Ümit Özdağ’ın Pazartesi günü T24’te yayımlanan röportajı, Kemal Kılıçdaroğlu’yla yapıldığını açıkladığı gizli protokol üzerinden gündeme oturdu. Özdağ’ın açıklamaları hem söz konusu koltuk pazarlığı hem de başka siyasi gündemlerle ilgili söylemleri bakımından tartışılmalı.
Bir Cumhurbaşkanı adayının ittifak ortaklarından ve belki kendi partisinin yönetiminden de habersiz olarak bir başka partinin liderine “İçişleri dahil üç bakanlık ve MİT Başkanlığı” vadettiği iddiası şüphesiz önemli. Üstelik CHP’den de Özdağ’ın iddiasını çürütmeye yetecek bir yanıt gelmiş değil.
Parti sözcüsü Faik Öztrak, bir soru üzerine CHP ile Zafer Partisi arasındaki kamuoyuna açıklanan protokolün dışında genel başkanlar arasında da bir protokol yapıldığını kabul etti. Protokolün içeriğinde “üç bakanlık artı MİT Başkanlığı” olduğunu reddetse de gerçekte ne olduğunu açıklamadı. Oysa Özdağ’ın iddiası sadece bakanlıkların protokole yazıldığı, MİT Başkanlığı’nın ise sözlü olarak vadedildiği yönünde. Üstelik kendisi hem Erdoğan hem de Kılıçdaroğlu’yla yaptığı görüşmelerde kendisi ve partisi adına koltuk pazarlığı yaptığını hiç saklamadı.
Bu konu hem yapılan pazarlığın biçimi (ya da biçimsizliği) hem de pazarlık edilen unsurun siyasi kimliği nedeniyle önem taşıyor. “Muhalefete muhalefet etmeyin,” “Sorumlu davranın,” “Bu seçim o seçim değil” söylemleriyle – ve ne yazık ki sosyalistlerin önemli bir bölümünün de desteğiyle – sol adına alınacak bağımsız inisiyatifleri marjinalleştirenler, kendi aralarında üçün beşin pazarlığını yapmışlar. Siyasi kararlarını kimin kimden ne kadar taviz kopardığına bağlamışlar. Ver desteği al bakanlığı, ver onayı al otuz küsür milletvekilliğini, ver Cumhurbaşkanlığı’nı al belediyeleri…
Mesele koltuk pazarlığına kilitlenince asıl gündem olması gereken konular, yani siyasal ve ideolojik konumlanmalarsa ayrıntıdan sayıldı. İslamcısı, tarikatçısı, ülkücüsüyle bir karşı devrim koalisyonu kendi ideolojik konumundan hareketle bir karşı devrim programı önerip kadrolarını bu program etrafında mobilize ederken muhalefet adınaysa biçimsiz ve doğrultusuz bir pragmatizm ortaya çıktı. AKP’den bıkan milyonlara bu yüzden umut verilemedi.
Gelelim iki tur arasında muhalefet cephesine eklemlenerek Kılıçdaroğlu’na masa yumruklatan Ümit Özdağ’ın siyasi tezlerine…
Bir süredir milliyetçi çizgisi üzerinden kendisini siyasette Cumhuriyet’in kurucu değerlerinin baş temsilcisi ilan eden Özdağ, tarikatlar için “Sistemli bir şekilde devlet içinde örgütlenmelerine izin verilemez” demiş, ancak bu yapıları meşrulaştırmayı da ihmal etmemiş: “Bir tarikat cemaat mensubu devlet memuru olur tabi, onu kastetmiyorum.” Kısa süre önce bu yapıları tartışmasız olarak yasaklayan Devrim Kanunlarının uygulanmasını vadederek bizleri şaşırtmıştı. Retorikte Atatürk’ü dilinden düşürmeyen Özdağ’ın gerçek sorunlar konuşulurken onun devrimci mirasıyla arasına mesafe koyarak 12 Eylül Atatürkçülüğüne sadık kalması not edilmeli.
Özdağ’ın bir başka incisi ise en çok iddialı olduğu uluslararası ilişkiler ve strateji alanına dair. Göçmen sorununu istismar ederek popülerleşen Özdağ’a göre “NATO’dan çıkalım” demek siyasi goygoyculukmuş, “ihanet içinde olanların” işiymiş… Üstelik bunları Türkiye’nin kendisini asıl olarak NATO’dan koruması gerektiğini kabul ederek söylüyor.
NATO Türkiye’de askeri darbelerin, kontrgerilla ve çete faaliyetlerinin, halka karşı işlenen suçların arkasında olan bir yapı. Üstelik Afganistan’dan Suriye’ye, Yugoslavya’dan Libya’ya yakın coğrafyamızdaki pek çok ülkeye karşı işlenen suçların faili ve Türkiye’nin hem bu suçlara ortak edilmesinin hem de ağır bir sığınmacı kriziyle karşı karşıya kalmasının müsebbibi. Bu kirli sicilden beslenen, onun yarattığı zeminde varlık bulan bir siyasal akımın temsilcisi olarak Özdağ’ın NATO konusunda “hassas” olması doğal. Doğal olmayan, bu şaibeli figürün toplumun karşısına kurtarıcı gibi çıkabilmesi, bugünümüzün ve geleceğimizin bunların eline teslim edilmesi.
İpleri Vaşington’dan, Brüksel’den tutulanlar bu halka umut olamaz. Ülkenin geleceğini bunlarla yaptıkları ilkesiz koltuk pazarlıklarına bağlayanlar da.
Umut bu ülkenin onurlu emekçilerinde, onların örgütlü mücadelesinde. Biz “goygoyculuğa” devam edelim. Paranın padişahlığını, karanlığını yobazın ve yabancının roketini yenmek için örgütlenelim, kendi yolumuzda ilerleyelim.