Cumartesi, Ağustos 16, 2025
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
No Result
View All Result
ideo
No Result
View All Result

İvan’ın rüyası – II: Zenginliğin özgürlük üzerindeki egemenliği

ideo ideo
11 Ağustos 2025
Kültür-Sanat
İvan’ın rüyası – II: Zenginliğin özgürlük üzerindeki egemenliği

İvan’a göre tanrı, insanları baştan geçilemeyecek bir sınava tabi tutmuştu. Tanrı, insanın anlama yetisinin ötesinde, duyularla kavranamayacak olan bir varlık olarak kendisinin insanlar tarafından kucaklanmasını bekliyordu. Maddesel dünya ile bağı olmayan bir kavramın, tamamen maddesel dünyanın kuralları içerisinde yetişmiş olan insanlar tarafından doğru ve hakiki olarak algılanmasının imkansızlığından şikayet ediyor İvan. 

Mehmet Can Karaca

Kendisini maddenin ötesinde konumlayan bir güçle karşı karşıya kaldığı vakitte, birisi nasıl dünyadaki yaşamının tüm öğrettiklerini bir kenara koyup o üstün varlıkla bir gönül bağı yaratabilsin ki? İvan, tanrının insanları sınadığı bu sınavın temelden çürük bir kabul ile başladığını düşünüyor. Geçilemeyecek olan bu sınavın herkese norm olarak dayatılmasını da bu sebeple kabul etmiyor.

İvan’ın rüyası Sevilla kentinde açılıyor

On altıncı yüzyılda. Engizisyon’un en kanlı günleri. Şehir, dün yakılan yüzlerce günahkarın küllerinin kokusunu taşıyor. Kalabalığın arasından bir adam beliriyor. Yüzünde huzurlu bir tebessüm, gözlerinde derin bir merhamet var. Hiç konuşmuyor, ama ona bakanların kalplerinde garip bir huzur hissi doğuyor. İnsanlar onu hemen tanıyor, bu aniden ortaya çıkan kişi İsa.

İsa’nın yoksulların arasına karışmasıyla mucizeleri görülmeye başlıyor. Kör bir dilenci gözlerini açıyor. Çocuğunu yitirmiş bir kadın, oğlunu canlı bir şekilde kollarında buluyor. Kalabalıkta yükselen sesler: 

O geri geldi!

Meydanın bir köşesinde, siyah bir cübbe içinde yaşlı bir adam duruyor. Bu, şehrin Büyük Engizisyoncu’su. Bir işaretiyle muhafızlar harekete geçiyor. O gece İsa derhal tutuklanıyor. Bunları izleyen halk ise hemen dağılmaya koyuluyor.

Sabaha karşı Engizisyoncu, İsa’nın tutulduğu hücreye giriyor. Böylelikle İsa’nın sessizlikle karşılık verdiği karşılaşmaya tanık oluyoruz. Engizisyoncu konuşmaya başlıyor:

“Sen misin o? Sen misin bize yeniden gelmeye cüret eden? Daha önce söylemiş olduklarına bir şey katmaya hakkın yok. Çünkü sen bize engel olmaya geldin. Senin bize yeniden haber vereceğin her şey, insanların inanma özgürlüğüne zarar verir.”

Engizisyoncu böylelikle özgürlüğü yendiklerini, kendisi gibilerinin onun üstünden geldiğini açıklamaya koyuluyor. Özgürlüğü alaşağı ederek insanları mutlulukla buluşturduklarını anlatıyor. İvan’ın tüm Hristiyanlık içerisinde gözlemlediği ve yaşadığı çelişkilerin bir sözcüsü olarak Engizisyoncu’yu konuşturuyor Alyoşa’ya karşı.

Anlatılana göre bir gün çölde zeki bir ruh, İsa’yı “kötü yola sürükleme” işini üstlenmiş. Bu ruh, ki o iblis, İsa’yı denemeye koyuluyor. İsa ile karşılaşmasında ona konuşan iblis; insanların doğuştan aciz ve onursuz olduklarını, bu yüzden İsa’nın hiçbir güç ya da ihtişam göstermeden, eli boş olarak gökyüzünden yeryüzüne inmeyi tercih ettiğini söylüyor.

İblise göre insanlar, bu acziyetleri yüzünden İsa’nın sunduğu kurtuluşa, yani özgürlüğe korkuyla bakacaklardı. İsa’nın bu kalabalık insan sürüsünü kendine inandırabilmesi için, bir ‘tanrı mucizesi’ gösterip taşı ekmeğe çevirmesi gerekiyordu; böylece insanlar ona minnetlerini sunacaktı. İsa, bu eylemin insanları özgürlükten alıkoyacağını hissediyor, çünkü bunu bir göz boyama, kavrayışın ötesinde bir fiille kandırmaca olarak görüyor. Taşı ekmeğe dönüştürmüyor. Çünkü İsa’ya göre insan sadece ekmekle yaşayamaz. İnsanın kurtuluş yolunu kendi iradeleriyle bulabileceklerine güveniyor.

Yine diyor ki İsa, “İnsanların bağlılığı ekmekle satın alınabiliyorsa buna özgürlük denemez.”

Engizisyoncu’ya göre insanlar yeryüzü ekmeği uğruna İsa’ya baş kaldırıp onu yenmekle yükümlülerdi. İsa’nın ömründen sonra geçecek yüzyıllarda insanlar “Karnımızı doyur, ondan sonra bizden erdem iste!” diyecekler ve onu yenecek güç de tam buradan çıkacaktı.

İnsanlar ilerleyen yüzyıllarda, İsa’nın vadettiği kurtuluşun gelmediğini görüp Engizisyoncu’ya ve onun gibilerine “Karnımızı doyurun, çünkü öbürleri bize gökyüzünden bir ateş vereceğini vadetti, ama vermedi.” diyecekti.

Engizisyoncu kendi iktidarını insanları besleyerek ve beslerken de bunu, yani her şeyi İsa adına yaptıklarını söyleyerek büyütecekti.

İsa’nın vadettiği şey gökyüzü ekmeğiydi, ancak o yeryüzünün ekmeği ile aşık atabilir miydi? Yaşadığımız dünyanın alışkanlıkları insanın bünyesindeki arzularını, dürtülerini karşılayabilecek bir mefhum değildi gökyüzünün bahşettiği ekmek. Bize, İsa’nın yolundan gidenlere meçhul bir sonsuz mutluluk değil, vicdanlarının günlük olarak okşanması gerekirdi.

Bu sebepten İsa’yı takip edecek olanlar sadece on binlerle sınırlıyken Engizisyoncu’yu takip edecek olanların sayısı milyonlardır. Asıl o milyonlar Engizisyoncu’ya tapacak ve ona hayranlıkla bakacaklardır. O insanlar, omuzlarındaki özgürlük yükünü Engizisyoncu’ya verdikleri için onu ve onun gibilerini tanrı sayacaklardı.

İsa’nın insanlara bıraktığı seçme özgürlüğü, vicdanın büyük bir gücün elinden somut biçimde rahatlatılmasının karşısında yenilmekle mahkumdu. İsa’nın ve onun tanrısının burada bıraktığı boşluk, Engizisyoncu gibileri tarafından doldurulacaktı. 

İsa’yı, Engizisyoncuların kurdukları düzen bir daha arasına almayacaktır.

İblisin İsa’yı denemesi üzerine çıkan bir diğer soru ise, kime tapınılacak? Gökyüzü ekmeği kimin adına verilecek?

Engizisyoncu’ya göre, insan doğduğunda elinde olan sonsuz özgürlüğünü derhal bir yere devretmek isterdi. Çünkü insan bu özgürlüğün altında ezilecek bir varlıktı.

İnsanlara ekmek sunsan da, ancak bir vicdana sahip olanlar insanları kendi peşinden sürükleyebilirdi. İnsan, ancak onun vicdanını rahatlatmış olanın peşinden gidebilir. Ne için yaşadığını kavrayamazsa yaşamaya razı olmazdı. İsa’nın yarattığı bu boşluk, Engizisyoncuların insan hayatına anlam vermesiyle dolacaktı.

İsa, insanlara ekmek vermeyerek onların özgürlüğünü daha da arttırdı. Onlara bir gelecek armağan etmişti. Engizisyoncu ise kendisine bakan insanlara sadece bugünü vermekle yetindi. Vicdanı sonsuza kadar rahata kavuşturacak sağlam temeller ele almaktansa ne kadar olağanüstü ne kadar tahmine dayanan ne kadar belirsiz şey varsa, insan gücünü aşan ne varsa İsa bunları ele aldı. Yani İsa, insanın anlama yetisinin ötesindeki unsurları ele aldı.

İblis, çölde İsa’ya “kendini yüksekten aşağı at ve onlara tanrının oğlu olduğunu göster” şeklinde meydan okudu. İsa bunun tanrıya şirk koşmak demek olacağını düşünüp reddetti. Bunun tanrıyı denemek olacağını düşündü. 

Engizisyoncu, İsa’ya insanlara mucize göstermediği, onları kazanmadığı, onları özgür iradelerine terk ettiği için öfkelendi.  

İsa’nın sonu o sevdiği insancıklar tarafından hazırlandığında, haça gerildiği vakit bu sahneyi izleyen kalabalıklar ona “İn haçtan, o zaman karşımızdakinin tanrı olduğuna inanırız.” dediler, İsa inmedi. O insanların inançlarını mucizelerle etkilemek istemedi. İnsanları kendi gözünde fazla özverili bir pozisyona yerleştirdi.

İsa, dünyaya kendisini özgür iradesiyle bulabilecek birkaç bin kişi için mi inmişti sadece? Bu öyleyse bir çelişkiyi işaret ederdi.

Engizisyoncu ve yandaşları, İsa’nın bıraktığı efsaneyi mucize, sır ve otorite ekseninde yeniden inşa ettiler. 

Bu yüzden Engizisyoncu, İsa’nın yeryüzüne geri dönmesine öfkeyle karşılıyor ve ondan hesap soruyordu. İsa, yüzyıllar önce yeryüzü iktidarını ele geçirseydi, insanlık bu kadar acı çekmek zorunda kalmayacaktı. Ancak İsa, insanları yönetme ve birleştirme yetkisini çoktan Engizisyoncu gibi kişilere teslim ettiği için artık geri dönmeye hakkı yoktu; cezalandırılmalıydı.

Engizisyoncu, özgür iradesini elinde tutan ve çektiği çileyle baş başa kalan birkaç yüz binin yanında, milyonlara gökyüzünde onları bekleyen sonsuz mutluluğu ve refahı anlatarak onları avutacak, içlerine su serpecekti. İsa’nın dünyaya dönüp onlara engel olmaya cüret etmesi üzerine, Engizisyoncu onu ateşler içinde yakmaya yemin etti.

Yayımlancak üçüncü ve son bölümde Engizisyoncu ile İsa arasındaki gerilimin temelini oluşturan siyasi ve felsefi tartışmaları dini referanslarıyla irdeleyeceğiz.

ideo

ideo

Diğer içerikler

İvan’ın rüyası – I : Büyük Engizisyoncu’da irade teslimiyeti ve özgürlük
Kültür-Sanat

İvan’ın rüyası – I : Büyük Engizisyoncu’da irade teslimiyeti ve özgürlük

ideo
7 Ağustos 2025
The Banshees of Inisherin: İsyanı Alınmış İrlanda
Genel

The Banshees of Inisherin: İsyanı Alınmış İrlanda

Emine Ertaş
11 Ekim 2023
Mayskiy’in “Günlük”ü – Hazal Yalın yazdı
Kültür-Sanat

Mayskiy’in “Günlük”ü – Hazal Yalın yazdı

Hazal Yalın
14 Haziran 2025
ideo

© 2024 ideo

  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
  • Künye

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
  • Künye

© 2024 ideo