Sosyalist hareket bir seçim dönemine daha kısa vadeli hamlelere ilişkin tartışmaların belirleyiciliğinde giriyor. Bu durum kendisini yalnızca aday gösterme-göstermeme tercihlerinde dışavurmuyor. Aynı zamanda, ittifak kurma girişimlerine ve düzen aktörleriyle girişilen eşgüdüm çabalarına kadar geniş bir alandaki somut adımlara kadar geniş bir alanda görülebiliyor.
Üstelik, kısa vadeye sıkışma sorunu kendisini seçim dönemlerinde daha güçlü bir biçimde ortaya koysa da özünde devrimci siyasete ve stratejiye ilişkin bütünlüklü bir sıkışmanın bir semptomu. Sorunun temelinde, güncellik ve nihai hedef arasındaki ilişkiyi kurma kaybı yer alıyor. Bu ilişki stratejik ve siyasal zeminde kurulamayınca, elde kalan yalnızca güncellik oluyor. Siyaset de elde kalanı, bu durumda güncelliği, kendisi ile ilişkilendirme girişimlerine indirgeniyor.
Siyasetin zamansal ufkunu şimdiye sıkıştırmanın ifadesi olan güncele sıkışma sorununun bir de düzlemsel boyutundan söz etmek olanaklı. Buradaki sorunu, sosyalizm mücadelesinin güncellikte birbirinden giderek bağımsızlaşan iki süreç tarafından tanımlanmasında görmek olanaklı. Bir tarafta, düzen siyasetinin verili alanında başlayıp biten ve buranın iç mantığını veri kabul ederek boşluklara yerleşmeye çalışan bir güncel siyaset. Diğer tarafta, kitlesel hareketliliklerin parçası olma halinin taşıdığı kendi ayrıksı kanalında ilerleyen ve güncel siyasetin ana gündemlerine mesafeli görünüm. Bu parçalı durum yalnızca farklı sosyalist yapıların kendilerini sayılan düzlemlerin yalnızca birinde ifade etmesinde göstermiyor. Aynı zamanda, belirli bir siyasi yapının farklı alanlarda gösterdiği faaliyetlerin bir siyasal-stratejik bütünlük ifade etmemesinde de gözlenebiliyor. Üstelik, bu farklı düzlemler arasında ilişki kuramama hali yalnızca seçimler-kitle hareketlilikleri ayrışmasıyla sınırlı değil. Mücadelenin neredeyse bütün düzlemleri kendi tekilliklerine sıkışarak geriye çekildiği bir yönsüzlük durumunu açıkça saptamamız gerekiyor.
Peki bu durum bir zorunluluk mu? Siyasete ve güncelliğe etki etmenin tek yolu güncelliğe sıkışmak mı? Sosyalist siyasette seçim süreçlerinde başarının ana kıstasını, seçimde alınan oyun ve kazanılan koltukların maksimize edilmesi mi oluşturuyor? Kitlelerin mobilize edilmesine ve düzenin dışına itilen talep ve beklentilerin harekete geçirilmesine dayalı hamlelerle seçim politikaları arasında ya da ülke siyasetinin ana gündemlerine yönelik müdahaleler arasında bir ilişki kurmak mümkün mü? Siyasette etkili olma arayışları, sosyalizm ve devrimcilik dozlarının seyreltilmesine mi dayanmak zorunda?
Bize göre bu soruların tümünün yanıtı, siyasetin daraltıldığı zamansal ve düzlemsel sıkışmanın ötesine geçmeyi gerektiriyor.
Düzlemsel sıkışmadan başlayalım… Öncelikle bu alanda görülen ilişkisizlik durumun bir eşgüdüm sorunu olmadığını tespit etmemiz gerekiyor. Sorunun kaynağında, farklı düzlemlerin birbirleriyle tekil bir zamansallıkta değil ancak tarihsel bir bağlam içerisinde ilişkilendirilebilecek olması yatıyor. Başka bir ifadeyle, stratejisizlik ve bunun ürünü olan güncelliğe sıkışma hali siyasetin düzlemleri arasındaki ilişkisizliğin de temelinde yatan olgu.
Açmaya çalışırsak… Sosyalist ve devrimci olma iddiasındaki bir siyasal aktörün güncelliğe yönelik siyasal müdahalelerine karakterini veren temel nokta, nihai hedef ile güncel siyaset arasında kurduğu ya da günümüzde sıklıkla rastlandığı gibi kurmadığı ilişkinin niteliği.
Devrimci bir sosyalist siyasetin inşası için bugünün siyasal çelişkilerini nihai hedefe bağlayan bir stratejik düzlemin kurulması gerekiyor. Bu düzlem, aynı zamanda güncele yönelik müdahalelerin nihai hedefin belirlenimi altında kurulmasını da ifade ediyor.
Bir esinlenme, itki veya tetiklemeden değil de belirlenimden bahsettiğimiz ölçüde tek seferlik bir müdahalenin ötesine geçen bir aktif etkinin alanına giriyoruz.
Buradan, güncel siyasete yönelik hamlelere devrimci karakterini verecek ana noktalardan birine uzanmak olanaklı: Hamlenin sosyalizm hedefine doğru yürüyüşle aynı doğrultuya işaret etmesi ve bu yürüyüşü güçlendirmesi. Bu da düzenin bıraktığı boşlukları basitçe doldurmaya dayalı bir pragmatik ufkun dışına çıkmayı zorunlu kılıyor. Devrimci bir strateji, boşluklarla ilişkinin kapatıcı değil hem boşluğu hem de öznenin bu boşlukta kapladığı alanı genişletici bir biçimde kurulmasını ve bütüncül bir çözümü boşluğun doldurulmasının tek yolu olarak dayatmaya dayanan bir dizgeyi ifade ediyor. Dolayısıyla, devrim hedefi de sadece gidilecek bir nihai doğrultu değil güncel sorunların tümünün çözümü olarak yeniden kendisini ortaya koyabiliyor ve güncel siyaset üzerinde aktif bir belirleyiciliğe sahip bir karakter kazanıyor.
Sol hareketin seçim dönemlerinde sergilediği pragmatizm ve ilkelerden uzaklaşma durumu da bir tür erdemsizlikten kaynaklanmıyor. Aksine, devrimciliğin bir güncel siyasete müdahale biçimi olmaktan çıkarılarak bir tür erdemlilik konumuna sıkıştırılması karşımıza çıkan tuhaflıkların temel nedeni. Ancak, Türkiye siyasetinin mevcut kriz dinamikleri pragmatizmle yanıt verilemeyecek bir karmaşıklığı ifade ediyor ve güncelliğin iç çelişkileri güncelliğin ötesine uzanmayı gerekli kılıyor. Bu anlamıyla devrimcilik, gerçeklikten bir uzaklaşmayı değil, aksine çelişki ve boşluklarıyla bu gerçekliğin bütüncül kavranışını ifade ediyor. Değişimin zorunluluğu, dünyayı değiştirmenin tek gerçekçi yolunu, devrimciliği, sahneye davet ediyor.