Oğuzhan Aygen
Bundan 53 yıl önce, 17 Haziran 1972’de Washington D.C.’deki Watergate Kompleksi’ndeki bir ofise gece 2.30 sularında gizlice girmeye çalışan 5 kişi suçüstü yakalandı. Bu 5 kişinin girmeye çalıştığı ofis, Demokrat Parti’ye ait olan “Demokratik Ulusal Komite Karargâhı”ydı. Bu kişilerden biri “CIA için çalıştığını” iddia ediyordu. Amaçları, ofise ses kayıt cihazı yerleştirmekti. Beş kişinin suçüstü yakalanması, dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın istifasıyla sonuçlanacak olan Watergate Skandalı’nı ortaya çıkaracaktı.
Nasıl başladı?
1972 yılında ABD’de başkanlık seçimleri yapılacaktı. 1968’de Lyndon B. Johnson’ın yerine başkan seçilen Cumhuriyetçi Richard Nixon, Vietnam’dan ABD askerlerini geri çekeceği vaadiyle Demokrat rakibi Hubert H. Humphrey’i yenmişti. 1972’de ise bu kez Richard Nixon ile George McGovern karşı karşıya gelecekti.
Nixon’ın yeniden başkan seçilmesini sağlamak için Beyaz Saray’da, İngilizce kısaltması CRP olan “Başkanı Yeniden Seçtirme Komitesi” kuruldu. Bu komitenin görevi, gerekirse illegal yolları da kullanarak Nixon’ın yeniden seçilmesini sağlamaktı. Watergate’te yakalanan kişiler de bu komiteye bağlı olarak çalışıyorlardı.
Olayın ardından başlatılan soruşturmada elde edilen ilk ciddi bulgu, Nixon’ın seçim kampanyası için tahsis edilen 25 bin dolarlık bir çekin, Watergate hırsızlarından birinin banka hesabında bulunmasıydı. 30 Ocak 1973’te açılan davada, Nixon’ın eski yardımcısı ve FBI ajanı olan G. Gordon Liddy ile CRP’nin eski güvenlik direktörü ve aynı zamanda CIA ajanı olan James McCord; Demokrat Parti Karargâhı’na kumpas düzenleme, casusluk, telefon dinleme ve hırsızlık suçlarından hüküm giydi. Howard Hunt dahil diğer dört kişi ise suçlarını zaten itiraf etmişti. 23 Mart’ta James McCord’un olayın arkasında daha geniş bir komplonun olduğunu itiraf ettiği mektubu, Yargıç Sirica tarafından açık mahkemede okundu.
İstifalar ve kovulmalar
30 Nisan’da Nixon, en yakınındaki isimler olan H. R. Haldeman ve John Ehrlichman’ın Beyaz Saray’dan istifa ettiğini duyurdu. Bunun dışında Başsavcı Richard Kleindienst de istifa etti; John Dean ise Nixon tarafından görevden alındı. Kleindienst’in yerine Başsavcı olarak Elliot Richardson atandı. Richardson, Archibald Cox’u Watergate Özel Savcısı olarak tayin etti.
Bu süreçte Senato’da bir Watergate Yargı Komitesi kuruldu. Komitenin oturumları televizyonlardan canlı yayınlandı. Komiteye ifade veren Nixon’ın eski sekreteri Alexander Butterfield, 1971’den bu yana Beyaz Saray’da gizli ve kapsamlı bir ses kayıt sistemi bulunduğunu açıkladı. Nixon, bu iddiayı kabul etti ve sistemin kesilmesi talimatını verdiğini söyledi. Daha sonra ortaya çıkan bilgiler, bu sistemin yalnızca Beyaz Saray’da değil, Camp David’de de kurulduğunu gösterdi.
Bu itiraf üzerine Savcı Archibald Cox, Nixon’dan bant kayıtlarını istedi. Nixon, kayıtları vermeyi reddetti. Cox talebini yineleyince Nixon, Başsavcı Elliot Richardson’dan Cox’u görevden almasını istedi. Richardson bunu reddedince Nixon, Cox’u bizzat görevden aldı. Bunun üzerine Richardson ve yardımcısı da istifa etti. Bu gelişmeler kamuoyu tepkisini daha da artırdı. Nixon bu baskılar karşısında bazı bant kayıtlarını “sansürlü” şekilde teslim etmeyi kabul etti. Ancak ABD Yüksek Mahkemesi, tüm bantların “sansürsüz” olarak teslim edilmesine hükmetti.
27 Temmuz 1974’te Senato Yargı Komitesi, Başkan Nixon’ın azledilmesi gerektiğini ilan etti. Nixon; adaleti engellemek, gücü kötüye kullanmak ve Kongre’ye karşı saygısızlıkta bulunmakla suçlanıyordu.
17 Haziran 1972’de başlayan ve iki yıl boyunca gittikçe derinleşen Watergate Skandalı, sonunda ABD tarihinde bir ilke yol açtı. Azledilme tehdidiyle karşı karşıya kalan Nixon, 8 Ağustos 1974’te yaptığı televizyon konuşmasında istifa ettiğini açıkladı. Böylece Richard Nixon, ABD tarihinin istifa eden ilk ve tek başkanı oldu. Nixon’ın ardından başkanlık görevine yardımcısı Gerald Ford getirildi ve Nixon dönemi resmen sona erdi.
ABD gibi “özgürlükler ülkesi” olarak sunulan bir yerde, başkanlık makamının hukuku, medyayı ve devlet aygıtını keyfî biçimde kullanarak muhalefeti bastırmaya çalışması, ‘demokrasi’ adı altında sunulan Amerikan sisteminin, aslında büyük sermaye çıkarlarının hizmetinde olduğunu gösteren bir olay olarak tarihe geçti.
Watergate, yalnızca bir “skandal” değil, ABD’de iktidarın bir avuç ‘elitin’ ellerinde nasıl konsolide edildiğinin en çarpıcı örneklerinden biri.