Azerbaycan, bugün Ermenistan tarafından dahi tanınmayan ‘Artsah Cumhuriyeti’ne yönelik yeni bir askeri operasyon başlattı.
Artsah, ismini 2017 yılında alan, Azerbaycan – Ermenistan arasındaki tarihsel çatışmanın merkezinde, bizim Dağlık Karabağ olarak bildiğimiz bölge.
Bu tanınmayan devletin başkenti ise Hankendi, Ermeni tarafının adlandırmasıyla Stepanakert. Terör operasyonları Azerbaycan tarafının resmi beyanı olsa da, asıl hedefin burası olduğu aşikar.
Bu bölge, eski Sovyet coğrafyasında olan çoğu bölge gibi 1991 yılında referandum, 1992 yılında bağımsızlık ilanı, devam eden savaşlar, çözülmeyen krizler, 2017’de isim değişikliği gibi evreler geçirse de, değişmeyen tek şey Azerbaycan – Ermenistan krizinin düğümü olmasıydı.
2020 yılındaki Dağlık Karabağ Savaşı’yla birlikte, Azerbaycan tarafı 28 yıldır Ermenistan’ın ‘fiili işgalinde bulunan’ bölgede önemli kentleri ele geçirdi, Artsakh ise yeni sınırlarıyla varlığını sürdürdü. Bugün devam eden bu çatışmalar, hala çözülmeyen Karabağ sorununun devamından başka bir şey değil.
2020 yılındaki savaşta Azerbaycan; Cebrayıl, Füzuli, Zengilan, Kubadlı ve Şuşa kentlerini; Hadrut, Mincivan, Ağbend, Bartaz yerleşimlerini, 286 köyü, aralarında Murovdağ’ın da olduğu bazı tepeleri ve tüm Azerbaycan-İran sınırını kontrol altına almıştı. İmzalanan barış ise, Türkiye’nin, Avrupa Birliği’nin (AB) ve ABD’nin tamamen dışında bırakıldığı bir süreç olarak Azerbaycan, Ermenistan ve tanınmayan Artsah arasında, Rusya’nın arabuluculuğunda imzalanmıştı.
Her ne kadar 28 yıllık Ermenistan işgalini Azerbaycan askeri gücü sonlandırsa da, bölgedeki bu uzun süreli krizde yaşanan bu majör değişikliğin en önemli sebebi ne yalnızca Azerbaycan’ın ‘Karabağ davası’, ne Türk SİHA’ları, ne de İsrail silahlarıydı. Bölgenin Azerbaycan lehine dönüşümüne yol açan en büyük etken, şüphesiz Paşinyan iktidarı ve onun siyasi çizgisiydi.
Bu açılardan baktığımızda, Karabağ krizi, eski Sovyet coğrafyasındaki mevcut tüm krizler gibi ‘artık uluslararası’ydı ve kriz dinamikleri ABD emperyalizminden, meşhur ‘Rusya’nın çevrelenmesi’ stratejisinden ve ‘renkli dönüşümlerden’ bağımsız düşünülemezdi.
Bölgedeki krizin uluslararası yansıması düşünüldüğünde, yıllar boyunca karşımızda en genel ifadeyle Ermenistan-Rusya-İran ile Azerbaycan-İsrail-Türkiye denklemi duruyordu. Ancak bu denklem Paşinyan yönetimi özelinde, Ermenistan’ın son yıllarında sarsılmaya başladı.
Paşinyan, dünya çapında mali ve siyasi gücünü son derece artıran Diaspora’nın da desteğiyle, Ermenistan’ın direksiyonunu Batı’ya doğru kırdığı Kadife Devrim’in öncüsü. Paşinyan renkli devrimin ardından tahtına oturduğunda, zaferini “Bu daha başlangıç” diyerek kutluyordu.
Ermenistan Paşinyan önderliğinde girdiği bu yeni rotada, son olarak ABD ile düzenlenen ‘Kartal Partner 2023’ isimli ortak askeri tatbikatla birlikte tüm hızıyla ilerlemeye devam ediyor. Bugünden bakacak olursak, Azerbaycan için ise, operasyon konusunda bu tatbikatın yankılarının sürdüğü bu günlerden daha ideal bir zaman düşünülemezdi.
Dolayısıyla, yukarıda belirttiğimiz gibi, Karabağ işgalinin kısmen sonlanması ve bölgedeki Azerbaycan zaferi, Paşinyan önderliğindeki Ermenistan’ın dönüşümüyle de alakalı.
Rusya’nın Ermenistan’la sahip olduğu ‘tarihsel dostluğa’ rağmen sahada konuşlu barış gücünün faaliyetleri ve üst düzey isimlerin açıklamaları da bu dönüşümün Rusya tarafından ‘yakından izlendiğinin’ önemli göstergelerinden.
Bugünkü gelişmeler üzerinden değerlendirecek olursak, Rusya, Azerbaycan’ın ‘terörle mücadele operasyonu’ olarak ilan ettiği askeri hamleden ‘son dakika haberleri olduğunu’ ve gelişmelerle ilgili Azerbaycan tarafıyla temas halinde olduklarını açıkladı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova ayrıca, çatışmayla ilgili ateşkes ve diplomasi çağrılarını yinelerken, Rusya’nın çatışmaya ilişkin tavrı konusunda ipuçları barındıran şeyler de söyledi:
“Moskova, Erivan’ın Rusya karşıtı adımların ikili ilişkileri hiçbir şekilde etkilemediği yönündeki açıklamalarından memnun değil.”
“Erivan’ın son eylemleri Batı’nın Rusya’ya yönelik düşmanca politikası için verimli bir zemin oluşturuyor.”
Zaharova ayrıca, güvenliği sağlamak için Karabağ’da görev yapan Rus barış güçlerinin güvenliğinin sağlanmasını istedi.
Rus siyasetinin önde gelen isimlerinden, Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev de, isim vermeden Paşinyan’dan bahsettiği açıklamasında, Ermenistan liderinin ‘yenilgiden ötürü Rusya’yı suçladığını’ ve ‘NATO’yla flört etmeye başladığını’ söyleyerek, “Bakalım onu nasıl bir kader bekliyor” ifadelerini kullandı.
Azerbaycan tarafı, ‘terörle mücadele’ olarak adlandırdığı operasyonun ise ‘çeteler yok edilinceye kadar süreceğini’ vurguladı. Azerbaycan tarafı, Ermenistan güçlerinin anlaşma kapsamında çekilmesine rağmen Dağlık Karabağ’da orduya bağlı askeri güç barındırdığını iddia ediyor.
Tam da bu noktada, Ermenistan’da tartışmayı tamamen bir ‘iç meseleye’ çevirecek adımlar atıldı.
2020 Karabağ Savaşı’nda ‘yenilgiyi kabullendiği için’ sürekli eleştirilerin hedefinde olan Paşinyan, bugünkü saldırıların ardından da Ermenistan’daki milliyetçi muhalefetin tepkisini çekecek açıklamalarda bulundu.
Ermenistan Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağıran Paşinyan, daha sonra gerçekleştirdiği ulusa sesleniş konuşmasında ‘Azerbaycan’la çatışma başlatma niyetinde olmadıklarını, Azerbaycan’ın Ermenistan’ı topyekun savaşa sürüklemeye çalıştığını, Artsah’ta Ermeni ordusunun herhangi bir gücü bulunmadığını’ açıkladı.
Başkent Erivan’daki hükümet binası önünde toplanan protestocular ise, Paşinyan’ın konuşması başlamadan da önce “Hain Nikol” sloganları atmaya başlamıştı.
Ermenistan özel yetkili büyükelçisi Edmon Marukyan da, Karabağ’daki durumun çözümü için topu ABD’ye attı ve “Şimdi, mahsur kalan ve açlıktan ölmek üzere olan insanlara yönelik saldırganlığı ve askeri saldırıyı durdurmak için hangi önlemlerin kullanılacağına karar verme sırası ABD’de” dedi.
Ermenistan Dışişleri Bakanlığı ise aynı anda, BM Güvenlik Konseyi ve Rus barış güçlerini Azerbaycan’ın saldırılarını durdurmak için önlem almaya çağırdı ve Artsah yetkilileri de ‘dış müdahale’ çağrısında bulundu.
Paşinyan’ın ‘beklenen’ tavrı ve açıklamaları, krizin askeri anlamda kontrol altında tutulması için belki işe yarayabilir, ancak Ermenistan’daki Paşinyan karşıtı milliyetçi muhalefet sokakları doldurabilmek için tam da Paşinyan’dan böyle açıklamalar bekliyordu.
Sonuç olarak, kendisine yönelen tepkiyi ‘darbe çağrısı’, ‘dış mihrakların oyunu’ ve benzeri ifadelerle tanımlayan Paşinyan, Azerbaycan saldırılarını savuştursa bile muhtemelen yine iç cephede öfkeli kalabalıkların eylemleriyle karşılaşacak. Muhalefetin deyimiyle, ‘savaşmaya cesaret edemeyen’ Kadife lider, yine kendi halkıyla savaşmak zorunda kalacak. Siyasi ömrünün git gide kısaldığı kesinlikle söylenebilir, yerine kimin gelebileceği ise ayrı bir yazının konusu. Özetle Paşinyan, verili durumda ‘her denklemin kaybedeni’ gibi görünüyor.
Söz konusu Azerbaycan – Ermenistan çatışmaları olunca, konu Azerbaycan kamuoyunda da, Türkiye kamuoyunda da, hatta Ermenistan kamuoyunda da çoğunlukla salt milliyetçi bir bakışla ele alınıyor. Birbirleri hakkında Ermeni soykırımı, Hocalı Katliamı, Sumgayıt Pogromu ve benzeri tarihsel ithamlarda bulunan bu üç ülkede de milliyetçiliğin çok güçlü, sosyalist hareketin ise kayda değer bir etki alanından yoksun oluşu tesadüf olmasa gerek. Çünkü bu ülkeleri yıllar boyunca aynı olaylara bakıp çok farklı şeyler gören, emperyalizmin güdümündeki siyasetler yönetti.
Gözünü bu coğrafyaya dikmiş Amerikan kartalını görmek için ise aynı yere bakmak yeterli.