Perşembe, Eylül 18, 2025
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
ideo
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
No Result
View All Result
ideo
No Result
View All Result

İvan’ın rüyası – III: Büyük arzuların tükettiği

ideo ideo
17 Ağustos 2025
Kültür-Sanat
İvan’ın rüyası – III: Büyük arzuların tükettiği

Tanrının var olup olmamasından öte, tanrının insan hayatında nereye oturduğu İvan’ın asıl ilgilendiği mesele olmuştu. Bunu metin boyunca Engizisyoncu’nun kendi ağzından dolaylı olsa da öğreniyoruz. Büyük Engizisyoncu, Ortaçağ Avrupası’nda Hristiyanlığın hükümlerinin sömürgen niteliğe sahip yeni kurgusunun uygulanmasında öncü görev üstlenen Katolik kilisesinin ve onun yargı aygıtının önemli bir figürünü temsil ediyor. 

Mehmet Can Karaca

Vicdan özgürlüğünün bir uzantısı olarak ancak anlaşılabilecek inanç ve ibadetin egemenlerce bir silah olarak kullanıldığı 16. yüzyıl İspanya’sında İsa’nın dünyaya dönüşü, yani Kutsal Kitap’ta müjdelenen yeniden doğumun gerçekleşmesi Engizisyoncu ve kendisi gibilerinin başına gelebilecek en kötü olaylardan biri olabilirdi.

Hristiyanlığın hükümlerinin siyasallaştırılması ve İspanya’da egemen olan aristokrasi ve kiliseye ait sömürü düzeninin sürekliliği, dini saiklerin sorgulanamaması temelinde güçleniyordu aynı zamanda. Hristiyanlığın peygamberi olan İsa Mesih’in Kutsal Kitap’ta anlatıldığı üzere dünyaya geri dönmesi ise bu düzenden faydalanan din adamlarının tekerine çomak sokmak demek oluyordu. 

Büyük Engizisyoncu’nun İsa’yı gördüğü yerde tutuklattırması ve bunu gören Hristiyan halkın bir müdahalede bulunmaya teşebbüs bile etmemesi, iktidarın üstünde yükseldiği temellere sırtını çevirmesi durumunda halkın bir infialle tepki göstermeyeceğini bize anlatıyordu. 

Halkın tepkisizliği, dini inancın bir kontrol ve ikame aracı olarak ne kadar güçlü bir şekilde Engizisyoncuların düzenine içkin olduğunu ve iktidar tarafından belirlendiğini de bize gösteriyor. 

Bir diğer taraftan Engizisyoncuların düzeninde, Hristiyanlıkta ahlaki doğrunun ve yanlışın belirlenmesi kişinin bireysel sorumluluğu olmaktan çıkarılmış, egemenin arzusuna göre yönlendirilen bir iktidar aracı haline getirilmişti. Toplumsal düzenin dine ve tanrıya bağlılıkla ölçüldüğü, bu bağlılığın da gücü elinde bulunduran tarafından belirlendiği bir çerçevede vicdani özgürlükten bahsetmek mümkün değildi. Tanrısal inancın özü, böylelikle Engizisyoncular tarafından mükemmel biçimde bir perdeyle örtülme imkanına sahip oluyordu. Asıl olan inancın özgürlüğü değil, inanma ve inançla gelen yaşam biçiminin ne kadar maddi sömürüye açık kapı bıraktığıydı.

Engizisyoncu’nun İsa ile karşılaşmasında söylediği ilk sözlerden biri:

“Senin bize yeniden haber vereceğin her şey, insanların inanma özgürlüğüne zarar verir.” idi. Burada kast ettiği özgürlük, Engizisyon çerçevesinin çizdiği özgürlük anlayışıydı. Ancak kendisinin çizdiği sınırlar içerisinde bir özgürlük tanımı mümkün olabilirdi, diğer türlüsü düşünülemezdi. 

Verili şartlar içerisinde mümkün olan ve kendisi tarafından mümkün kılınan şey, yarını gerçek kılan düzenin devamlılığıydı. 

İlahi gücün aniden ve davetsiz bir biçimde hükmettiği insanlara yeni bir hayat önermesi iktidardakinin haliyle istemeyeceği bir tablo çiziyordu.

İsa ile karşılaşmasından çıkarılabilecek bir diğer sonuç, Engizisyoncu’nun kurdukları düzenle duyduğu gururu açıkça hissettirmesidir. Bu noktada, iblisin çölde İsa’yı sınadığı olayı hatırlamak yerinde olur. İblise göre, insanların zayıflıkları onları İsa’nın sunduğu kurtuluş ve özgürlüğe karşı ürkek hale getirecekti. İsa’nın bu kalabalıkları kendisine inandırabilmesi için, ilahi bir mucize göstererek taşları ekmeğe dönüştürmesi gerekirdi; böylece insanlar minnetle ona bağlanacaktı. Ancak İsa, bu davranışın insanları özgür iradeden uzaklaştıracağını seziyordu. Çünkü bu, hakikati anlamanın ötesinde bir aldatmaca, bir göz boyama olacaktı. Bu nedenle taşı ekmeğe dönüştürmedi. Ona göre insan yalnızca ekmekle yaşayamaz; esas olan, kişinin kurtuluş yolunu kendi iradesiyle bulabilme gücüne sahip olmasıydı. Matta İncil’i 4:1-4’te aktarılan bu olayda İsa’nın yanıtı şu sözlerle ifade edilmişti:

Bundan sonra İsa, İblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü. İsa kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. O zaman Ayartıcı yaklaşıp, “Tanrı’nın Oğlu’ysan, söyle şu taşlar ekmek olsun” dedi.

İsa ona şu karşılığı verdi: “ ‘İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar’ diye yazılmıştır.” 

İsa’nın dünyada olmadığı yıllarda Engizisyoncular, insanların özgür iradesini eritmeyi ve inancın kaynağını kendileri olarak göstermeyi başardılar.

Engizisyoncu, böylelikle özgürlüğü yendiklerini, kendisi ve benzerlerinin bu ağır yükün üstesinden geldiklerini açıklamaya koyuluyor. İsa’nın insanlara bıraktığı seçme özgürlüğü, vicdanın büyük bir otoritenin eliyle sağaltılmasına kıyasla yenilmeye mahkumdu. İsa’nın ve tanrının insanın eline bıraktığı bu boşluk, Engizisyoncu gibileri tarafından doldurulacaktı. Çünkü insan, doğar doğmaz elinde bulunan sınırsız özgürlüğü taşıyamaz, onu hemen bir yere devretmek isterdi. Özgürlüğün ağırlığı, her gün yaşamın devam ettirilmesi için duyulan sorumluluk hissi insan için dayanılmaz bir yüktü.

İsa’nın özgürlük çağrısının yerini, itaati sağlayan yeni bir din anlayışı aldı. Böylece Engizisyoncu, özgür iradesini elinde tutan ve çilesiyle baş başa kalmayı göze alabilen küçük bir azınlığın karşısında, milyonlara gökyüzünde vaat edilen sonsuz mutluluğu ve refahı anlatarak onları avutacak, gönüllerine su serpecekti. İnsanların dünyadaki günlerini geçirmeleri adına da özlem duydukları o yeryüzü ekmeğinden onlara kırıntılar dağıtacaktı. İnançlarını sömürdüğü kalabalıkların üstünden asalak gibi geçinecek ve kendisini koruyacak olanları da yine aynı ezilen kalabalıklardan yaratacaktı.

Ahiret inancını kullanarak dünyadaki dertlerin gelip geçici olduğunu, asıl olanın öte dünyada aranabileceğini öğütleyerek bunu başardılar.

İnsanlar, omuzlarındaki özgürlük yükünü Engizisyoncu’ya devrettiklerinde, onu ve onun gibilerini tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak görmeye başladılar. Tanrının sessizliğini dolduran bu yeni düzen, insanın özgürlüğünden kaçışını mümkün kılıyor, karşılığını ise iradenin teslimiyetiyle ödetiyordu.

Bu noktada Matta İncili 4:5-11’de anlatılan ayartma sahnesi bir kez daha anlam kazanıyor:
İblis, İsa’yı Kudüs’ün tapınağının tepesine çıkarıp kendisini aşağı atmasını ister; Tanrı’nın meleklerinin onu koruyacağını vaat eder. Ardından onu yüksek bir dağa çıkararak bütün krallıkları ve ihtişamlarını gösterir, “Yalnız bana taparsan, bunların hepsi senin olacak” der. İsa ise her defasında bu vaatleri reddeder: 

“Tanrın Rab’bi denemeyeceksin. Yalnız O’na tapacak, O’na kulluk edeceksin.”

İsa’nın bu reddedişi, insanın özgürlüğünü korumak adına dünyevi iktidarı, göz kamaştırıcı mucizeyi ve maddi bolluğu elinin tersiyle itmesiydi. Engizisyoncu’nun iddiası ise tam tersidir: İnsan, bu özgürlüğe tahammül edemeyecek kadar zayıftır.

Engizisyoncu’nun İsa’ya duyduğu öfkenin belki de en önemli nedeni, İsa’nın aldığı kararlarla tüm bunların yaşanmasını engelleyebilecek tek kişi olmasıydı. Yoksul kalabalıklara ne zaman geleceği belli olmayan bir kurtuluşu sunmasaydı, onun yerine onlara bereket dağıtsaydı dünyadaki işler hiç bu hale gelmeyebilirdi. 

Engizisyoncu gibileri insanları kendi iktidarlarında birleştirmek ve gütmek zorunda kalmayabilirdi. Büyük Engizisyoncu’nun insanların iradelerini alt etmekle övünürken sergilediği gururu, kendi eylemlerinden duyduğu şüpheyi ve pişmanlığı örtmeye de yarıyordu belki.

İvan’ın Alyoşa ile başlattığı diyaloğun en başına döndüğümüzde şu noktaya dikkat etmek gerekiryor:

İvan, artık “İnsan mı tanrıyı yarattı, yoksa tanrı mı insanı?” sorusu üzerinde kafa yormadığını dile getirir. Ona göre bu mesele çoktan geride kalmıştır. Dahası, çağdaş Rus gençlerinin bu konuda ileri sürdükleri kabulleri tek tek sıralamaya da gerek görmez. Çünkü bunların tamamı, Avrupa’da hala birer teori olarak tartışılmakta olan düşüncelerin Rusya’da sorgusuz sualsiz benimsenmesinden ibarettir. Avrupa’da yalnızca fikir düzeyinde dolaşan bu görüşler, Rus delikanlısının zihninde sarsılmaz bir inanç, neredeyse bir hakikat haline gelir. Üstelik bu durum sadece gençlerle sınırlı değildir; bazı profesörler bile aynı düşünceleri tartışmasız kabullenir.

Bahsettiği durum, bireysel inancın sadece din ve vicdan ile sınırlı olmadığını, bilimsel ve düşünsel birikim için de önemli bir yerde durduğunu anlatıyor. Bağımsız olarak kendini var edemeyen kişi ve kurumların, öyle ya da böyle bir otoritenin altında yaşamak zorunda olduğunu ifade ediyor.

Burada görülen şey, bireyin bağımsız düşünme iradesinden vazgeçip hazır verilmiş düşüncelerin otoritesine sığınmasıdır. 

İvan’ın işaret ettiği bu tavır, aslında insanın özgürlükten kaçışıyla doğrudan ilişkiliydi. Özgür irade ve otorite arasındaki gerilimi İvan, Büyük Engizisyoncu ve İsa arasındaki çatışmayla daha da dillendirir.

İvan’ın insanların düşünsel bağımsızlıktan vazgeçerek hazır düşünceleri sahiplenmeleri üzerine yaptığı eleştiri, Engizisyoncu’nun İsa’ya yönelttiği suçlamayla aynı çizgide buluşuyor: İnsan, özgürlüğü elinde tutmaktan çok, özgürlüğünü bir büyük güce devretmeye yatkındır. İvan’ın Rusya bağlamında işaret ettiği bu tembellik hali, Engizisyoncu’nun dini ve siyasi bağlamda dile getirdiği “özgürlük yükünden kurtulma arzusu” ile paralel bir eğilimi göstermekeydi. 

İvan’ın öfkesi Büyük Engizisyoncu’yu gördüğü rüyasında cisimleşiyor. İradesini teslim etmeye hazır olanların iradelerinin gasp edilmek zorunda olduğunu örtük bir biçimde Alyoşa’ya anlatıyor. Kendisini resmettiği bu acımasız tavır ile, her şeye sahip olmak isteyenlerin bir portresini İvan’ın bünyesinde görüyoruz. Karamazov Kardeşler’in hikayesinde İvan’ın başına gelecek olanlar, büyük arzulara sahip olanların kendisini ve çevresini nasıl yok ettiğini bize gösteriyor.

ideo

ideo

Diğer içerikler

İvan’ın rüyası – II: Zenginliğin özgürlük üzerindeki egemenliği
Kültür-Sanat

İvan’ın rüyası – II: Zenginliğin özgürlük üzerindeki egemenliği

ideo
11 Ağustos 2025
İvan’ın rüyası – I : Büyük Engizisyoncu’da irade teslimiyeti ve özgürlük
Kültür-Sanat

İvan’ın rüyası – I : Büyük Engizisyoncu’da irade teslimiyeti ve özgürlük

ideo
7 Ağustos 2025
The Banshees of Inisherin: İsyanı Alınmış İrlanda
Genel

The Banshees of Inisherin: İsyanı Alınmış İrlanda

Emine Ertaş
11 Ekim 2023
Mayskiy’in “Günlük”ü – Hazal Yalın yazdı
Kültür-Sanat

Mayskiy’in “Günlük”ü – Hazal Yalın yazdı

Hazal Yalın
14 Haziran 2025
ideo

© 2024 ideo

  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
  • Künye

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Türkiye
  • Dünya
  • Yazı
  • Künye

© 2024 ideo