Sözde tarihçi, özde AKP'nin sözcüsü: Erhan Afyoncu'nun gerici geçmişi

Milli Savunma Üniversitesi’nin rektörü Erhan Afyoncu, son zamanlarda yaptığı çıkışlarla gündemde. Sözde ‘barış’, özde emperyalizmin Ortadoğu’yu kana bulama süreci olan mevcut süreçteki söylemleri, AKP’nin politik ajandasına hizmet ediyor. Afyoncu’nun geçmişi düşünüldüğünde ise bugün olduğu konum şaşırtıcı değil.

Oğuzhan Aygen

Erhan Afyoncu da her AKP’li gibi, geçmişte Fethullahçılarla ilişkide bulunmuş bir isim. 2008’den 2014’e kadar Fethullahçıların yayın organlarından biri olan Bugün’de köşe yazarlığı yapmış, ayrıca bir dönem Zaman için de yazılar kaleme almıştı. Bu durum, Afyoncu’nun AKP tarafından “milat” olarak kabul edilen 17 Aralık 2013 tarihinden sonra dahi Fethullahçıların yayın organlarında yazmaya devam ettiğini gösteriyor. 2016’dan itibaren ise Sabah’ta yazmaya başlamıştı.

15 Temmuz’dan sonra kurulan Milli Savunma Üniversitesi’nin rektörlüğüne, geçmişte Fethullahçıların gazetelerinde yazılar kaleme almış Afyoncu’nun atanması, “Askerin eğitimi Afyoncu’ya mı emanet?” şeklinde kaygılara yol açmıştı.¹

“Çevreyi en çok bizim kirletmemiz lazım”

Erhan Afyoncu, Milli Savunma Üniversitesi’nin rektörlüğüne gelmeden önce, Habertürk televizyonunda yayınlanan ve sunuculuğunu Murat Bardakçı’nın yaptığı “Tarihin Arka Odası” programında yaptığı çıkışlarla dikkat çekmişti. Başta Pelin Batu olmak üzere konuklarla girdiği tartışmalar, Afyoncu’nun popülerliğini artırmıştı. Bu çıkışlardan en çarpıcı olanı, çevre kirliliğine dair görüşleriydi.

Bir programda, “Çevreciler milli menfaatlerimizi baltalıyorlar, ben Türkiye’nin çevreyi en çok kirleten ülkelerden biri olmasını isterim. Bu, Türkiye’nin ne kadar geliştiğini gösterir” şeklinde ifadeler kullanarak, sermayenin talan hırsını kendi bakış açısıyla meşrulaştırmaya çalıştı. Yakın zamanda yaşanan çevresel sorunlara baktığımızda Uşak’ta faaliyet gösteren altın madenleri yüzünden şehrin su kaynakları tükenmiş, Erzincan İliç’teki siyanürlü altın madeninde ölümcül kazalar meydana gelmiş, çıkarılan altınların büyük kısmı yurtdışına götürülmüş veya Türkiye’de sermaye ceplerine aktarılmıştır. Tüm bu örnekler, Afyoncu’nun Türkiye’nin gelişimi ve çevre kirliliği konusunda yaptığı çıkarımları haksız çıkarıyor.

Adına kütüphane açılmış

2022 yılında İstanbul Atatürk Fen Lisesi (AFL) kütüphanesi, “Erhan Afyoncu Kütüphanesi” adıyla açıldı. Oysa söz konusu kütüphane zaten açık olan bir mekândı ve sadece Afyoncu’nun adıyla yeniden sunulmuştu. İstanbul AFL’nin kütüphanesi, Atatürk Fen Liseli Mezunları Derneği (AFLİM) koordinatörlüğünde, mezunlar tarafından yaptırılmış ve 2019 yılında öğrencilerin kullanımına açılmıştı. 2022 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmur Özer’in katılımıyla, AFL mezunu olmayan Erhan Afyoncu’nun ismi kütüphaneye verildi. AFL mezunları ve AFLİM, kendi maddi katkılarıyla yapılan bu kütüphaneye ilişkin tepkilerini çeşitli platformlarda dile getirdi.

Bir mezun, Afyoncu’nun AFL mezunu olmadığını, bilim insanı olmadığını ve AKP’li olmanın dışında bir özelliği bulunmadığını vurgularken, başka bir mezun da “Yaz ortasında öğrenciler, veliler ve mezunlar etrafta yokken bir oldubitti ile atılan bu adım bizi çok üzdü ancak bununla mücadele edeceğiz” şeklinde görüş bildirdi. Dernekten yapılan resmi açıklamalarla da olaya tepki gösterildi. Bu “açılış” törenine dönemin CHP’li Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’nın katılması ise dikkat çekti.²

“Uygur Türklerini Türkiye’ye getirelim!”

Afyoncu, Türkiye’de doğurganlık hızının düşmesinin ciddi bir tehdit olduğunu öne sürerek çözüm önerisinde bulundu: “Dünyanın farklı yerlerinden varlıklarını devam ettirme şansı kalmayan Türkleri Türkiye’ye getirmeliyiz. Mesela Çin’deki Uygur Türkleri gibi. Türkiye belli ölçüde Türklerden göç almak zorunda.” Bu öneri, meslektaşı İlber Ortaylı tarafından da dile getirilmişti. Ancak Türkiye’nin zaten ciddi bir göçmen krizine sahip olduğu ve AB tarafından göçmenler için bir üs olarak kullanıldığı göz önünde bulundurulduğunda, bu önerinin pratikte ne kadar uygulanabilir olduğu soru işaretleri yaratıyor.³

Afyoncu, aynı konuda farklı açıklamalarda da bulundu: “Günlük problemlere takılmayalım. Türk milletinin nüfus meselesini hallettiği takdirde geleceği parlaktır. Bugün ekonomik sıkıntılar olabilir, bunlar geçer ama nüfus meselesini çözmediğiniz takdirde sizin geleceğiniz olmaz. Aile Bakanlığıyla da konuştum. Hızlı hareket etmemiz lazım. Ufak hesap yapılmaması lazım.”⁴

HTŞ’nin katliamlarını savundu

Geçtiğimiz aylarda Suriye’de HTŞ’nin, özellikle İsrail’in kışkırtmasıyla güney ve güneybatı kesimlerde yaşayan Dürzilere yönelik katliamları gündeme geldi. Türkiye’de birçok AKP yanlısı kalem, bu katliamları aklama çabasına girişti. Erhan Afyoncu da, Sabah Gazetesi’nde yazdığı iki yazıyla bu çabaya destek verdi. Afyoncu, Dürzileri hedef gösterip katliamı meşrulaştırmak için tarihi bilgi verme bahanesi kullandı.⁵ ⁶

Sermayenin sesi Afyoncu

Eğitim alanında patronların taleplerinin sözcüsü olmaktan çekinmeyen Afyoncu, “Türkiye’de 12 yıllık zorunlu eğitim olmaması lazım. 8 yıla indirilmesi gerekiyor. Birçok okulda öğrenciler jandarma zoruyla okula getiriliyor. Ciddi bir reform yapılması, öğrencilerin meslek eğitimine yönlendirilmesi gerekiyor” dedi. Ayrıca, “Artık diploma işe yaramıyor. Bu sene sadece 28 tarih öğretmeni atandı. Yaklaşık 1 milyon atanamayan öğretmen var. Bu bile mesleğin eğitimin önemini anlatıyor” ifadelerini kullandı.⁷

Bu sözlerle Afyoncu, istemeden bile olsa AKP’nin 23 yıllık iktidarında eğitimi çökerttiğini ve diplomanın işe yaramayan bir kağıda dönüştüğünü ortaya koymuş oldu. Zorunlu eğitimin 8 yıla indirilmesi ve mesleki eğitim önerileri ise, aslında sermayeye ucuz ve güvencesiz bir emek gücü yetiştirme planını açığa çıkarıyor.

Kurtuluş Savaşı’nda Sovyet desteği azmış

Kurtuluş Savaşı sırasında Sovyetlerden gelen yardımların önemi açıkça ortadayken, bir tarihçi olduğu iddia edilen Afyoncu, tarihsel bir gerçeği tersine çevirmeye çalıştı. Yardım yapanın Lenin liderliğindeki Sovyetler değil, esas olarak Buhara Müslümanları olduğunu söyledi:

“Ders kitaplarında senelerce anlatıldı; Ruslar bize silah ve para gönderdiler diye. Esas gerçek ise öyle değil. Buhara Müslümanları, Lenin’e gelip, ‘Biz Anadolu’da mücadeleye yardım etmek istiyoruz’ diyorlar. Büyük paralar topluyorlar. Komünistler bu paranın çok azını, bir kısmı bozuk silahlarla birlikte yolluyor.”⁸

“Türk ve İslam kimliğini yaşatan değerler”

Afyoncu, bu yılki MSÜ Harp Okulları Diploma Töreni’nde mezun teğmenlere, “Türk-İslam Kılıcı” ve “seçilmiş sivil iradeye itaat” vurgusu yaptı: “Bizi biz yapan, bizi Türk yapan, İslam’ın kılıcı yapan milli ve manevi değerlerimizdir. Bu değerlerimiz bizi, Türk kimliğini, Türk-İslam kimliğini her zaman yaşatan en önemli unsurlardır. Bizi biz yapan, Türk ve İslam kimliğini yaşatan değerlerle mücehhez olacaksınız. Her zaman seçilmiş millet iradesinin, sivil iradenin emrinde olacaksınız. Türkiye Cumhuriyeti de bugün Osmanlı’nın devamı olarak kendi bölgesinde mazlumların sesi olmaya devam ediyor.”⁹

Erhan Afyoncu, yukarıda anlatılanlarla, AKP’nin yaratmak istediği “tarihçi bilim insanı” tipine birebir uyan bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Tarih bilgisini sermayeyi, cihatçıları ve gericileri aklamak için kullanmak; eğer tarihi bilgiler bunları savunmaya uygun değilse mevcut belge ve bilgileri hiçbir dayanağı olmadan inkar etmek; MSÜ rektörü olarak AKP’ye uygun bir ordu yetiştirmek; sermayenin ve gericiliğin yılmaz savunucusu olmak…

Yaşamın her alanında olduğu gibi bilim alanında da gericiliğe ve sermayeye karşı mücadeleyi yükseltmek gerçeklerin üzerinin kapanmaması için ve halkın daha iyi bir yaşama kavuşabilmesi için zorunlu. Bunun gerekliliğini Erhan Afyoncu örneği de iyi bir şekilde ortaya koyuyor.

Notlar: