Önceki hafta memur maaşlarına yapılacak artışı belirlemek üzere dördüncü kez toplanan Hakem Kurulu, 2026 ve 2027 yıllarına ilişkin zam oranlarını kararlaştırdı.
Hükümet ile sendikalar arasında yürütülen sekizinci dönem toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması sonrası gerçekleştirilen bu toplantıda, 2026 yılı için önerilen oranlarda değişiklik yapılmazken, 2027’nin ilk yarısındaki artış bir puan yükseltildi.
Böylece 27 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak kesinleşen karara göre; memur ve memur emeklilerine 2026 yılının ilk yarısında yüzde 11, ikinci yarısında ise yüzde 7 oranında zam yapılacak.
Hükümet tarafının son teklifine göre Hakem Kurulu’nun yaptığı tek değişiklik 2027’nin ilk altı ayı için zam oranı 1 puan artırarak yüzde 5’e çıkarması oldu. Yılın ikinci yarısında ise yüzde 4’lük artış aynı şekilde bırakıldı.
Memur-Sen ve Kamu-Sen, sürece tepki göstererek kuruldan ayrıldıklarını duyurdu.
Memur-Sen sürece ortak oldu
Ancak süreç aynı zamanda sendikaların mücadeleden nasıl kaçtıklarını gösterdi.
Memur-Sen 2026 yılı için kümülatif yüzde 88, 2027 yılı için ise yüzde 46 oranında zam talep etmişti. Sendika tarafından, 2026 başında 10 bin TL taban aylığa zam ve artı olarak yüzde 10 refah payı olmak üzere; ilk altı ay yüzde 25, ikinci altı ay yüzde 20, 2027 başında 7 bin 500 TL taban aylığa zam olmak üzere birinci altı ay yüzde 20, ikinci altı ay yüzde 15 zam talep edilmişti. Ayrıca toplu sözleşme ikramiyesinin ise aylık 2 bin 925 TL olarak ödenmesi istenirken aylık 17 bin 600 TL kira yardımı ve dini bayramlarda 23 bin 400 TL ikramiye de talepler arasındaydı.
Bu taleplerin hiçbiri iktidar tarafından kabul görmedi. Buna rağmen sendika işi Hakem Kurulu’na havale ederek mücadeleyi devam ettirmekten kaçındı.
Memur konfederasyonları, hükümetin zam teklifini protesto için 18 Ağustos’ta bir günlüğüne iş bırakmış, eyleme Memur-Sen, Kamu-Sen, Birleşik Kamu-İş ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) dahil çok sayıda konfederasyon ve sendika üyesi memur katılmıştı. Böylece yetkili sendika olan Memur-Sen bu sefalet zammının verildiği toplu sözleşme dönemini tek bir eylemle geçiştirmiş oldu ve kamu emekçilerinin sendikal mücadelesi adına ciddi bir mücadele kanalı kaçırılmış oldu.
Çizginin dışına çıkmadılar
Hakem Kurulu 11 üyeden oluşuyor; bunların 7’si doğrudan ya da dolaylı şekilde Cumhurbaşkanı tarafından belirlenirken 4’ü ise konfederasyon temsilcilerinden geliyor. Memur-Sen iki, Kamu-Sen bir, Birleşik Kamu-İş ise bir üyeyle kurulda yer alıyor. Bu yapısıyla kurulda hükümetin belirgin bir ağırlığı bulunuyor. Geçmiş kararlar da bu çizginin dışına çıkılmadığını gösteriyor.
Her ne kadar Hakem Kurulu hükümet lehine kurgulanmış bir mekanizma olsa da sürecin farklı bir biçimde yürütülmesi de mümkündü. Örneğin başvurmamak ya da toplantıya katılmamak gibi süreci tıkayacak yollar seçilip konu siyasetin ve Meclis’in gündemine taşınabilirdi.
Memur-Sen, kamuoyu baskısıyla kurula başvurmadı ancak bu tek başına yeterli değildi. Çünkü hükümet başvuru yaparak süreci işletmeye devam etti. Çalışma Ekonomisi profesörü Aziz Çelik’in Birgün’deki köşesinde verdiği bilgiye göre, burada eğer sendika temsilcilerinin toplantıya katılmasaydı kurul karar alamaz hale gelecekti. Çünkü Kurul, toplantı yeter sayısı olan 8 üyeye ulaşmadan toplanamayacak ve karar alamayacaktı. Birleşik Kamu-İş bu yolu seçti. Ancak Memur-Sen ve Kamu-Sen toplantıya katılarak gerekli çoğunluğu sağladı.
Böylece sendikaların bu tavrı hükümetin istediği kararların alınmasını kolaylaştırdı. Mücadeleyi devam ettirme ve konuyu meclis gündemine taşıyarak kamuoyunun ve siyasetin konusu yapma seçeneği varken toplantıya katılıp karar çoğunluğunu oluşturmak, ortaya çıkan sonuçların sorumluluğunu da paylaşmak anlamına geldi.
Yetkili sendika mücadeleyi baltalıyor
Sonuç olarak, Hakem Kurulu süreci kamu emekçileri açısından bir kez daha hükümetin çıkarlarına uygun şekilde sonuçlandı. Yetkili sendikalar ise bu oyunun parçası olmayı tercih ederek, emekçilerin gerçek taleplerini güçlü bir mücadeleyle savunmak yerine süreci adeta hükümete teslim ettiler. Böylece kamu çalışanlarının hak arayışı bir kez daha boşa düşürüldü.
Hükümete yakın sendikaların bu tutumu, kamu emekçilerinin ortak mücadelesini zayıflatıyor ve emekçileri yalnızca sefalet zamlarına mahkûm ediyor. Refah içinde, insanca yaşanabilir koşullara ulaşmanın tek yolu ise mücadelenin iplerini yeniden emekçilerin kendi ellerine alması ve sendikal alanı tabandan gelen iradeyle yeniden şekillendirmesinden geçiyor.