Hasan Hüseyin Kapusuz
Nazi Almanyası, bundan tam 84 yıl önce Sovyetler Birliği’ni hedef alan ‘Barbarossa Harekatı’nı başlatmıştı.
Tarihler 22 Haziran 1941’i gösterdiğinde faşist Nazi Almanyası, SSCB’ye karşı Barbarossa Harekatı’nı başlattı. Bu harekat yalnızca II. Dünya Savaşı’nın askeri anlamda en büyük operasyonu değil, aynı zamanda faşist ideolojinin dünya işçi sınıfına ve sosyalizme karşı yürüttüğü açık bir savaş ilanıydı. Büyük Yurtseverlik Savaşı’nı başlatan bu süreç Sovyet askerlerinin Berlin’e girip faşist Nazi Almanyası’nı yok edene kadar sürmüştü.
Anti-Komintern Paktıyla faşist devletlerin Sovyetlere karşı 1936’da işbirliği yapmasıyla başlayan antikomünist ittifak, ilk saldırıları için 5 yıl beklemişti. Naziler, Bolşevizmi Yahudi komplosunun bir parçası olarak gösterip, bu hareketi hem içte işçi sınıfını örgütleyen hem de dışta Almanya’nın yayılmacı kapitalist çıkarlarına engel teşkil eden bir tehlike olarak tanımladılar. Bu yüzden, sosyalizmin ideolojik ve pratik etkisini kırmak, Sovyetler Birliği’ni işgal etmek ve sosyalist düzeni yok etmek, Nazilerin hedeflerinin merkezindeydi.
Bu savaşın ideolojik sebepleri dışında ekonomik ve stratejik sebepleri de vardı. Nazilerin “Lebensraum” adını verdiği stratejiye göre Almanya sınırları dışında yaşayan Almanların tek devlet altında birleştirilmesi ve Alman popülasyonu için yeni topraklar arıyordu. “Lebensraum” politikası, yalnızca ırkçı bir nüfus yerleşim planı değil, aynı zamanda Alman sermayesinin yeni pazar ve kaynak alanlarına ulaşma stratejisiydi. Bu anlayışa göre, Alman halkı doğuya yerleşecek, yerel halklar ise ya köleleştirilecek ya da yok edilecekti. Savaş sürecinde ekonomisini işgal ettiği ülkelerden sömürdüğü kaynaklar ve iş gücü ile devam ettirmeye çalışan emperyalist Nazi Almanyası’nın öncelikli hedeflerinden biri de Donetsk havzasındaki maden yataklarıydı. Ekonomik saldırılar sadece değerli madenler ile sınırlı değildi.
Soykırımcı Nazi Almanyası’nın soykırım hedeflerinden bir diğeri olan “Hungerplan” ise, bölgedeki gıda kaynaklarının ele geçirilip Nazi askerlerine ve Alman vatandaşlarına verilerek SSCB vatandaşlarının aç bırakılması, suni bir kıtlıkla insanların katledilmesi hedefini taşıyordu.
Sovyetlerin işgal altında bulunan topraklarında uygulanmaya başlanan Generalplan Ost (GPO) politikasıyla dolaylı ve doğrudan olarak milyonlarca insan vurulma, açlık, hastalık, zorla çalıştırma, imha ve soykırım yoluyla ölmesine neden oldu. Nazi liderliğinin doğrudan emriyle, GPO’nun bir parçası olarak gerçekleştirilen sistematik şiddet ve devlet terörüyle yaklaşık 11 milyon Slav öldürüldü. Soykırıma ek olarak, milyonlarca kişi daha Alman savaş ekonomisine hizmet etmek için köle olarak çalışmaya zorlandı.
21 Haziran günü başlatılan saldırıya barış anlaşması olmasına ve savaş ilan edilmediği için hazırlıksız yakalanan Sovyetler, 4 milyondan fazla kişi ile başlatılan bu işgale karşı geri adım atmamıştı. Dönemin SSCB Dışişleri Bakanlığı Vyaçeslav Molotov, “Kızıl Ordu ve tüm millet, sevgili ülkemiz, onurumuz ve özgürlüğümüz için muzaffer bir Vatanseverlik Savaşı yürütecek. Davamız haklıdır. Düşman yenilecek. Zafer bizim olacak!” açıklamasında bulunmuştu.
SSCB lideri Josef Stalin de, saldırıdan 10 gün sonra, 3 Temmuz’da Sovyet halklarına seslendiği uzun radyo konuşmasında, Sovyet halklarını Nazizme karşı mücadelede birleşmeye çağırarak şunları söylemişti:
“SSCB halklarının bütün kuvvetlerini çabukça seferber etmek, yurdumuza haince saldırmış olan düşmana karşı koymak için, şimdi devletin bütün iktidarını elinde toplamış olan Devlet Savunma Komitesi kuruldu.
Devlet Savunma Komitesi işine başladı, Kızıl Ordu ve Kızıl Donanmaya fedakârca yardım etmek, düşmanı ezmek, zaferi elde etmek için bütün halkı, Lenin’in partisi etrafında, Sovyet Hükümeti etrafında sımsıkı toplanmaya çağırıyor.”
Bu açıklamadan sonra Dünya tarihinin en önemli direnişlerinden biri gerçekleştirilecek ve bu direniş Sovyetler içinde kalmayacaktı. Çeşitli halkların direnişi gitgide büyüyecek ve bütün Dünya’yı tehlikeye atan Nazi Almanyası’nın başkenti Berlin’de kızıl bayrak dalgalanana kadar devam edecekti.
8,7 milyon Kızılordu askerinin hayatını kaybettiği ve sivillerle birlikte 22 ila 27 milyon arası olduğu tahmin edilen Sovyetlerde yaşanan kayıplar hala Rusya’da Anma ve Yas günü, Ukrayna’da Savaş Mağdurlarını Anma ve Yas Günü ve Belarus’ta Büyük Anayurt Savaşı Kurbanlarının Ulusal Anma Günü adıyla her yıl 22 Haziran’da anılmaya devam ediliyor.