Türkiye’de hukuk fakültelerinin sayısındaki kontrolsüz artış, akademik kadro yetersizliği ve fiziki altyapı eksikliği, hukuk eğitiminin niteliğinde ciddi bir erozyona yol açtı. Baraj düzenlemeleri veya kontenjan düşürme gibi adımlar, yalnızca yüzeydeki sorunları geçici olarak hafifletiyor.
Ekin Gözek
Bu yıl Ocak ayında alınan karar ile Hukuk Fakültesine giriş barajı 125 binden, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kararıyla 100 bine çekildi. Yeni baraj, 6 Şubat’ta YÖK kılavuzuna girdikten sonra uygulanmaya başlanacaktı. Ancak geçtiğimiz günlerde Danıştay, konuya ilişkin yeni bir karar verdi. Kararla birlikte 2025 yılı YKS tercihlerinde uygulanacak olan 100 bin barajı hakkında yürütmenin durdurulması istendi. Böylelikle eski baraj olan 125 bin tekrar uygulamaya kondu.1
Devam eden endişeler
YKS tercih döneminde açıklanan YÖK kılavuzunda, çoğu hukuk fakültesinin kontenjanının düşürüldüğü görüldü.2 Kontenjanların daraltılması, bazı çevrelerce hukuk fakültelerindeki eğitim niteliğinin artırılmasına yönelik olumlu bir adım olarak değerlendirilse de; geçtiğimiz yıl uygulanmaya başlayan Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS) ve bu yıl barajın düşürülmesinin ertelenmesi haberleri, hukuk eğitimiyle ilgili endişelerin devam ettiğini gösteriyor.
İdeo Medya’nın daha önce derlediği HMGS’deki Başarısızlığın Gösterdikleri başlıklı haberde, hukuk fakültelerinde yaşanan nitelik kaybının nedenleri ele alınmıştı.3 HMGS’nin nisan ayındaki başarı oranının yalnızca %23 olması, hukuk mezunlarını derin bir umutsuzlukla baş başa bırakırken; adaletin, eşitliğin ve liyakatin temeli olması gereken hukuk fakültelerinin alarm verdiğini bir kez daha ortaya koydu.
Tartışma yaratan kura töreni
2025 yılının başlarında gerçekleşen Hakim ve Savcı Kura Töreni, mezun hukukçuların karşı karşıya olduğu liyakat sorununu bir kez daha gündeme taşıdı. Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşen törende AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, Erdoğan’a şu sözlerle seslendi:
“Sayın Cumhurbaşkanım, kurada hemen göremeyeceğiz ama benim yeğenim Arif Dağhan’ın adını da telaffuz etmek istiyorum. Benim yeğenim, hiç olmazsa size bir selam versin. Kurada da adını görürüz.”4
Arif Dağhan ise ayağa kalkarak Erdoğan’a kendini tanıttı. Bir ay geçmeden olay hakkında yapılan sosyal medya paylaşımlarına soruşturma başlatıldığı öğrenildi.
Hukuk fakültelerinin geleceği: Avukat Yasin Gökberk Çınar anlatıyor
Söz konusu gelişmeleri ve hukuk fakültelerindeki nitelik sorununu Avukat Yasin Gökberk Çınar ile konuştuk.
Türkiye’de hukuk fakültelerinin durumunu nasıl görüyorsunuz?
Av. Yasin Gökberk Çınar: Mevcut sorunu birkaç başlık altında incelemek ve nitel-nicel verilerden hareket etmek gerekir. Bu sorun, basit bir karşı çıkıştan ibaret değil.
AKP iktidarı, 2006 yılı itibarıyla üniversite sayısını ve kontenjanlarını artırma hedefiyle harekete geçti. Üniversite mezun sayısını artırmak, her ile üniversite kurmak gibi hedefler, üniversitenin asli amacından bağımsızdı. Asıl amaç, kentlerde ticari hareketliliği artırmak ve işsizliği azaltmaktı. Ancak bu yaklaşım, içerikten yoksun ve sonuç odaklı bir politika olarak kaldı.
Gelinen noktada, üniversite enflasyonu ve mezun sayısındaki hızlı artış, hukuk fakültelerini de derinden etkiledi. Fiziksel ve akademik yeterlilik hazırlığı yapılmadan hukuk fakültesi kontenjanları artırıldı; var olan üniversitelere hukuk fakülteleri açıldı ve yeni üniversiteler kurularak fakülte sayısı hızla yükseldi.
Bu artış hukukçuların niteliğini nasıl etkiledi?
Çınar: Her yıl artan mezun sayısıyla birlikte fakültelerin içi boşaldı, eğitimin niteliği düştü. Bu “hukuk fakültesi enflasyonu” giderek büyüyor ve başta avukatlar olmak üzere tüm hukukçuların niteliksizleşmesine yol açıyor.
Durum öyle bir hal aldı ki yeterli akademik kadroya sahip olmayan, bilimsel bilgi üretmeyen, teknik hukuk öğretiminden ibaret fakülteler, hukukçuluğu yalnızca bir kanun teknikerliğine indirgedi. Temel hukuki tartışmalar geri plana itildi; felsefe, siyaset bilimi ve sosyoloji gibi alanlar eğitimden dışlandı.
Akademik kadro yetersizliği ne boyutta bir sorun?
Çınar: Çok ciddi bir sorun. Fakülte ve kontenjan artışı ile akademisyen artışı arasındaki dengesizlik büyük bir açık yarattı. Akademik teamüller ve gelişim süreci dikkate alınmadan yapılan kadrolaşma, eğitimi sıradan ve niteliksiz hale getirdi.
Hukuksuz biçimde ihraç edilen akademisyenler de süreci olumsuz etkiledi. Hatta hukuk alanında üretim yapması beklenen fakültelere, veterinerlik, ilahiyat veya iktisadi-idari bilimler mezunları dekan olarak atandı. Akademik planlama eksikliği, hukuk fakültelerinin temel sorunlarından biri haline geldi.
Barajın düşürülmesi kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çınar: Barajın düşürülmesi, sınava hazırlık sürecinin ortasında alındığı için hukuki öngörülebilirlik ilkesini ihlal etti. Nitekim Danıştay 8. Dairesi de 2025 yılı YKS’yi kapsayacak şekilde düzenlenmesini gerekçe göstererek yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Ancak meseleyi yalnızca baraj üzerinden tartışmak eksik olur. Fakülte sayısı ve kontenjanlardaki kontrolsüz artış, sorunların temel nedenidir. Baraj uygulaması, kaynağa dokunmayan yüzeysel bir çözümdür.
Kontenjanların azaltılması yeterli olur mu?
Çınar: Kontenjanların azalması, sorunun çözümü açısından değerli bir adım ama tek başına yeterli değil. Önceden var olan kontenjanlar, akademik ve fiziki imkanlarla uyumsuzdu.
Asıl yapılması gereken, yetersiz akademik kadroya sahip, fiziki imkanları sınırlı ve hukuk eğitimini yalnızca teknik bilgi aktarımına indirgeyen fakültelerin kapatılmasıdır. Fakülte sayısı azaltılmadan, eğitim niteliği kalıcı biçimde yükseltilemez.
Sonuç
Türkiye’de hukuk fakültelerinin sayısındaki kontrolsüz artış, akademik kadro yetersizliği ve fiziki altyapı eksikliği, hukuk eğitiminin niteliğinde ciddi bir erozyona yol açtı. Baraj düzenlemeleri veya kontenjan düşürme gibi adımlar, yalnızca yüzeydeki sorunları geçici olarak hafifletiyor.
Avukat Yasin Gökberk Çınar’ın da belirttiği gibi, sorunların kaynağına inmeden ve köklü bir değişiklik yapılmadan, nitelikli hukukçular yetiştirmek mümkün değil.