlar?
Dünya tarihinden ve Kurtuluş Savaşı’ndan da bildiğimiz üzere her mücadele aynı zamanda bir iç mücadeledir. Sol olarak bilinenler gerçekten sol bir program uygulamalı ki karanlığın üstüne yürüyebilsinler.
Kadıköy’ün solculuğunun bir tür kimlikçilikle kirletilmiş olması ise bizce dezavantaj değil tam da ihtiyacın ne olduğunu gösteren bir veri. Toplumun bilimsel bilgiye erişimi olan, geri kalana göre daha iyi bir eğitim almış olan aydın ve yarı-aydın kesimlerinin ilgi alanları devrimci mücadelenin de seslenebileceği alanı belirler.
Örneğin 60lı ve 70li yıllarda sosyalistlerin geniş toplumsal kesimlerle bugüne oranla çok daha kolay buluşabiliyor olması bu durumla ilgilidir.
Devrimciler açısından seçimler, kitlelerin hoşuna giden şeyleri söyleme alanı değil, onları potansiyellerine taşımak için bir mücadele aracıdır. Kadıköy’ün hakim kimlikçilikten sıyrılıp halkçılaşması Fatih Portakal’ın karikatürize ettiği gibi Bağdat Caddesi’nde devrim istiyoruz bağrışlarına değil, ortaya konan eşitlikçi uygulamaların İstanbul’un ve elbette Türkiye’nin geri kalanının sola gıpta ile bakmasına yol açar.
İstanbul’u bekleyen depreme Kadıköy’ün doğru bir biçimde hazırlanması birçok tartışmanın eksenini değiştirir.
Çok büyük kamu kaynaklarının aktığı bir belediyenin tüm çıkar odaklarını aşarak maddi gücü halkla buluşturabilmesi Türkiye’nin sömürücü sınıftan kurtulduktan sonra sahip olacağı iktisadi potansiyelin çok küçük de olsa bir önizlemesi olarak işlev görebilir.
Halkın kendi çıkarları için yönetime aktif katılımının yollarının yaratılması, birleşmiş bir halk örgütlülüğünün yıkılmaz görülenlerden çok daha güçlü olabileceğini kanıtlar.
Maçoğlu seçilebilir mi?
Kuşkusuz evet.
Sosyalist solun örgütlü varlığı, daha önce kazanılan belediyelerde ortaya konan pratikler, Kadıköy’de yaşayanların Türkiye’nin Cumhuriyetçi birikimi ile olan bağı Kadıköy’de seçim kazanmayı mümkün kılan etkenler. Gerisi ise doğru siyasetin, mücadelenin ve çalışmanın konusu.
Ancak bu haklı soruyu yanıtlarken bir tuzağa da düşmemek gerekiyor. Devrimcilerin seçimlerden anladığının kitlelere istediğini ‘satmak’tan çok onları potansiyeline taşımak olduğunu ifade ettik. Bu durum sonuçlar açısından da böyledir.
Son 10 yılda ortaya konan sosyalist belediyecilik deneyimini değerli bulan ancak kazanma ihtimalini düşük gördükleri için Kadıköy adaylığına eleştirel yaklaşan sosyalistlerin de bu gerçeği dikkate almaları gerektiğini, yalnızca oy vermekle yetinmek yerine çalışmada ortaya çıkacak kazanımlara odaklanmalarının doğru olacağını düşünüyoruz. Kadıköy Halk Dayanışması modeli, bu anlamda herkesin katkı koymasına da olanak sağlıyor.
Bizim için zafer, sonuçlar ne olursa olsun, devrimci birikimin seçimlerden güçlenerek çıkmasıdır. Örgütlü gücün artması, devrimci çizginin yaygınlığının artması, halkın birlikte mücadele edebileceği yerel alanların çoğalması, siyasal alanda doğru deneyim kazanılması en büyük kazanımlardır.
Doğru bir çalışma ile son saydıklarımız kesindir, ceptedir. Seçimin kazanılma ihtimalini artıracak ve Kadıköy’ü Türkiye’nin kalanına umut veren bir ilçe haline getirecek olan ise hedef dağıtıcı tuzaklara düşmeden yine aynı çalışmanın kararlılıkla sürdürülmesi olacaktır.
İnanıyoruz. Kadıköy’de halk kazanacak!