Her cenaze temsil edicidir. Herhalde bu yüzden, zamanın Gülen ve Erdoğan muhibbi Cengiz Çandar “Turgut Özal’ın cenaze töreni, Kemalizmin cenaze törenidir” diyordu. Özal’a Kemalizmi tasfiye misyonu yüklemiş ve ona buna uygun biçimde veda etmişti. Çandar bu tasfiye düşüncesini şöyle açıklıyordu: “Turgut Özal öyle bir ölçü koydu ki, bundan böyle Türkiye’nin kaderine hükmedecek adamın Cuma namazına gidiyor olması lazım.” Muhtemeldir ki, bu sebeple Çandar 2002 ve sonrasında Erdoğan tarafından kovuluncaya dek Erdoğan ve Fethullah Gülen koalisyonunu desteklemişti.
Ekonominin Çarları
Peki, Özal’la benzer ekonomik/siyasi programları savunan ve AKP iktidarının önünü açan Kemal Derviş’in cenazesi neyi temsil ediyor? Çandar onu Türkiye’yi yirminci yüzyılın başında “uçurumun kenarından alan insan” olarak hatırlamaktadır. Basının Çandar çizgisine sadık muhafazakar kalemleri de – Kadri Gürsel’den Aslı Aydıntaşbaş’a dek – Derviş’i ülkeyi ekonomik krizden çıkaran “ekonomi çarı” olarak hatırladılar.
Özal ile Derviş arasında ilişki kurma düşüncesi aslında yeni değildir. İkisi de Washington’da çalışmışlardı. Derviş’in Washington’da Dünya Bankası’nda bulunduğu sırada Özal’ın kardeşi Ahmet Özal IMF’de çalışıyordu. Derviş’in yakın arkadaşı Rüştü Saraçoğlu’nu Turgut Özal ile tanıştıran da Ahmet Özal’dı. Hem Turgut Özal hem Kemal Derviş Dünya Bankası’nda çalışmış isimlerdi. Aralarında çalıştıkları kurumlar ve savundukları ekonomik düzenler bakımından bir bağ her zaman bulunmuştu.
İkisinin yolları ilk olarak 12 Eylül döneminde kesişiyordu. Hikayesi şöyledir: Dünya Bankası 1978 yılında Kemal Derviş’e, DPT başkanı Bilsay Kuruç’un CHP’ye önerdiği, ağır sanayi ile kalkınma programını ortadan kaldırmayı amaçlayan bir rapor hazırlatmıştı. Salma Robinson ve De Melo’nun katkılarıyla yazılan bu raporda Derviş, Türkiye’ye ağır sanayi kurma ve kalkınma çabalarını bir yana bırakıp hafif sanayiye ağırlık vermesini ve devalüasyon yapmasını öneriyordu. Ek olarak raporda Derviş Türkiye’den ithal ikamesi uygulamasından vazgeçmesini de talep etmişti. Başka deyişle, Derviş Dünya Bankası adına bugünkü ithalat bağımlılığına ve yabancı sermaye bağımlılığına yol açacak olan, ülke içinde üretilebilecek malzemenin dışarıdan ithalat yoluyla tedarik edilmesi programını tavsiye ediyordu.
Derviş’in ve Dünya Bankası’nın bu programını 1979 yılında önünde hazır bulan, düşürülen Ecevit hükümeti yerine gelen Adalet Partisi hükümetiydi. AP hükümeti ile birlikte Derviş programının uygulama süreci başlıyordu. Özal da işte burada devreye girmişti. Özal’ın başında olduğu ekipce adına 24 Ocak 1980 Kararları denilen bir kararlar demetiyle devalüasyon yapılıyor ve sermaye hareketleri serbestleştiriliyordu. Böylece doların bir sene içinde neredeyse dört katına yükselmesinin yolu açılıyordu. Ama Turgut Özal’a bu ekonomik programı asıl uygulama imkanı veren 12 Eylül darbesiydi. Darbenin ortadan kaldırdığı toplumsal muhalefet sayesinde Özal sermayedarları rahatlatan tüm kararları rahatlıkla alabilmişti. Nihayetinde 12 Eylül ve Derviş/Özal programıyla Türkiye’nin – bugün zararlarını yakıcı biçimde hissettiğimiz – Batı’ya tam bir ekonomik bağımlılık programı başlatılıyordu.
Kemal Derviş’in Erdoğan’ı
Kemal Derviş sadece 1978 Krizi döneminde değil, 2001 Ekonomik Krizi döneminde de Türkiye siyasetinde önemli bir yer işgal etmişti. Herhalde adı krizler sırasında hatırlanmaktadır. Her iki dönemde de Dünya Bankası’ndaydı. Ama 2000’lere gelindiğinde artık Bankanın üst kurmaylarından biri haline gelmişti. Kurum bünyesindeki Ortadoğu ve Kuzey Afrika Komisyonu’nun başkan yardımcısı olarak görev yapıyordu. İlerleyebilme imkanı ise varmış gibi görünmemektedir. Neticede Bankanın patronlar katında onun bulunduğu pozisyonun üstündeki mevkiler AB ülkeleri ile ABD arasında dağıtılmıştı. Derviş işte bu sırada Türkiye’ye dönüyordu. Ecevit’çe mi davet edilmiş yoksa ABD tarafından mı gönderilmişti, bu konu tartışmalı olsa da, ekonominin başına geçmek üzere Türkiye’ye geliyordu. Kemal Derviş kitabını yazan Sefa Kaplan’a göre, “ABD … Türkiye’nin sık sık başını belaya sokmasından usanmıştı ve yönetime bizzat el koyuyordu.” Araç görünen o ki, Kemal Derviş’ti.
Ama Derviş’in kendi açıklamalarına bakılırsa, tek araç kendisi değildi. Türkiye ekonomisinde Dünya Bankası ve IMF’nin istediği düzenlemeler yapılırken Kemal Derviş başka yardımların da söz konusu olduğunu söylüyordu. 2002 yılının Şubat ayında Amerika’da Waldorf Oteli’nde düzenlenen ve ABD’nin önde gelen bankacılarının, sermayedarlarının, iş adamlarının katıldığı bir toplantıda, Türkiye ekonomisindeki düzenlemeler yoluyla ülkeye sermaye çekmek istediklerini Amerikan yetkililerine anlatırken, Türkiye’nin henüz 2001 krizini atlatmak için zamana ihtiyacı olduğunu ama reform programı yoluyla yatırımcıları çekecek önlemlerin alındığını; söz konusu önlemlerin Meclis’ten geçirilmesi sürecinde ise, yemekli toplantının katılımcıları arasında bulunan Tayyip Erdoğan’ı göstererek, Erdoğan’dan büyük bir yardım aldıklarını, toplantıdaki sermayedarlara açıklamıştı: “Ekonomik reform paketi ile ilgili, TBMM’de yapılan çalışmalarda muhalefette olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve onun lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük katkıları olmuştur.” Ardından Derviş, masada oturan Erdoğan’ı işaret ederek ona teşekkür etmeyi de ihmal etmemişti: “Huzurlarınızda kendisine teşekkür etmek isterim.” Yemeğin hikayesini yazan gazeteci Turan Yavuz, 2002 başında yapılan bu toplantı nedeniyle şu soruyu sorma gereği duyar: “Derviş acaba ABD finans çevrelerine birini mi işaret ediyordu? … Acaba yeni adres Erdoğan mıydı?” 2002 seçimlerinin sonucu bu sorunun yanıtı olacaktı.
2002 AKP’si Çıkış Arıyor
Erdoğan yükselirken Kemal Derviş’in programı ile birlikte yükselmişti. İktidarının ilk on yılı boyunca IMF programını harfiyen uyguluyordu. Özelleştirmelerden istikrar programına dek alınan tüm önlemler Kemal Derviş döneminin ve onun kararlarının bir devamı niteliğindeydi. Tüm büyük sermayenin ve ABD’nin bu önlemler ile bunların uygulayıcısı AKP’nin arkasında olduğu bir dönemdir.
Şimdi Kemal Derviş’in cezanesi kaldırılıyor. Erdoğan’ın yükselişi sırasında onun yanında bulunan Kemal Dervişçiler artık Erdoğan’ın yanında değiller. 2002 yılında AKP iktidarını yaratanlar onun karşısındalar ve muhalefetin içindeler. Bir çıkış arıyorlar. Var olan ekonomik krizi fırsat olarak algıladıkları; IMF ile imzalanacak yeni bir stand-by anlaşmasını ve ekonomiye sıcak para girişini bir tür geri dönüş planı saydıkları anlaşılıyor. Bununla birlikte, 2002’deki gibi bir parasal genişleme döneminde değiliz. Dünya ekonomisinde resesyon yakın bir ihtimal olarak konuşulmaktadır. 2000’li yıllardaki türden ülkeye yüklü sermaye girişi henüz ufukta görünmemektedir. Öyleyse mesele şurada düğümleniyor: Yeni bir Kemal Derviş programı AKP’nin cenazesini ve yarattığı enkazı kaldırmak için yeterli olacak mıdır? Sorun ve giderilmesi gereken zaaf buradadır.