Resmi Gazete’de yayınlanan düzenlemeyle turizm işçileri 10 gün kesintisiz çalışmak zorunda kalacak, fazla mesai ücreti ve ek izin hakkı ise olmayacak. Patronlar “esneklik” derken, işçiler ağır sömürüye mahkûm ediliyor. Turizm sektörü, dövizin yanında ucuzlatılmış emekle de kazandırıyor.
Yalım Aydın
TBMM’den geçen yeni düzenlemeyle, turizm sektöründeki işçilere yönelik sömürü derinleştirilmiş oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığından işletme belgesi almış otellerde emekçiler artık 6 gün yerine 10 gün kesintisiz çalıştırılabilecek. 11. günde ise yalnızca bir gün hafta tatili yapılabilecek. Bu değişiklikle, Anayasa ve İş Kanunu’nun yıllardır tanıdığı “7 günde 1 gün tatil” kuralı turizm sektörü için askıya alınmış oldu.
Üstelik, 11. günde bile tatil hakkı fiilen tanınmayabiliyor. Yeni düzenlemeye göre, hafta tatilinde çalıştırılan işçilere bu çalışma “fazla mesai” sayılmayacak. Dolayısıyla, ne zamlı ücret ödenecek ne de ek izin verilecek. Bu da turizm patronlarına işçileri neredeyse sınırsız çalıştırma olanağı sunarken, sömürünün büyüdüğü bir tabloyu yaratıyor.
Yasa gereği, işçinin onayı olmadan hafta tatilinde çalıştırılması yasak. Ancak uygulamada bu rıza, işe alım sırasında dayatılıyor. Yeni düzenleme, patronun insafına bırakılmış bir sistem yaratıyor. Ayrıca, biriken tatillerin nasıl ve ne zaman telafi edileceğine dair hiçbir hüküm yok. Bu da sezon boyunca işçilerin hiç dinlenmeden çalıştırılabilmesinin önünü açıyor.
Dünyada haftalık çalışma süresi birçok ülkede 40 saatin altına düşürülürken, Türkiye’de 45 saati aşan süreler normalleşiyor. Üstelik bu düzenleme sadece turizmle sınırlı kalmayabilir. İnşaat başta olmak üzere farklı sermaye çevrelerinden de benzer talepler yükseliyor. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) avukatı Esin Çetinkaya, AKP’ye bu düzenleme için teşekkür ederek, aynısını inşaat sektörü için de talep etti.
Anayasa ne diyor?
Oysa Anayasa’nın 50. maddesi açık: Dinlenmek, çalışanların hakkıdır. Ücretli hafta tatili, bayram izni ve yıllık izinler kanunla güvence altındadır. Turizmde on gün kesintisiz çalışmayı mümkün kılan yeni düzenleme, bu hakkı fiilen ortadan kaldırıyor. İşçiye neredeyse iki hafta boyunca tatilsiz çalışma dayatılıyor. Bu sadece yasa ihlali değil, doğrudan Anayasa’ya aykırı.
Patronlar memnun
Türkiye’de sermayenin talepleri hızla yasalaşıyor. Tatil değil, insanca yaşam isteyen turizm işçileri için bu düzenlemeyle turizm artık daha da açık bir sömürü alanı. Patronlar, yapılan düzenlemeyi “iş barışını sağlayan” ve “işverenin planlama özgürlüğünü artıran” bir adım olarak değerlendiriyor. Haftalık iznin 7 yerine 10 güne yayılmasının, özellikle 7/24 hizmet veren otellerde uygulamada yaşanan zorlukları giderdiğini savunuyorlar.
Denetimlerin artmasıyla işletmelere kesilen cezaların “haksız” olduğunu öne süren patronlar, bu yasal değişiklikle birlikte mali yüklerden kurtulduklarını ve sektörün “nefes aldığını” dile getiriyor. İşçilerin dinlenme hakkı geri plana itilirken, sermaye bu düzenlemeyi kârlılığı ve esnekliği arttıran bir “reform” olarak sunuyor.
Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) Başkanı Müberra Eresin, Habertürk’te yayınlanan röportajında, “Hiçbir hak kaybı yok, sadece izin günü esnekleştirildi” dedi. Ancak düzenleme, işçilerin en temel haklarından birinin sermaye çıkarları uğruna feda edilmesi anlamına geliyor.
Eresin’in “çalışan onayıyla 10. güne kaydırılabilir” dediği tatil hakkı, gerçekte işverenin tek taraflı planlamasıyla belirlenecek. Yazılı onay ise güvencesiz koşullarda işçiye dayatılan bir formalite. Üstelik bu çalışma karşılığında fazla mesai ücreti ya da ek izin de ödenmeyecek. Yani emekçiler, hem daha uzun çalışacak hem de karşılığını alamayacak.
TÜROB Başkanının açıklamalarında vurguladığı “çalışma barışı”, işçinin değil patronun huzurunu esas alan bir kavram. Gerçekte bu “barış”, işçinin haklarından feragat etmesi, dinlenme hakkını patronun çıkarına göre kullanması ve fazla mesai ücreti dahi almadan daha uzun süre çalışması koşuluyla sağlanan ve hak gaspına razı olmuş bir iş gücünün olduğu düzenin yaratılmasını hedefliyor.
Turizm tesadüf mü?
Türkiye’de turizm sektörü, döviz getirisi ve cari açığı kapatma hedefiyle yıllardır “kurtarıcı” ilan ediliyor. Ancak bu sektör aynı zamanda en yoğun sömürünün, en düşük ücretlerin ve en güvencesiz çalışma koşullarının adresi.
Yeni çıkarılan yasa da bu sömürü düzeninin planlı bir parçası. Turizm; tekstil ve inşaat gibi, emeğin en ucuza geldiği alanlardan biri olarak sermayeye büyük kâr sağlıyor. O yüzden emekçilere yönelik böyle bir saldırının turizmden başlaması tesadüf değil.
Sanayileşmeden koparılan, üretimden uzaklaştırılan Türkiye’de emekçiler, “turist memnuniyeti” adına tatil hakkından bile ediliyor. Halkın sahillere erişimi engellenirken, mevsimlik ve sigortasız çalışan milyonlarca emekçinin turistlerin konforu için emeği daha ağır bir şekilde sömürülüyor.
Çıkarılan bu yasa açıkça anayasaya aykırı olsa da işverenler insanlık dışı çalışma düzenini ve hukuka aykırı davranış ayrıcalığını kendine bir hak olarak görüyor. Düzen ise sermaye lehine çalıştığı sürece bu pervasızlığa göz yumuyor. Kanun yoluyla işçilere yapılan bu saldırının da olası bir yargı kararıyla geri püskürtülmesi başta turizm işçileri olmak üzere tüm işçilerin mücadelesine bağlı.